İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Ali Hamaney, israil ile yapılan ateşkesin ardından ilk açıklamasını yaptı:
''Öncelikle son olaylarda şehit düşen azizlerimizi anıyor, onların kıymetli hatırasını yad ediyorum: Şehit komutanlarımızı, şehit bilim insanlarımızı... Gerçekten de İslam Cumhuriyeti için çok değerliydiler, hizmet ettiler ve bugün inşallah Allah katında bu üstün hizmetlerinin mükafatını almaktadırlar.
Büyük İran milletine birkaç noktada tebriklerimi sunuyorum:
İlk tebrik, sahte Siyonist rejime karşı kazanılan zafer içindir.
Bunca gürültüye ve iddiaya rağmen bu rejim, İslam Cumhuriyeti’nin darbeleri karşısında neredeyse çöktü ve yerle bir oldu. İran’dan bu tür darbelerin gelebileceği, onların hayal gücüne bile sığmazdı ama gerçekleşti.
Allah’a hamd olsun ki, silahlı kuvvetlerimize yardım etti; onlar da Siyonist rejimin gelişmiş çok katmanlı savunmasını aşarak birçok şehir ve askeri hedefi güçlü füzelerle ve gelişmiş saldırı araçlarıyla yerle bir ettiler! Bu, Allah’ın en büyük nimetlerinden biridir.
Bu olay gösterdi ki, Siyonist rejim artık biliyor: İslam Cumhuriyeti’ne saldırmak, onun için ağır bir bedel demektir.
Hamd olsun bu gerçekleşti ve bu onur, silahlı kuvvetlerimize ve bu kuvvetleri kendi içinden çıkarıp, eğitip, destekleyen aziz halkımıza aittir. Onlar bu büyük işi yapabilecek güçlü bir elin oluşmasını sağladılar.
İkinci tebrik, sevgili İran’ımızın ABD rejimine karşı kazandığı zafer içindir.
Amerika doğrudan savaşa girdi, çünkü biliyordu ki müdahale etmezse Siyonist rejim tamamen yok olacaktı. Onu kurtarmak için savaşa girdiler ama hiçbir kazanım elde edemediler.
Nükleer tesislerimize saldırdılar – ki bu saldırılar ayrı olarak uluslararası mahkemelerde cezai takibe konu edilmelidir – ama önemli bir başarı elde edemediler.
Amerikan başkanı, yaşananları anlatırken aşırı abartıya başvurdu. Bu, aslında o abartılara ne kadar ihtiyaç duyduklarını gösteriyordu. Sözlerini dinleyen herkes anladı ki, bu ifadelerin arkasında başka bir gerçek yatıyor. Amerika, hedeflerine ulaşamadı. Bu yüzden hakikati gizlemek için abartmaya başvurdular.
Bu alanda da İslam Cumhuriyeti zafer kazandı. Ve karşılık olarak İslam Cumhuriyeti, Amerika’ya sert bir tokat attı: Bölgedeki en önemli Amerikan üslerinden biri olan el-Udeyd Üssü hedef alındı ve zarar gördü. Önceki olayı büyütenler, bu olayı küçümsemeye çalıştı, "hiçbir şey olmadı" dediler. Oysaki büyük bir olay yaşanmıştı.
İslam Cumhuriyeti’nin, bölgedeki önemli Amerikan merkezlerine ulaşabilme ve gerek gördüğünde onlara karşı harekete geçebilme kabiliyeti, küçük bir olay değildir; çok büyük bir meseledir. Bu olay gelecekte de tekrarlanabilir. Şayet yeniden bir saldırı olursa, saldırganın ödeyeceği bedel çok ağır olacaktır.
Üçüncü tebrik, İran halkının olağanüstü birlik ve beraberliğinedir.
Hamd olsun yaklaşık doksan milyonluk bir millet, tek yürek, tek ses olarak yan yana durdu. Hiçbir ayrım olmadan aynı hedefleri dile getirdiler, aynı sloganları attılar, silahlı kuvvetlerin davranışlarını desteklediler ve bundan sonra da desteklemeye devam edeceklerdir.
İran milleti bu süreçte büyüklüğünü, üstün ve seçkin karakterini ortaya koydu. Gerekli olduğunda bu milletten tek bir ses duyulur; ve hamdolsun bu da gerçekleşti.
Benim burada arz etmek istediğim esaslı noktalardan biri şudur: Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, yaptığı bir açıklamada "İran teslim olmalı" dedi. "Teslim olmalı"! Artık mesele sadece uranyum zenginleştirme ya da nükleer sanayi meselesi değil; mesele, İran’ın teslim olmasıdır. Elbette bu söz, ABD Başkanının ağzı için fazlasıyla büyük bir laf. Bu kadar yüce bir İran – bu kadar köklü bir tarihe sahip, bu kadar derin bir kültüre sahip, bu kadar güçlü bir milli iradeye sahip bir İran için – "teslimiyet" kelimesi, İran milletini tanıyanların gözünde alay konusu olur.
Ama bu ifade, bir gerçeği de ifşa etti: Amerikalılar, İran İslam Cumhuriyeti'nin başından beri karşısındalar, sürekli mücadele içindeler, her defasında da bir bahane öne sürüyorlar: Bir seferinde insan hakları, bir seferinde demokrasi savunusu, bir başka defasında kadın hakları, başka bir zaman uranyum zenginleştirme, bir başkası nükleer mesele, başka bir defasında füze yapımı... Sürekli farklı bahaneler üretiyorlar ama işin özü, arka plandaki asıl mesele tek bir şeyden ibarettir: İran’ın teslim olması.
Öncekiler bunu açıkça söylemiyordu, çünkü bu insanlık onuruyla bağdaşmaz; hiçbir mantıklı insana "Gel, teslim ol" demek kabul edilebilir değildir. O yüzden bunu başka başlıkların arkasına gizliyorlardı. Ama bu kişi (şimdiki başkan) bu gerçeği ağzından kaçırdı, açık etti. Gözler önüne serdi ki, Amerikalılar İran’ın ancak teslim olmasıyla yetinirler, ondan daha azıyla asla tatmin olmazlar. Bu, çok önemli bir noktadır! İran milleti bilmelidir ki, Amerika ile olan mücadelenin temelinde bu vardır; Amerikalılar, İran milletine karşı böyle büyük bir hakareti içlerinde taşımaktadırlar – ve böyle bir şey de asla olmayacaktır; asla gerçekleşmeyecektir.
İran milleti büyük bir millettir; İran güçlü ve geniş bir ülkedir; İran köklü bir medeniyete sahiptir. Bizim kültürel ve medenî zenginliğimiz, Amerika ve benzerlerinden yüzlerce kat daha fazladır. Birinin kalkıp da İran’ın başka bir ülkeye teslim olmasını beklemesi, şüphesiz akıllı ve bilinçli insanların gözünde saçma bir hezeyandan başka bir şey değildir. İran milleti izzet sahibidir ve izzetli kalacaktır; Allah’ın izniyle galiptir ve galip olmaya devam edecektir.''




