Bir dizi temasta bulunmak üzere Erzurum’a gelen HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, STK temsilcileri ve kanaat önderleri ile bir toplantı düzenledi. Yapıcıoğlu’nun gündeminde “Terörsüz Türkiye Hedefi”, Gazze’deki soykırım, yeni anayasa süreci ve ekonomi politikaları yer aldı. Yapıcıoğlu, “Bu Meclis’in bu millete yeni bir anayasa kazandırma, onu hazırlama, o vazifesini yerine getirmek gibi bir yükümlülüğü vardır.” şeklinde konuştu.
Gazze’de yaşanan insani drama da değinen Yapıcıoğlu, “Orada bir katliam, bir vahşet, bir soykırım yaşanıyor. Bu soykırıma karşı, konuyla ilgili hassasiyet sahibi olan insanlar, bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, elden geleni ortaya koymaya çalışan bir topluluk var. Bazıları da “Bizi ilgilendirmez, Gazze bizi ne ilgilendirir, Arapların meselesidir ya da Filistinlilerin meselesidir.” gibi bir şey söylüyor. Biz de böyle söyleyenlere şunu söylüyoruz: Gazze sadece Filistinlilerin meselesi değil. Gazze sadece Müslümanların meselesi değil. Gazze, “ben insanım” diyen herkesin meselesidir. Çünkü orada sadece insanlar öldürülmüyor, insanlık öldürülüyor. Sadece insanlar katledilmiyor; insanlığa ait ne kadar değer varsa, ahlaki değerler, dinî değerler, merhamet, vicdan ne varsa, adalet, hepsi katlediliyor. Son günlerde, siyonist katil sürüsü iyice gemi azıya aldı ve olabildiğince orayı insansızlaştırmak için şiddetin, vahşetin dozunu artırdı. Yine bir okul bombalanmış, alevler içerisinde bir kız çocuğunun görüntüleri basına yansıdı. Hatırlayın, olaylar başladığı dönemde, yani 7 Ekim 2023’ten hemen sonra, konuyla ilgili çok şeyler söylendi. Ama dikkat çekici ve belki not edilmesi gereken şeylerden bir tanesi şuydu; “Asıl hedef Türkiye. Türkiye’yi bu savaşın içine çekmeye çalışıyorlar.” Biz de o gün de şunu söyledik: Eğer siyonist katil sürüsü ve onların hamisi küresel siyonizm, Türkiye’yi bu savaşın içine çekmek istediği anda zaten siz istemeseniz de sizi çeker. Çünkü adamların gözü bizim de topraklarımızda. Er ya da geç, vakti geldiğinde, inandıkları zamanda bizi de bu savaşın içine çekmek, bize savaşı ilan etmek için sırayı bekliyorlar. Bir gün biz istemesek de o savaş bizim kapımızı çalacak. Dolayısıyla, bizim her türlü, her anlamda ona hazırlık yapmak için ciddi bir çabamızın olması, bir gayretimizin olması gerekir.” dedi.
Partilerini kurdukları günden beri yeni anayasanın bir ihtiyaç olduğunu dile getirdiklerini belirten Yapıcıoğlu, “ 1982 Anayasası üzerinde 21 defa köklü değişiklikler yapıldı. Anayasa maddelerinin yaklaşık üçte ikisi değişti ama 12 Eylül ruhu anayasaya sinmiş, o ruh hâlâ duruyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin ihtiyacı sivillerin yaptığı, adil, kucaklayıcı, kapsayıcı bir anayasadır. Bunu hemen herkes dile getiriyor. Biz anayasa ile ilgili şunu söylüyoruz: Elbette herkesin olmazsa olmazları, herkesin kırmızıçizgileri olabilir; “şu olsun” ya da “şu olmasın” diye. Fakat lütfen her bir grup, her bir siyasi parti kendi kırmızıçizgilerini cebinde tutsun, şimdiden masanın üzerine sürmesin. Bir masanın etrafında oturalım ve konuşalım, tartışalım. Elbette siyasi fikirler birbirinden farklı olabilir, anayasadan beklentileri farklı olabilir. Ama şu bir gerçek ki, hiçbir partinin tek başına bir anayasa yapmaya gücü de yoktur, hakkı da yoktur. Öyleyse ortak noktayı bulmak için bizim bir araya gelmemiz gerekir. Bir araya gelişimizde de ortak noktayı bulma noktasında herkes öbürüne bir adım yaklaşmak suretiyle olabileceğin en iyisini ortaya koymak için kendi katkısını ortaya koyması ve yeni anayasayı yapmamız gerekiyor. Şu an Meclis'te 16 parti var. Tarihin hiçbir döneminde parlamentoda bu kadar çok renklilik olmamıştı. Çok farklı siyasi görüşlerden milletvekilleri parlamentoda bulunuyor. Oyların %98’i Meclis'e yansıdı. Böyle bir dönem, böyle bir ortam bir daha olur mu, onu da bilemeyiz. 2002 yılında, yüzde onluk seçim barajı dolayısıyla sadece iki parti barajı aşabilmişti. AK Parti'nin %35 dolayında, CHP'nin de %20 dolayında oyu vardı. Bu Meclis’in bu millete yeni bir anayasa kazandırma, onu hazırlama, o vazifesini yerine getirmek gibi bir yükümlülüğü vardır. Biz bu konuda elimizden gelen çabayı ortaya koyacağımıza dair milletimize söz verdik. Bu sözümüzün arkasındayız inşallah. O gün yaklaşmıştır diye temenni ediyoruz.” şeklinde konuştu.
Faizin uzun vadede pek çok ekonomik rahatsızlıkların sebebi olduğuna dikkat çeken Yapıcıoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Malumunuz, Türkiye'de özellikle pandemi sonrası bir ekonomik kriz yaşandı ve pandemiden sonra bütün dünyada bir yüksek enflasyon dalgası başladı. Özellikle gıda maddelerinin fiyatları çok arttı. Bu da kazancının önemli bir kısmını beslenmek için harcamak durumunda kalan insanları ciddi etkiledi. Üstüne bizim memleketimizde bir de şöyle bir gerçeklik yaşandı: Kiralar çok hızlı arttı. Daha önce belki gelirinin dörtte birini kiraya vermek zorunda kalan insanlarımız gelirinin yarısından fazlasını kiraya vermek zorunda kaldı. Bu şartlar altında, enflasyonu düşürmek için sıkı para politikasının bir gereği olarak ücretler düşük tutuluyor ama insanların tahammül sınırlarının aşılması an meselesi. Gerçekten dar gelirli insanlar karnını doyurmak için nasıl bir hesap içerisindedir, bunu bilmek için gidip onlara dokunmak gidip onların yaşantısını görmek gerekiyor. Temmuz ayı itibariyle memura ve emeklilere bir zam yapılacak ama asgari ücrete zam yılda bir yapılıyor. “Asgari ücrete zam yaparsak enflasyonu azdırır.” gibi bir yaklaşım bize göre doğru değil. Evet, elbette enflasyona bir miktar etkisi olacak ama geçinmek için geliri kendisine yetmeyen insanların durumunu göz önünde bulundurup, onların insanca bir hayat sürdürebilmelerine yetecek bir ücreti onlara temin etmek noktasında bizim çaba içerisinde olmamız lazım.”
Çok yönlü ve bir biriyle bağlantılı ekonomik sorunların çözümü için insani bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini ifade eden Yapıcıoğlu, “Sayın Cumhurbaşkanı “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” deyince muhalefet partilerinin önemli bir kısmı koro halinde saldırdılar. Aslında doğru bir şey söylüyordu. Faiz sadece enflasyonun sebebi değil. Faiz, uzun vadede pek çok ekonomik rahatsızlığın sebebidir. Üretimi kısar, işsizliği artırır. Daha az ihracat demek, daha fazla cari açık; daha fazla bütçe açığı demek. Şu anda mesela sadece bir tek kalemle ilgili rakamları verecek olursak: 2025 yılı bütçesinde bizim faize ayıracağımız para 1 trilyon 950 milyar TL. Bizim bütçe açığımız 1 trilyon 925 milyar. Yani eğer faiz yükü olmasa, bütçenin içerisinde 25 milyar fazla verecekken, şu anda 1 trilyon 925 milyar açık veriyor. Bunun sebebi de çok net bir şekilde rakamlar ortada: Bütçedeki faiz yükü. Acaba bu kadar da kalacak mı, o bile belli değil. Çünkü ilk 4 ayda bu belirlenen rakamın yaklaşık %45’ini faize ödedik. Zaten geriye daha 8 ay var. Böyle devam ederse bu hedef de tutmayacak. Daha fazla bir parayı biz faize ödemek zorunda kalacağız. Ciddi bir borçlanma var. Bunun önüne mutlaka geçmemiz lazım. Cari açık, hem bütçe açığı hem dış ticaret açığı... Hepsi beraber gidiyorlar ve bu gidişatın önüne geçmek lazım. Yeni bir ekonomi politikasıyla toparlamak için, insanı merkeze alan bazı tedbirleri almak gibi bir mecburiyetimiz var.” diye konuştu.