Robert F. Kennedy Jr., "Şu anda sağlık sistemimiz, hastaları hasta tutmak için sistemin her seviyesini teşvik eden bir dizi ters teşvikten oluşuyor. Hastaneler, doktorlar, sigorta şirketleri, ilaç şirketleri, kısacası sistemi yöneten çıkar grupları, insanları iyileştirmekten çok, onları hasta tutarak daha fazla para kazanıyorlar." dedi.
Bu açıklama, sistemin kâr motivasyonu ile hastaların sağlığı arasındaki çıkar çatışmasını yeniden gündeme getirdi. Gerçekten de modern sağlık sistemleri, özellikle ABD modeli, yapısal olarak insanları sürekli tedavi döngüsünde tutmaya mı odaklanıyor?
İlaç şirketlerinin kazanç modeli
Amerika Birleşik Devletleri’nde ilaç endüstrisi, "Big Pharma" olarak anılıyor ve küresel çapta en güçlü sektörlerden biri. Bu şirketler, ilaçları yüksek fiyatlarla sunarak büyük kârlar elde ediyor. En çok kazanç getiren alanlar ise genellikle tamamen iyileşmeyen, ancak ömür boyu ilaç kullanımı gerektiren kronik hastalıklar.
Yapılan analizler, ilaç şirketlerinin büyük kısmının araştırma ve geliştirme (AR-GE) yatırımlarını “kârlı hastalıklara” yönlendirdiğini ortaya koyuyor. Yani nadir hastalıklar ya da kısa süreli tedaviler yerine, diyabet, hipertansiyon, depresyon gibi düzenli ilaç kullanımına dayalı hastalıklar öne çıkıyor. Bu da "iyileştirme değil, bağımlılık üretme" eleştirilerine neden oluyor.
Sağlık sistemi ve ters teşvikler
ABD’deki hastane sistemi genellikle “hizmet başına ödeme” modeline dayanıyor. Yani ne kadar çok test, işlem, yatış vs. yapılırsa o kadar çok ödeme alınıyor. Bu sistemde doktorların ya da kurumların hastayı sağlıklı tutmaktan çok, onu sistemde tutması daha kârlı hale geliyor.
Sigorta şirketleri ise, yüksek maliyetli tedavileri geciktirmek veya önlemek adına karmaşık onay süreçleriyle çalışıyor. Erken müdahalenin önüne geçerek daha ciddi komplikasyonlara ve daha pahalı sonuçlara neden olabiliyor.
İlaç ve teşvik ilişkisi
Bazı belgelenmiş davalarda, ilaç firmalarının doktorlara ya da sağlık profesyonellerine “reçete teşvikleri” sunduğu görülüyor. Bu, bazı durumlarda gereksiz ilaç kullanımına ya da aşırı reçetelemeye yol açabiliyor. ABD’de opioid krizinin arkasında da benzer teşvik mekanizmaları gösteriliyor.