Kırk yılı aşkın meşum bir çatışma sürecinin ardından PKK’nın silah bırakma noktasına gelmesi önemli, gerekli; ama gecikmiş bir adımdır. Sürecin bu yönüyle PKK, düşünsel ve ilkesel partneri DEM ve tabulaşmış lider Öcalan üzerinden yürütülmesi doğrudur.
Kemalist vesayetle başlayan 2000’li yılların başına kadar her yeni hükümet ve iktidarla daha da engelleyici, yasaklayıcı ve baskılayıcı bir hal alan; inkâr, asimilasyon ve katliamlarla anılan meşum bir süreç var. Bu süreçle birlikte yüz yıllık travma, trajedi ve yıkımdan doğrudan veya dolaylı etkilenen bir toplum, coğrafya, inanç, dil ve kültür var. Bu etkilenme birey, cemaat, camia, köy, şehir ve toplum bağlamında genel ve özel değerlendirmelere, istişarelere, helalleşmeye, hak ihlallerinin telafisine, ihmaller ve haksızlıkla gelen mağduriyetlerin giderilmesine muhtaçtır.
Sürecin nabız yoklamasıyla, gidişata göre gard almakla, falan liderin diyeceklerine bağlı sürdürülmesiyle, örgütün ve İmralı’nın birincil muhatap alınmasıyla yürütülmesi doğru değildir, samimi bir duruş arz etmemektedir, kalıcı ve adil çözümle ilgili beklentileri boşa çıkarmaktadır.
Bir ülke, toplum, coğrafya, iktidar veya yapı elbette alacağı kararlarda, atacağı adımlarda ve varmak istediği neticelerde iç ve dış etkileşimleri, ulusal ve uluslararası beklentileri, yakın ve uzak gelecekle ilgili umut ve endişeleri göz ardı etmemelidir ve edemez de…
Gerçekler biz, gerçekler yaşadıklarımız, gerçekler Türkiye kelamda kalır; uçuk ve abartılı hayaller uğruna bir eylemsellik ve yol yürüme icra makamında bestelenirse buna sessiz kalmak ve ses yükseltmemek doğru değildir, vebaldir.
TBMM Komisyonu, geçen hafta İmralı’ya gidip gitmeme noktasında bir oylama yaptı. Oylamada buna ‘hayır’ diyenler olduğu gibi görüşmenin internet üzerinden yapılması gerektiğini söyleyenler de oldu. HÜDA PAR, Öcalan’la yüz yüze görüşmeyi kabul etmedi. Birileri hemen kendince ve hızlı bir şekilde bir yargılama masası kurdu. Kimi hâkim rolüne büründü, kimi savcı kesildi, kimi de kıyıma hazır cellatlar misali asıp kesmeye çalıştı.
Sesler yükseldi…
HÜDA PAR kızağa çekildi, hain ilan edildi, oyunbozanlıkla suçlandı, danışıklı bir figüran sayıldı, çözümü sabote eden görüldü…
Elhasıl körler sağırlar birbirini ağırladı ve kimse yüz yıllık Kemalist vesayetin ve kırk yıllık kirli bir çatışmanın görenlerinden ve şahitlerinden biri olan HÜDA PAR’ın söyleyeceklerini dinlemek için beklemedi, beklemek istemedi veya dinlemedi.
Dün kendi istedikleri gibi konuşmayan HÜDA PAR’ı AK Parti ve MHP’nin yedeği, arkası sayanlar bugün başkalarıyla benzer konuştu diye CHP ile aynı kareye insafsızca sıkıştırmaktan utanmadılar.
HÜDA PAR, dün ne idiyse bugün de odur.
HÜDA PAR’ın Kürt meselesi, adalet konusu, dil ve kimlik hususu, inanç ve ahlak yaklaşımı ile ilgili net, sağlam, istikrarlı, doğru ve kuşatıcı duruşunun zekâtı bile birçok siyasi aktör ve politik figüranın samimi gelmeyen, zamana ve zemine göre şekillenen yapmacık duruşuna fazla gelir.
Memlekete faydalı, halkın meşru talepleri ve gerekli her şey için gerekirse kendini, imkânını, zamanını ve çabasını gözünü kırpmadan feda eden ve edecek olan HÜDA PAR’ı ucuz, defolu ve eskilerle dolu BİT PAZARI’nın çığırtkanlığıyla anmak ve tanıtmak ayıptır, günahtır!
Öcalan’ın dinlenilmesi, görüşlerinin alınması, ona süreçle ilgili soruların sorulması ile İmralı’ya kadar ayağına varmak ve onu genelleyici bir meşrulaştırma yoluna gitmek birbirinden çoook farklı şeylerdir.
“Oku, baban gibi eşek olma!” cümlesinde kullanılmayan veya yanlış yerde kullanılan bir virgül’ün bile anlamsal bir faciaya yol açtığını bilmeyecek kadar saf olamazsınız!
Bunu hala anlamıyor musunuz veya anlamak hesabınıza mı gelmiyor?