manşetler

HÜDA PAR’DAN Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı: Allah, Kürt'e Ne Hak Vermişse Kürtler Onu İstiyor

HÜDA PAR’ın Van’da düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nda akademisyenler, hukukçular ve siyasetçiler, Kürt meselesinin yıllardır şiddet ve güvenlik eksenine sıkıştırılmasının sorunu derinleştirdiğini vurguladı. Çalıştayda, meselenin özünün hak, hukuk, adalet ve kardeşlik bağlarının yeniden tesis edilmesi olduğu ifade edildi.

Abone Ol

HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından Van’da Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı düzenlendi. Üç oturum halinde düzenlenen çalıştayda akademisyenler, siyasiler, hukukçular ve araştırmacı yazarlar çözüm önerilerini aktardı.

Çalıştay’ın açılış konuşmasını gerçekleştiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı İshak Sağlam, ‘’Kürt meselesi bir sorun olarak konuşulmaya devam ettikçe, bizim de adalet, huzur ve kardeşlik arayışımız devam edecektir. Biz bugün burada bir müzminleşmiş sorunlarımızı konuşacağız. Konuştukça, birbirimizi dinleyeceğiz. Dinledikçe, birbirimizi anlayacağız. Anladıkça, Allah'ın izniyle, çözüm için yeni kapılar açılacaktır." dedi.

İstişare dışında kalan yolların bu millete kan, gözyaşı, sefalet, kin ve nefret getirdiğini bildiklerini ifade eden Sağlam, "Çok ağır bedeller ödeyerek bunu tecrübe ettik. Dertlerimizi ve endişelerimizi konuşacak, çözüm önerilerimizi masaya yatıracağız. Milletimizin yüzyılı aşkın bir süredir süregelen bu büyük sorununa karşı duyarsız kalmadığımızı gösterecek, tarihe bir not düşmüş olacağız." diye konuştu.

Kürt meselesinin yalnızca Türkiye’nin bir meselesi olmadığına dikkat çeken Sağlam, “Yakın ve uzak komşularımızı da doğrudan ilgilendiren çok boyutlu bir konudur. Bu meseleyi yalnızca bir güvenlik penceresinden değerlendirmek, çözüm yollarını baştan tıkamak anlamına gelir. Meseleye insan hakları, adalet ve eksik kalan kardeşlik hukukunun tesisi olarak yaklaşmak durumundayız. Bize göre kalıcı çözüm yolu budur." İfadelerini kullandı.

Prof. Dr. Timurtaş: Kürt dili, topyekûn bir eğitim sisteminin dili olmaya hazırdır

Çalıştayda selamlama konuşması gerçekleştiren Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Abdulhadi Timurtaş ise, "Kürt dili, topyekûn bir eğitim sisteminin dili olmaya hazır ve muktedir bir dil seviyesine gelmiştir. Hakeza Kürtçenin Üniversite dediğimiz akademi camiasında, şiir, roman, hikaye ve eleştiri gibi edebi mahfillerde de diğer dünya dilleri ile yarışacak seviyededir’’ dedi.

'Her milletin vaizi kendi milletinin diliyle gayet fasih olarak konuşabilmelidir." diyen Timurtaş, "Her nedense ne zaman birileri Kürtlerin fıtri ve insani taleplerini dinlemeye ve dillendirmeye çalıştıysa şer odakları tarafından adeta linç edilmiştir ve her kim bu konuda fıtratın çağrısına evet demişse birbirine zıt olsalar da belli mihraklar tarafından susturulmaya çalışılmış ve ilgili girişimler, gayretler amacından saptırılmıştır. Bugün Kürt Meselesinde İnsani Yaklaşım başlıklı çalıştay da fıtrata dönmeye bir çağrıdır" şeklinde konuştu.

HÜDA PAR Lideri Yapıcıoğlu: Allah, Kürt'e ne hak vermişse Kürtler onu istiyor

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, partisinin Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı’nda yaptığı konuşmada "Kürt meselesi bir şiddet sorununa, bir asayiş sorununa indirgendi" dedi.

Kürt meselesinin çözümüne yönelik daha önce de bazı süreçlerin yaşandığını hatırlatan Yapıcıoğlu, "Önceki süreçlerin başarısızlıkla sonuçlanmasının pek çok nedenleri var. En önemlilerinden bir tanesi de bizim bir şiddet sorunumuz var. Ve bizim bu şiddet sorunu başlamadan önce 200 yılı bulan bir Kürt meselemiz var. Biz çoğunlukla bu iki meseleyi birbirine karıştırdık. Devlet ve devlet yetkilileri çok defa devlet aklı, Kürt meselesini bir şiddet sorununa, bir asayiş sorununa indirgedi ve buna ancak silahla mukabele edeceğini ve şiddeti silahla bastıracağını düşündü ve bugüne kadar geldik. Fakat sorun sadece bir asayiş sorunu değildi. Elbette bizim böyle bir sorunumuz var ama neticede Kürt kardeşlerimizin bir hak talebi, hukuku olmadığı için tahakkuk edemeyen bir kardeşlik meselesi olarak kardeşlerinden istedikleri şeylerin karşılamaması gibi bir meseleleri, bir sorunları vardı. Meşru talepleriyle gayrimeşru yöntemlerin birbirine karıştırılması, sorunu bir anlamda çözümsüzlüğe mahkum etti, bugüne geldik." dedi.

Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun Başkanı ve aynı zamanda Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un Diyarbakır ziyaretinde yaptığı konuşmayı Kürtçe bitirmesi nedeniyle gelen faşizan tepkileri hatırlatan Yapıcıoğlu, “Yani siz ne demek istiyorsunuz? Sokakta konuşun, çarşı-pazarda konuşun, evinize de konuşun ama resmi yerlerde Kürtçe, zinhar konuşulmasın! Sonra da çıkın deyin ki yahu Kürt'ün neyi eksik? Ya da hele söyle bakalım, benim Kürt kardeşim ne istiyorsun? Bir dakika kardeşim. Ben bir Kürt olarak neden isteyen pozisyonundayım? Benim dilimden ne istiyorsun? Benim tarihimden ne istiyorsun? Neden beni bugüne kadar yok farz ettin? Bir ara bir televizyon programında sordular. Kürtler ne istiyor? Ben de dedim ki, Allah, Kürt'e ne hak vermişse onu istiyor. Eğer Kürt, Allah'ın verdiği haklardan bir kelime, bir gram fazlasını istiyorsa haksızlık ediyor. Ama Allah'ın verdiği hakkı sen de vermiyorsan, gasp ediyorsan, sen zulüm ediyorsun." değerlendirmesinde bulundu.

Konuşmasının başında ifade ettiği "şiddet sorununa" değinen Yapıcıoğlu, "Bir 'sorunumuz' var; şiddet sorunu. Bir de 'meselemiz' var; 200 yıllık olan bir mesele. Bu ikisini de birbirine karıştırmamak ve şunu da asla yapmamak lazım. Siz eğer elinde silahla, sorunu ben şiddet yöntemiyle çözeceğim veya sorunu duyuracağım diyen insanlarla bütün bir milletin, bütün bir Kürt kavminin meselelerini oturup konuşacağım derseniz siz başta birinci düğmeyi yanlış iliklemiş olursunuz. Bunu yapmaya hakkımız yoktur. Zira çok defa Komisyonun Başkanı Sayın Kurtulmuş'un ifade ettiği gibi 'Kürt'ün gururu, Türk'ün onuru; altın orandır.' Bunu korumak gerekir. PKK'nın elindeki silahtan en büyük zararı görmüş olan Kürt milletine, işte bu sizin temsilcinizdir ve sizin hakkınızı, hukukunuzu onlarla pazarlık veya müzakere edeceğiz derseniz, siz Kürt'ün onurunu da gururunu da çiğnemiş olursunuz." ifadelerini kullandı.

İki kavmi birbirine düşman edecek hareketlerden herkesin şiddetle kaçınması gerektiğini vurgulayan Yapıcıoğlu, "Mesele bir hak-hukuk meselesidir. Ve bu mesele ancak adalet temelinde çözülür.’’ Dedi.

Yazar İbrahim Güçlü: Kürt Meselesi Kürt Halkıyla Çözülmeli

Hukukçu Yazar İbrahim Güçlü, çalıştayda yaptığı konuşmada TBMM’de kurulan komisyonda konuşulanların dışarıda konuşulmaması gerektiğini belirterek, "Mesela bir Kürt annesi Kürtçe konuştu ve tepki geldi. Mesela İslamcı kardeşlerimizden biri çok doğal bir şey söyledi: 'Kürtlerin Türkler kadar hakkı var ve PKK'nın verdiği zarar devletten daha büyük. Bu meseleyi PKK ile mi çözmek istiyorsunuz, bu yol değil. Kürtlerle çözmelisiniz. Halkınızla çözün, Kürtlerle çözün.' Bundan daha doğal bir şey var mı?’’ diye konuştu.

Anadilin önemine dikkat çeken Güçlü, "Dil yok edilirse Kürt halkı yok edilir ve Kürt halkı yok edilirse Kürdistan yok edilir.” şeklinde konuştu.

Çalıştayın Sonuç Bildirgesi

Bismillahirrahmanirrahim

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun…” (Maide/8)

Kürt meselesi, Türkiye’nin toplumsal, siyasal ve kültürel yapısını derinden etkileyen en temel sorun alanlarından biridir. Bu mesele, yalnızca güvenlik veya asayiş ekseninde değerlendirilemeyecek kadar köklü, tarihsel ve çok boyutlu bir karaktere sahiptir.

Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı coğrafya, son yüzyılda dört farklı ülkenin sınırları içinde kalmıştır. Bu durum, aslında farklı kültürlerin, dillerin ve inançların bir arada var olabileceği bir zenginlik kaynağı olarak değerlendirilebilirdi. Ancak ulus-devlet anlayışıyla şekillenen tekçi ve dışlayıcı politikalar, bu potansiyeli geliştirmek yerine; asimilasyon, tehcir ve baskı gibi haksız ve hukuksuz uygulamaları beraberinde getirmiştir.

Kürtler; tarihleri, inançları, gelenekleri ve kültürel birikimleriyle bu coğrafyanın asli unsurlarından biridir. Yüzyıllar boyunca aynı topraklarda yaşayan diğer halklarla kader birliği yapmış, ortak sevinçleri ve acıları paylaşmıştır. İlim, yönetim ve eğitim alanlarında sundukları katkılar; özellikle medrese geleneğiyle şekillenen ilmî ve manevî birikim, bölgenin kültürel dokusuna önemli katkılar sağlamıştır.

Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren uygulanan inkâr, asimilasyon ve baskı politikaları; Kürt kimliğini, dilini ve kültürünü hedef alarak toplumsal hafızada derin yaralar açmıştır. Bu süreçte, farklılıkları tehdit olarak gören ve toplumsal çeşitliliği bastıran anlayışın hem düşünsel hem de hukuksal düzlemde sorgulanması ve aşılması zorunluluk hâline gelmiştir.

Kürt meselesinin çözümü; tarihsel gerçeklerin, insani duyarlılığın ve adalet eksenli bir yaklaşımın ortak zeminde buluşturulmasıyla mümkündür. Sorunun kaynağı halk değil; halkın iradesini ve meşru hak taleplerini bastıran dayatmacı ve tekçi zihniyettir. Bu nedenle kalıcı çözüm; şiddetten uzak, diyalog, müzakere ve karşılıklı anlayışa dayalı bir toplumsal uzlaşı süreciyle sağlanabilir.

Bu yıl içerisinde ilkiniz 15-16 Şubat’ta Diyarbakır’da ikincisini 25 Ekim 2025’te Van’da düzenlediğimiz “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” ile çözüme katkı sunmayı, toplumun tüm kesimlerini insani değerler ve adalet ekseninde yakınlaştırmayı hedefliyor ve diliyoruz. Çalıştayımızda sunulan görüşlerden yola çıkarak aşağıdaki tespit ve önerilerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz.

1-Kürt halkının, dili, kimliği ve kültürü anayasal güvence altına alınmalı; ayrımcı ve asimilasyoncu politikalara son verilmelidir. Anadil hakkı, evrensel insan hakları çerçevesinde temel bir hak olarak tanınmalı; milyonlarca insanın dili olan Kürtçe, hukuki güvenceye kavuşturulmalıdır. Kürt kimliğiyle var olmanın önünde hiçbir fiili ve hukuki engel kalmamalıdır.

2-Kürt meselesi, yalnızca Türkiye’nin değil; Kürtlerin yaşadığı tüm ülkelerin barış, istikrar ve kardeşlik hukukunu doğrudan ilgilendirmektedir. Bu nedenle çözüm arayışları, bölgesel gerçeklikler dikkate alınarak yapılmalıdır.

3-Kürt meselesi, salt güvenlikçi yaklaşımlardan çıkarılarak hak, adalet ve kardeşlik hukukunun yeniden tahakkuk ettiği bir mecraya taşınmalıdır.

4-Farklılıkların bir tehdit değil, rahmet vesilesi olduğu anlayışı güçlendirilmelidir. Allah’ın ayetlerinden biri olan diller üzerindeki tüm yasaklar kaldırılmalı; ötekileştirici dil ve tutumlardan şiddetle kaçınılmalıdır. Dillerin insanlar ve toplumlar üzerindeki birleştirici gücü, herkesin malumudur. Birden fazla dilin bir ülke için tehdit değil; tam aksine zenginlik olduğu dünyadaki örnekler üzerinden değerlendirilmelidir.

5-Kürt meselesinin çözümü sadece iç barışın değil; bölgesel istikrar ve ümmet bilincinin yeniden inşasının da anahtarı olarak görülmelidir.

6-Bediüzzaman Said Nursi’nin “Medresetü'z-Zehra” ideali, bugün de Kürt meselesinin çözümü için ilham kaynağı olabilecek bir modeldir. Kürt gençlerinin kendi dillerinde eğitim görürken aynı zamanda diğer dilleri öğrenmeleri, ümmetin ortak bilgi havuzuna katkı sağlayacak ve bölgesel farklılıkları bir zenginlik hâline getirecektir. Bu vizyon, yalnızca yerel bir ihtiyaç değil; ümmetin yeniden dirilişine dair evrensel bir idealdir.

7-Kürt uleması, asırlardır bu coğrafyanın kalbinde hikmeti, ilmi ve adaleti diri tutan bir irfan damarını temsil etmiştir. Onlar, zulmün karşısında hakkı, cehaletin karşısında ilmi, fitnenin karşısında kardeşliği savunmuşlardır. Bugün bize düşen, o mirası yeniden diriltmek; ilmin rehberliğinde, hikmetin ışığında ve iman kardeşliğinin sıcaklığında yeni bir dirilişin kapılarını aralamaktır. Çünkü bu toprakların ihyası ancak o köklü mirasın yeniden hayat bulmasıyla mümkündür.

8-Kürtler, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde, memleket müdafaasında ve yeni bir toplumsal düzenin inşasında asli bir rol üstlenmiştir. Fakat sonrasında ortak mücadele ve fedakârlığın, Kemalist yönetimin inkâr ve dışlama politikalarıyla karşılık bulması, derin bir kırılmaya yol açmıştır. Bu hakikatin teslimi ve Kürtlerin asli kurucu unsur olarak tanınması hem adaletin hem de kardeşliğin gereğidir.

9-Türkiye’de başlatılan “Terörsüz Türkiye / PKK’nin tasfiyesi” süreci, yalnızca Türkiye iç siyasetini değil; İran, Irak ve Suriye’de yaşayan Kürtler başta olmak üzere bütün bölge halklarını yakından ilgilendiren önemli bir süreçtir. Örgütün silah bırakması, Kürt meselesinin çözümünün önündeki önemli bir engelin bertaraf olması demektir. Sürecin hedefine ulaşması, bölge halklarının kardeşliğini, istikrarı ve ortak refahı güçlendirecek; akamete uğraması ise yeni kırılmalar, güvensizlikler ve emperyal müdahalelere açık bir zemin doğuracaktır. Pozitif barışın ve kardeşlik hukukunun tesisi için süreç, ciddiyetle yürütülmeli ve kararlılıkla sürdürülmelidir.

10-Çözüm için atılan veya atılacak adımların, meşru hak taleplerinin herhangi bir pazarlığa konu edilmeden şartsız karşılanması, Kürtler ile Türkler arasındaki kardeşliği perçinleyeceği bilinmelidir. Bu adımlar, ayrıştırıcı değil; birleştirici adımlardır. Kürt meselesinin adalet temelinde çözümünün “Büyük ve Güçlü Türkiye” ideali için olmazsa olmaz bir unsur olduğu unutulmamalıdır.

Bu vesileyle çalıştayımıza katkı sunan ve katılım sağlayan akademisyenlere, siyasetçilere, sivil toplum temsilcilerine, kanaat önderlerine, basın mensuplarına ve çalıştayımızın organizasyonunda emeği geçen üyelerimize şükranlarımızı sunarız. Hepinizi hürmetle ve muhabbetle selamlıyoruz. Allah’a emanet olunuz.