• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
Kavramsal olarak Seyyidlik ve Becirman Seyyidleri
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Mehmet Emin Özmen / Doğruhaber / Araştırma
 
Kavramsal Olarak Seyyidlik ve Bêcirman Seyyidleri

“Ey ehl-i beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzap: 33) Bu ayetin gereği olarak Peygamber evladı olan Seyyidler, kendilerini toplum içinde sürekli temiz olarak kalmak ve günahlardan uzak durmak zorunda hissetmişlerdir.

KAVRAMSAL OLARAK SEYYİD VE ŞERİFLER:
Seyyid kelimesi; efendi, mâlik, faziletli, kavminin sıkıntısına tahammül eden, eş, reis, önde gelen kişi manalarına gelmektedir. Kur’an’da bu kelime iki kez geçmektedir. Birincisi Hz. Yahya (AS) ile ilgilidir. “Zekeriya mabette durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah, sana kendisi tarafından gelen bir Kelime’yi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler.” (Al-i İmran: 39) Burada Hz. Yahya’nın iffet sahibi olma ve günahlardan uzak durması bakımından başkalarından olan üstünlüğünden bahsedilir. Yusuf Suresi’nin 25. ayetinde ise Hz. Yusuf’un (AS) kıssasında, Züleyha’nın kocasından Seyyid olarak bahsedilir.

Hz. Peygamber (SAV)’in hadislerinde de Seyyid kelimesi geçer: “Ben kıyamet günü Âdemoğullarının Seyidiyim” (Buhari) diyen Resulullah, kendisinin insanlık içindeki konumunu belirliyor. Hz. Peygamber, Hendek Savaşından sonraki Beni Kurayza seferinin ardından, Müslümanlar ile Yahudiler arasında hakem olarak belirlenen Sa’d bin Muaz için Ensar’a hitaben, “Seyyidiniz için ayağa kalkınız” diye buyurmuştur. Bu şekilde onun kavmi içindeki üstünlüğünü dile getirmiştir.
Peygamber (SAV) Hz. Hasan’dan bahisle, “Benim bu oğlum Seyyiddir. Allah onun aracılığı ile ileride Müslümanlardan iki grubun arasını bulacaktır.” (Buhari) Yine iki torununu kastederek, “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin Seyyidleridirler.” (Tirmizi) demiştir.

İslami literatürde Hz. Ali ve eşi Peygamber kızı Fatıma’dan gelen Hasan ve Hüseyin soyundan olan kişilere Seyyid denir. Daha sonraki tanımlamalarda Hasan’ın soyundan gelenlere Şerif, Hüseyin’in soyundan gelenlere ise Seyyid denmiş. Ancak günümüzde hem Hasan hem de Hüseyin soyundan gelenlere Seyyid deniliyor.

SEYYİD VE ŞERİFLERİN TOPLAMI EHL-İ BEYT’TİR
İslam tarihi içinde Ehl-i Beyt’ten kimin kastedildiği hususu tartışılmıştır. Acaba tüm Peygamber hanımları bu tamının kapsamına giriyorlar mı, yoksa sadece Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma ve damadı Hz. Ali’nin soyu mu Ehl-i Beyt sayılır? Bu tartışmalar yukarıda yazılı bulunan Ahzap 33. ayet ile şu hadis etrafında şekillenmektedir. Ümmü Seleme anlatıyor:
Ben, Resulullah (SAV)’ın evinin kapısında iken şu ayet nazil oldu: “Ey Ehl-i Beyt! Şüphesiz Allah, sizden her türlü kiri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.” (Ahzab/33). Evde Resûlullah (SAV), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüse­yin vardı. Onlara bir örtü bürüdü ve “Allah’ım! İşte bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir, bunlardan gü­nahı gider ve bunları kirlerden tertemiz kıl” bu­yurdu. Ben atılıp, “Ey Allah’ın Resulü! Ben Ehl-i Beyt’ten değil miyim?” dedim. Bana, “Sen hayır üzeresin, sen Resulullah’ın zevcesisin” diye cevap verdi. (Müslim, Tirmizi)

Tabi tartışmalar halen de devam ediyor. Burada hiç kimse Hz. Ali ailesinin Ehl-i Beyt olup olmadığını tartışmıyor. Bunların Ehl-i Beyt olduklarında herkes hemfikirdir. Tartışma Resulullah’ın (SAV) diğer hanımlarının Ehl-i Beyt’ten sayılıp sayılmadığı ile ilgilidir. Tabi ayetin nüzul sebebi düşünüldüğünde onların da Ehl-i Beyt’e dâhil oldukları söylenebilir. Fakat bizim esas vurgu yapmak istediğimiz husus, Hasan ve Hüseyin soyundan gelenlerin Ehl-i Beyt oluşudur. Yani Hz. Ali ve Hz. Fatıma soyundan gelenlerin dar anlamda Ehl-i Beyt’i oluşturdukları kesindir.

SEYYİDLERİN GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNE GELİŞLERİ
Seyyidlerin değişik zaman dilimlerinde değişik nedenlerden dolayı İslam dünyasının her tarafına dağıldıkları ve bu arada Türkiye’nin güneydoğusuna gelip yerleştikleri görülmektedir. Onların Hz. Peygamber (SAV) soyundan gelmeleri, bulundukları bölgelerdeki idareciler açısından sürekli bir potansiyel suçlu olarak görülmelerine sebep olmuştur. Bu da çeşitli dönemlerde ulusal veya bölgesel idarecilerin zulmüne maruz kalmaları ile sonuçlanmıştır. İşte bu baskılar sonucu Seyyidler, bulundukları bölgelerden hicret etmek zorunda kalmışlar. Bu şekilde Türkiye’nin doğusuna gelip yerleşerek Kürtler arasında hak ettikleri saygı ve sevgiyi bulmuşlardır.

BÊCİRMAN SEYYİDLERİ
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne gelen Seyyidlerin önemli bir bölümünü oluşturan Bêcirman Seyyidlerinin de Bağdat’tan geldikleri halk arasında kabul edilen bir kanaattir. Bêcirman Seyyidlerinin atası Seyyid Bilal’in hicri VII. Yüzyılda Bağdat’tan Bölgeye geldiği kabul edilir.

Hazreti Ali’nin (RA) neslinden gelen Seyyid Bilal adındaki bilge bir kişi, ikamet ettiği Bağdat şehrinden 1154 tarihinde Anadolu’ya göç eder. Rivayete göre Dargeçit ile Gercüş bölgesinin bağlı olduğu Arbaye Beyliği’nin hüküm sürdüğü topraklarında mola verir. Bölge yöneticisi Bey, avlanmak için maiyetiyle bölgede gezinirken bir tavşanı yakalamaya çalışır. Girêbeş denilen mevkide Seyyid Bilal ile namaz kılarken karşılaşır, aynı zamanda ilginç bir tabloya da şahit olur. Tazıdan kaçan tavşan Seyyid’in ardına sığınır. Tazı da beride çömelir vaziyette beklemeye başlar. Durumu gören Bey, bu zatın ermiş bir kişi olduğuna kanaat getirir ve kendisiyle ilgili bilgi edinir. Bu sohbetten etkilenen Arbaye Beyi, el işaretiyle görünen tepeciklerden bir sınır çizerek bu toprakları kendisine bağışlar. Burada kurulacak köyden vergi alınmayacak manasında ‘’Bêcirman’’ adı konur. Bunları yeterli görmeyen Bey, daha sonra kız kardeşi Fatima Hanım’ı Seyyid Bilal ile evlendirir. Bu evlilikten doğan Murat, İsmail, Haşim, Mirza, Nasır Ali ve Kılıç adındaki evlatlarından çoğalan kişiler büyük bir aile oluştururlar. Zamanla köyden göç edip başka köylere yerleşenler de olur. Herhangi bir aşirete mensup olmayan Seyyidler ailesi, yaşadıkları muhitlerde insanlar arasında arabuluculuk yapmayı tabii bir görev saymış ve İslam’ı öğrenip, öğretip, yaşamak ve yaşatmayı seçmiş, bu yönde hareket etmişlerdir.

BÊCİRMAN KÖYÜ VE ZÊW FAALİYETLERİ
Tarihi Selçuklular dönemine dayanan Vergili (Bêcirman) Köyü, bölgemizin Seyyid köyü olarak anılmakta ve kutsal bir yer olarak bilinmektedir. Bu köy, Osmanlı dönemine kadar Hasankeyf’e bağlı bir yerleşim bölgesiydi. Cumhuriyet tarihi ile birlikte ilçe statüsüne geçen Gercüş ilçesine bağlanan Bêcirman Köyü’nde Seyid Bilal Hazretlerinin tarihi türbesi vardır. Türbedeki kitabede Seyyid Bilal’in doğumu 1132, vefatı 1212 olarak yazılmıştır. Becirman’daki tarihi türbenin yanı sıra çok sayıda mağara, tarihi hanlar ve değirmenler de mevcuttur. Her yılın Eylül ayının ikinci Perşembe günü yüzyıllardır süre gelen Seyid Bilal’i anma etkinlikleri çerçevesinde yapılan şenliklere başta Seyyid Bilal Hazretlerinin torunları olmak üzere yurdun dört bir köşesinden gelen halk katılmaktadır.

BÊCİRMAN İSMİ İLE İLGİLİ TARTIŞMALAR
Yukarıda yazıldığı üzere bu köyden vergi alınmıyordu. Sebebi ise hem Müslüman idarecilerin Seyyidlere olan hürmeti hem de fıkhen kendilerine zekât geçmediği için maddi olarak onlara bir destek sağlamaktır. Yani Müslüman idareciler kendilerine zekât verilmediği için başka yönlerden Seyyidleri desteklemek istemişlerdir. Bu durum Osmanlılara kadar sürdü. Zaten köyün ismi de “Vergisiz” anlamına geliyor. Ayrıca dikkat çeken başka bir husus da köyün isminin Kürtçe oluşudur.

Fakat 1980 sonrası Kürtçe, Bêcirman olan köy isminden büyük bir hınç ile öç alır gibi köye Türkçe olan Vergili ismi konulmuş. Bu şekilde Seyyidlere olan hürmet kaldırılmak istenmiş. Ahmet Taşgetiren, 06.06.2005 tarihli Yeni şafak Gazetesi’ndeki köşesini bu konuya ayırmış ve haklı olarak şunları dile getirmiş: “Becirman, bir köy ismi. Gercüş’e bağlı... Türkçe anlamı ‘Vergisiz’ demek. Köy halkı ‘Seyyidler’den oluşuyor. Yani bütünüyle Hazreti Peygamber’in soyundan gelmiş insanlardan... Anlaşılıyor ki Osmanlı, Peygamber soyuna hürmet gereği köy halkından vergi almamış ve köyün adını da ‘Bêcirman’ yani ‘Vergisiz’ koymuş. Hem Kürtçeye dokunmamış, hem de ‘Vergisiz!’ Sonra da Cumhuriyet’te öylece kalmış. Taa 1980’lere kadar... İşte o tarihte ‘isim değiştirme’ operasyonu başlamış. İsimler Türkçeleştirilmiş. Peki, ne konmuş köyün adı? Ne bileyim ben ‘Güzel köy’, ‘Seyyidler’ vs. gibi bir şey mi? Hayır öyle değil. İşte orada başlığın ikinci kelimesini hatırlamış köyleri isimlendiren her kimse... Osmanlı sana ‘Vergisiz’ mi demiş, hem de Kürtçe, al sana yeni Türkçe isim: ‘Vergili’ Ne yapılmış olmuş böylece? Köy halkının ‘Seyyid’likleri görmezden gelinmiş öncelikle, sonra da içinde birikmiş bir öfkeyi yansıtan tavırla, adıyla sanıyla ‘Vergili’ hale getirilmiş... Şimdi düşünün siz köy halkı olsanız bu muameleye nasıl bakardınız?”

Haklı değil mi yani?

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir