ABD’nin eski yönetimi tarafından getirilen kural uyarınca, istihbaratın insansız hava aracı operatörleri, geleneksel bir savaş bölgesi dışında şüpheli bir kişiyi hedef almak için hiyerarşik düzenlemeye göre Beyaz Saray'dan izin almak zorundaydı.
Ancak Trump ve ekibinin pervasız davranışları bu konuda da sınırsız denebilecek yetkilendirmeleri beraberinde getirdi. Neticede artık sahadaki komutanlar bir saldırı emrine kendileri karar vermek için daha fazla serbestliğe sahip olacaklar. Bu da İslam Coğrafyası’nda çok daha fazla suikast saldırısı olacağı anlamına geliyor.
Nitekim bunun yansımalarını İslam Dünyası’nın kaotik bölgelerinde görmeye başladık.
Suriye’de Baas Rejimi’nin yıkılışından sonra CENTCOM (ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı) tarafından özellikle İdlib civarında SİHA’lı saldırılarda artış görülmeye başlandı.
17 Aralık, 15 Ocak, 30 Ocak, 15- 21-23 ve 25 Şubat günleri üst üste akıllı mühimmatlarla çok sayıda suikaste imza atıldı.
CENTCOM Komutanı Michael Erik Kurilla, İdlib'deki SİHA saldırısında Suriye El kaidesi’nin isim değiştirmiş örgütsel yapılarından biri olan Hurras ed Din grubunun üst düzey ismi Muhammed Salah ez-Zabir'i hedef aldıklarını itiraf ediyor.
Uluslararası hukukta hiçbir yeri olmayan suikastlar bunlar.
On bin km. öteden gelip işgal ettiği topraklarda askeri üsler kurarak istediği zaman istediği kişiye suikast düzenleme hakkını kendinde bulan bu zihniyetin insan hakları-özgürlük gibi kavramları sadece kirli emperyal emelleri için kullandığını anlamak için normal bir IQ sahibi olmak yeter.
Rusya-Ukrayna savaşının geldiği noktada üç yıldır iki taraftan ölen insanların hiçbir değerlerinin olmadığını Beyaz Saray'da Trump’ile Zelenskiy arasında masaya yatırılan ‘Maden Anlaşmasında’ görmüş olduk.
Batı Emperyalist düzeni için ‘İnsan hakları, temel hak ve özgürlükler’ ve hatta her tarafa çekmeye müsait olan ‘Demokrasi ihracı’ gayelerinin tümü menfaat merkezlidir.
Aynı dönemlerde ilginç bir şekilde Somali’de El Kaide’nin Afrika kolu olarak anılan Eş Şebab’a ve Yemen’de Şii olarak adlandırılan Hussiler’e benzer saldırılar ve suikastler yapılıyor.
Emperyalist Batı ile Siyonistler için ırkların, mezheplerin hiçbir önemi yok.
Temel amaçlarına aykırı gördükleri herkesi hedef tahtasına oturtuyorlar.
Mesela; Suriye’deki yeni yönetim konusunda Siyonistlerin yönlendirmelerine uygun hareket eden Batılı medya kuruluşları, hala tefrik edici bir dil kullanarak Suriye’yi Batı Dünyası gözünde ‘Düşmanlaştırıcı’ ifadeler kullanmaya devam ediyor.
İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, "yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri ile bölgeyi korumakla görevli yerel silahlı kişiler arasındaki çatışmalarda Caramana'dan bir kişi öldü ve dokuz kişi yaralandı" diye bildiriliyor.
Buradaki ifadelerde Dürzi’ler bölgeyi korumakla görevli yerel güçler olarak tarif ediliyor.
Aslında bu Siyonist hesaplar için zihinlerde oluşturulan bir hazırlık.
Nitekim Siyonist rejim, Dürzilerle ilgili planlarını gizleme gereği duymadan adım adım uyguluyor.
Terörist Netanyahu, İşgal ordusuna Caramana'yı savunmaya hazırlanmaları talimatını veriyor. "Suriye'deki aşırı İslamcı rejimin Dürzilere zarar vermesine izin vermeyeceğiz. Rejim Dürzilere zarar verirse, biz de onlara zarar veririz." diyerek Dürzilerin kontrolüne vermek istedikleri bölgeleri yumuşak bir geçişle işgal rejimine bağlamak istiyorlar.
Bunun önüne geçmek isteyen yeni yönetim dahil herkes için CENTCOM’un suikast ekipleri hazırda beklemektedir.
Yaklaşan yeni Gazze savaşıyla birlikte öncekinden daha büyük ve daha kapsamlı bir soykırım yaşanacağı öngörülürken tüm bölgeyi kapsayacak büyük bir suikast ve saldırı dalgasının yaklaşmakta olduğu da söylenebilir.