Hayıflandığım şehirsin ey Hayfa!  

Abone Ol

Meşum(uğursuz)Balfour Deklarasyonu'nun imzalanmasının üzerinden henüz beş yıl geçmiş, ardından yaşanan İngiliz işgaliyle birlikte Filistin'e Yahudi göçü dalgası başlamıştı. İngilizlerin Hayfa'yı alması sanıldığı kadar kolay olmamıştı. Hayfa, 1916 senesinde büyük bir gizlilikle imzalanan Sykes Picot Anlaşması'nın ardından uzun süre tartışmaların konusu olmuştu. Anlaşmayı Fransa adına imzalayan, Fransız Sömürge Partisi üyesi François Georges- Picot, İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener'in aksine Filistin'i Fransa'nın alması konusunda epey ısrar etmişti. Picot, bir yandan da Kilikya'da bir Ermeni Devleti kurma planları yapıyor, Ermeni Hınçak ve Taşnak örgütleriyle işbirliği yaparak, mümkün oldukça daha çok Ermeni'yi buraya göndermeye çalışıyordu. İngilizleri zorlasa da zamanla bir uzlaşmaya varılmış ve İngiltere, İskenderun Limanı yerine Akka ve Hayfa limanlarının yanı sıra Mezopotamya'da inşa edilecek yeni demiryolu hattının olduğu bölgeyi almayı başarmıştı.

1889 senesinin bir yaz günü Hayfa'ya gelen Teodor Herzl şehri çok beğenmiş ve buranın, kurulmasını istediği terör devleti israil için büyük bir potansiyele sahip olduğunu söylemişti. Hayfa, zamanla Siyonizm hayallerinin hayata geçirildiği bir merkez olacak ve herkes tarafından parmakla gösterilecekti. Herzl, bu ziyaretten 3-4 yıl sonra yani 1902 yılında Almanca olarak kaleme aldığı ütopik romanı Altneuland'ta bu düşüncesine yer vermişti. 'Altneuland', 'Eski Yeni Ülke' anlamına geliyordu ve kitabın iki Avusturyalı Yahudi kahramanı Friedrich Loewenberg ve arkadaşı David Littwak'ın üzerinden hayali bir Yahudi devletinin kuruluşunu ve gelişmesini anlatıyordu. Ateist bir Yahudi olan Herzl, bunun gerçekleştiğini görmeden gebermişti. Ancak İngilizler, onun yarım kalan hayalini gerçekleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı ve yaptılar da…

İngilizlerin, Siyonistlerle olan muhabbet ve ilişkileri çok erken dönemlerde başlamıştı. Bu iş birliğinin en dikkat çekici olaylarından birisi de yüzlerce casusa sahip 'Nili' isimli istihbarat/terör örgütüydü. Filistin'in İngilizler tarafından işgalini hızlandırmak için 1915 yılında 1. Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam ederken Hayfa'da ortaya çıkan terör örgünün kurucusu Aaronsohn isimli Yahudi bir botanik uzmanıydı. Ailesi Romanya'dan gelerek Osmanlı Devleti'ne sığınan Yahudi ailelerden birisiydi. Ve Doğu Avrupa'da yükselen Yahudi karşıtlığının ardından Osmanlı tarafından himaye edilmişlerdi.

Bu gizli örgütün faaliyetlerini yürüten isimlerden birisi de Aaronsohn'un kızkardeşi Sarah'tı. Abisi Amerika ve Avrupa'daki Siyonistlerle olan ilişkilerini güçlendirirken, kendini oldukça iyi kamufle eden Sarah ise savaş esnasında Türk subayların gizli askeri bilgilerini ele geçirmek için cephede faaliyet gösteriyor, Kudüs'teki Osmanlı karargahına bile girip çıkabiliyordu. Deşifre olmamak için çok dikkatli hareket ediyor ve edindiği bilgileri, İngilizlere aktarıyordu. Nili, gün geçtikçe daha bir büyüyerek yüzlerce üyeye ulaşmıştı. Ayrıca Filistin'de görev yapan yabancı memurlarla da sıkı fıkı ilişkilere sahiptiler ve bu memurlardan para karşılığı istihbarat sağlıyorlardı.

Terör örgütü casusları, Osmanlı'ya yakalanmamak için Fransızların kontrolünde olan Suriye sahilindeki Arvad Ada'sını üs olarak kullanıyorlardı. Ancak artık yavaş yavaş maskeleri düşüyor, casusluk faaliyetleri açığa çıkmaya başlamışlardı. Filistin'in Nasıra şehrinde bazı casusların yakalanması, örgütün sonunu getiren olaylar zincirinin ilk halkasıydı. Bölgedeki Osmanlı subaylarından Yüzbaşı Cevat Rıfat Bey, Osmanlı istihbaratıyla koordineli olarak büyük bir takip içerisindeydi. Çekirge bir sıçrar, iki sıçrardı. Yakalanan casuslar, birer birer divan-ı harbe sevk ediliyordu. Ajan Sarah'ın İngilizlere gönderdiği bir mesaj güvercini de yakalanmıştı. Sarah, Osmanlı istihbaratı tarafından yakalandıktan sonra intihar edecek, abisi Aaron Aaronsohn da 1919 yılında, Fransa'ya giderken uçağının Manş Denizi üzerinde düşmesi sonucu ölecekti.

(...devam edecek)