İHANET

Abone Ol

Siyonist işgal çetesi elebaşı Netanyahu’nun Gazze’ye gıda taşıyan araçların girişine izin vermesi sonrası vahşet ve soykırımın sona erdirilmesi konusunda bazı kimselerde umutların yeşermesine neden oldu.

Trump’ın Ortadoğu ziyareti sonrası yaptığı açıklamalarda keramet arama çabasına girişenler Amerika’nın siyonist terör rejimini bir çözüme zorlayacağını iddia ettiler. Washinton yönetimi ısrarlı bir şekilde “israil politikamızda bir değişiklik yok” açıklamasına, bir kongre üyesi “Gazze’yi nükleer silahla yok edelim” demesine rağmen bu kanaatlerini dile getirmekten, umut pompalamaktan vazgeçmediler.

Oysa mesele “küresel öfke”nin büyümesi ve öfkeli alanın genişlemesi ile alakalıydı.

İrlanda, İspanya ve Norveç gibi ülkelerin soykırımcı rejime sert tepki gösterdikleri zaten biliniyor. Yeni durum ise İngiltere, Fransa, Kanada ve Avustralya’nın sesini yükseltmesi ve soykırımcı rejime yönelik yaptırımlardan söz etmesi idi ki, adı geçen ülkeler şimdiye kadar katil rejimin tarafında yer aldılar ve yapılan soykırımı görmezden geldiler.

Netanyahu’nun verdiği kararın insani bir tarafının olmadığını, tümüyle siyasi havanın değişmesinden kaynaklandığını bilmek lazım. Buna rağmen soykırımcı rejimin koalisyon ortakları Netanyahu’nun bu kararına tepki gösterdiler. Smotrich ve Ben Gvir gibi insan kılıklı vahşi yaratıklara Katz gibi katiller de eşlik edince aslında kan içici Netyanyahu vahşi cinayetler konusunda elini oldukça rahat hissediyordu. Ama özellikle Batı’dan gelen insani tepkiler ve yaptırım tehditleri, Amerika’da soykırımcı rejimin diplomatlarının öldürülmesi ve bunun domino taşı etkisi yapma ihtimali Netanyahu’yu ve onun Washinton’daki dostlarını korkuttu.

İslam dünyasında ise maalesef tepkilerin dozajı bile düşmeye başladı.

Türkiye’de boykotun etkisinin zayıflamasında Kemalistlerin ve Kemalist solun etkisini göz ardı etmemek lazım.

Dizilerde soykırımcı rejime açıkça destek veren ürünlerin reklamının yapılması akıl tutulması değilse çocuk kanları sıçramış paralarla sevinme hırsından başka bir şey değil.

Kolluk ve yargının protestoculara karşı müsamahasız ve sert bir tavır sergilemesini de bir tarafa not etmek gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın soykırımcı rejime yönelik sert ifadeler kullanmaya devam ettiği bir süreçte yaşananları izah etmek elbette güç.

Hükümete yakın medyatik tiplerin Siyonistlerle yapılan ticarete yönelik protestoları şeytanlaştırma çabalarını, sert müdahaleleri normal ve haklı gösterme çabalarını nereye oturtalım?

Meselenin “ulusal çıkarlar” mı yoksa Siyonist fonlanmadan mı kaynaklandığı elbette bir gün ortaya çıkacaktır.

Kazanma hırsı ve ihanet arasında maalesef çok ince bir çizgi kalmış durumdadır.

Maalesef lanetle anılacak bir ihanetin ete kemiğe büründüğü yerler ve coğrafyalar da vardır İslam dünyasında.

Fas ordusunun soykırımcı katiller ile “tünellere yönelik operasyon tatbikatı” yaptığı gerçeği ile karşılaştığımızda halkı Müslüman olmayan ülkelerin durumlarını kınamaya hakkımız olmadığını bir kez daha gördük.

Evet, çadırlarda çocuklar yakılırken, insanlar açlıktan ölümle yüz yüze kalmışken bir Müslüman ülkenin ordusu soykırımcı teröristler ile beraber mazlum Müslümanları öldürme tatbikatı gerçekleştirdiler.

Kapalı kapılar ardında yaşanan başka ihanetler de elbette bir gün ortaya çıkacak ve hainler o ağır yükle rabbimizin karşısına çıkıp hesap verecekler.

Bu utanç, bu yüzkarası bu zillet dünya hayatında nasıl çıkar ya da çıkar mı bilemiyorum.

Ama şunu biliyoruz ki, yaşadığımız bu çağda bu büyük imtihandan şerefli Gazze halkından başka kimse alnının akıyla çıkamadı.