• DOLAR 34.703
  • EURO 36.749
  • ALTIN 2967.277
  • ...

Uzmanlar, faizin sadece ekonomik krizlerin nedeni değil aynı zamanda toplumsal çöküşün temelini de dinamitlediğini ve beraberinde toplumsal buhranları getirdiğini ifade ediyor.

İktisatçı Haluk Özdoğan, İLKHA muhabirine konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Çoğu yatırımcının sermayesini yatırım yerine bankaya, yüksek faize yatırıp kolaya kaçtığını vurgulayan Özdoğan, bu durumun yatırımı bitirdiğini, yeni istihdam alanlarının oluşmasını engelleyip işsizliği artırdığını belirtti.

İktisatçı Özdoğan, altın ve gümüşe dayalı para sisteminde istikrarın kesinlikle tesis edildiğine ve paranın değerini koruma gibi bir sıkıntı kalmadığına dolayısıyla faiz sistemine ihtiyaç kalmadığını vurgu yaptı.

"Enflasyon, fiyat istikrarındaki bozulma ve toplumdaki bireylere uzanan olumsuzlukları çıkaran asıl unsur; kapitalist sistemdir, faiz sadece bu işin bir enstrümanıdır"

Faizin topluma yansıyan yönleri olduğunu fakat topluma yansıyan yönlerinden önce toplumun kapitailst sistemle yönetildiğine dikkat çeken Özdoğan, "Kapitalist sistem doğal olarak faizi, kağıt para sistemini ve bunun doğurduğu enflasyon, fiyat istikrarındaki bozulma ve toplumdaki bireylere uzanan olumsuzlukları çıkaran asıl unsur; kapitalist sistemdir, faiz sadece bu işin bir enstrümanıdır. Sebebine baktığımız zaman kağıt para sisteminin asıl işin merkezinde olduğunu görüyoruz. Kağıt para sistemi devletin kanununa dayalı bir değere sahip, asli bir değere sahip değildir. Doğal bu paranın kıymetli bir para olabilmesi için faiz, sık sık Merkez Bankaları tarafından kullanılan bir enstrüman. Buna ne için ihtiyaç var? Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler; üretim girdileri, enerji ve birçok bakımdan hatta günümüzde gıda noktasında dahi ithalata dayalı bir ekonomiye sahiptir. Dünya ticareti dolara dayandığından Merkez Bankaları ellerinde dolar rezervi bulundurmak zorunda, dolayısıyla bizim paramız, değerli olması nedeniyle dolara kıyasla yürüyor. Bu değeri koruyabilmek içinde faize başvuruluyor." dedi.

"Krediler ve kredilerin doğurduğu borç yükü halkı her gün daha bir bataklığa sürüklüyor"

Özdoğan, "Her faiz dalgası yükümüzü daha da arttırıyor; ekonomik dengeleri, dış ticaret dengesini, ödemeler dengesini etkliyor. Ödemeler dengesi doğal olarak bütçe açıklarına, bütçe açıkları da halkın sırtına yüklenen bir yük haline geliyor. Bunun yansımaları elbette insanların işlerini kaybetmesine, istihdam sorunun ortaya çıkmasına yol açıyor. Paradan para kazanma konusu ve üretim girdilerinin maliyetinin artmasından dolayı yatırımcılar; üretim ve üretimin sıkıntıları ile uğraşmak yerine daha kolay olan faize başvuruyorlar. Böylelikle faiz getirisi için sermaye bankalarda toplanmış oluyor ve bunlar krediler  olarak halka sunuluyor. Kapitalizmin temel mantığında tüketim ekonomisi hakim olduğu için insanlar tüketime teşvik ediliyor. Krediler ve kredilerin doğurduğu borç yükü halkı her gün daha bir bataklığa sürüklüyor. Temel ihtiyaçlarını dahi krediler yoluyla; 'ihtiyaç kredisi' adı altında veya başka isimler altında çıkarılan kredilerle borç yükü altına giriyorlar. Ödeyemez duruma geldiklerinde haciz ve idari takip gündeme geliyor. Biz bu yansımayı nasıl görüyoruz? Boşanmalar, hırsızlık, gasp ve insanların psikolojik depresyona girmeleri hatta intihar olaylarına rastlıyoruz. Temelde sistemin toplumu getirdiği nokta aslında bir nevi köleliktir. Bu köleliğin asıl hayata yansıdığı sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Bu durumda doğal olarak insanların huzursuzluğuna, mutsuzluğuna ve toplumsal çöküntüye sebep oluyor. Paranın değersiz bir evrak olması, kanuna dayalı olması; fiyat istikrarını sağlamada da başarısız. Fiyat istikrarı başarısız olduğunda ihtiyaç duyduğumuz kalemlerde de sürekli fiyat artışlarına sebep oluyor. Bu aynı zamanda stokçuluğu da tetikliyor. Doğal olarak fiyat artışlarını daha fazla hisseder hale geliyoruz. Üretim girdilerini maliyetlerini karşılayabilenler ayakta kalıyor ve bu durum aynı zamanda tekelleşmeye de sebep olmuş oluyor." şeklinde konuştu.

"İslam'ın ortaya koyduğu ekonomik sistemde fert fert her insanın temel ihtiyaçlarının karşılanması ve lüks ihtiyaçlarına da imkan tanınacak ekonomik ortamın sağlanması esastır"

İslam dışında faize karşı net bir duruş sergileyen bir din veya hayat görüşünün olmadığının altını çizen Özdoğan, "Allah Resulü'nün getirmiş olduğu İslam şeriatı başta faiz gibi toplumu çöküntüye sevk eden bozuk uygulamaları kaldırdığı gibi toplumdaki bütün bozukluklara meydan okuyan bir hayat tarzı sundu. Bugün asırlar geçmiş, modern çağ, teknoloji çağındayız ama yaşadığımız maalesef cahiliye hükmündedir. Cahiliye döneminden kalkınmanın zirvesini yaşandığı asırlara taşıyan İslam'ın hayat nizamı top yekün uygulandığında örneğin; faizin etkileri kağıt para sisteminden kaynaklanıyor dedik, Kur'an-ı Kerim ve Sünnetin nasları altın ve gümüşe dayalı para sistemini ortaya koymuş oluyor. Altın ve gümüşe dayalı para sisteminde istikrar kesinlikle tesis edilebiliyor. Paranın değerini koruma gibi bir sıkıntı kalmıyor, dolayısıyla faize ihtiyaç kalmıyor. Stokçuluk zaten İslam literatüründe haram kılınmış bir unsur, doğal olarak İslam'ın ortaya koyduğu ekonomik sistemde fert fert her insanın temel ihtiyaçlarının karşılanması ve lüks ihtiyaçlarına da imkan tanınacak ekonomik ortamın sağlanması esastır." ifadelerini kullandı. (İLKHA)