• DOLAR 32.506
  • EURO 34.981
  • ALTIN 2435.104
  • ...
Bir Baharın Şafağında Devriliyor Firavunlar
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Bir baharın şafağında Halepçe’nin acısını duydum yeniden. Umudu gözleyen yüreklerin bitmez bir ağıdı başlatır gibi son kez çarptığını hatırladım bir Mart gününde. Baharı beklerken kara bulutların istilasıyla doğmamış çiçeklerine ağlayan Halepçe’nin hıçkırıklarını hatırladım.

Bir bir devriliyor firavunlar…

Tunus, Mısır ve diğerleri…

İşkenceyi, zindanı, ölümü sözlüklerinden çıkarıp atan kalabalıklar, ürperen vücutlarıyla korkunun krallığını yıktıklarını ilan ediyorlar. Ve korkulardan beslenen firavunların saltanatları bir bir yıkılıyor.

Ve bahar yeniden diriliş bestelerinin uzun bir sonatı için hazırlık yapıyor.

Ama Halepçe mahzun. Bitmemiş bir yasın, eksik kalmış bir ağıdın acılarını yüklenmiş, gözyaşlarını içine akıtıyor. Hak-ka yabancı karanlık suratların kıvrımlarındaki şeytani sırıtışa bakıyor ve yeniden sessizliğe gömülüyor.

Mazide kalmış acılara dokunuyoruz.

Bundan yıllar öncesiydi. Orta doğunun devşirme çocukları kuduz köpekler gibi saldırıyordu doğuya ait her değere. Batının çanak yalayıcıları, mankurtlaşan elitleri…

Zalimin adı, Mısır’da Hüsnü, Suriye’de Esad, Irak’ta Saddam’dı. Burgiba’lar, Binceditler, Kaddafiler, Kral Hasanlar, Kral Hüseyinler…

Herkes elinden geleni yapıyordu ve herkes şeytanından takdirnameler alıyordu durmadan. Bir yarış vardı zalimler ara-sında.

 “Enfal” demişti Saddam ve avanesi yaptıkları katliama. Zindanı, işkenceyi, tehcir ve soykırımı içinde barındıran komple bir vahşet… Aziz Kur’an’ın mübarek bir suresinin ismini kullanarak vahşete kılıf giydirmiş ve taassuptan havlayan zihinlere kemik niyetine birkaç söz uzatmıştı.

1988’in Şubatından Eylülüne kadar süren bir operasyondu Irak Kürdistan’ında yürütülen. İçinde katliamlar, tehcirler, Halepçe’ler, ağıtlar, feryatlar, günahlar, cehennemler, isyanlar barındıran bir operasyon…

Kaybolan ve bir daha haber alınamayan yüz bin kişiden söz ediliyor. Mezarları bile bilinmeyen mazlumlar…

Ve zulmün ve alçaklığın zirvesi…

Ve satılan kızlar…

Başka ırkları hakir gören sosyalist Arap milliyetçiliği ideolojisine taparcasına bağlı bir faşistin çağdaş katliam usulleri arasına yerleştirdiği ilkel kabile kültüründen bir örnek…

Psikopat yaratıklar tarafından köylerinden koparılan ve Amerika’ya kemikçi köpekliği yapan kimi Arap şeyhlerinin hayvani zevklerini tatmin etsinler diye onlara cariye olarak hediye edilen Müslüman kızlar… ve insanın içini yakan zulüm hikayeleri…

Mısır’da fuhuş pazarlarına satılan Kürt kızları ve Dahhak Saddam’a Mısır’dan destek veren çağdaş bir firavun…

Gün oldu devran döndü ve kuklaların kullanım süresi doldu.

Saddamları, Kimyasal Ali’leri astırdılar, onları yönlendirip kulaklarına üfleyen şeytanlar; ama Halepçe’nin acıları kaldı orta yerde, Enfal’ın acıları kaldı.

“Enfal”ın ardından “Tevbe” gelir Kur’an-ı Kerimde; ama bu zalimler yanaşmadı tevbeye. Kemikleriyle beslendikleri efendileri onları yalnız bırakınca sudan çıkmış balığa döndüler.

Bir bir devriliyor firavunlar ve onca servetleriyle kimsesiz, sahipsiz, yalnız kalıyorlar. Ama bu daha ne ki… Esas yalnızlık bundan sonra başlayacak. Sırtlarında günah yüküyle mahşerde yalnızlığın acısını derinden tadacaklar. “Allah za-limleri sevmez!”

Baharlar sevinç haberleri taşısın mazlumlara.  Bağrında “Kutlu bir doğum” barındıran Nisanlar doldursun tüm zamanı. Rahmet dalga dalga aksın üstüne bu ahir zamanın.

Firavunlar devrilsin coğrafyamızdan; ama önce içimizdeki firavunları devirelim. Özgür bırakalım Musa’yı. Asa, yılların bekleyişinde, Kızıldeniz coşkun bir bekleyişte. Sihirbazlar vuslat secdesinin bitmez hazzında…

Bir baharın şafağında

Bir bir devriliyor firavunlar

Halepçe içli içli ağlıyor.

Toprağa rahmet taşıyan baharlar,

Yüreğini incitiyor Halepçe’nin…

“Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O, gözlerin yuvalarından fırlayacağı bir güne onların azabını ertele-mektedir.” (İbrahim:42)

Bir baharın şafağında Halepçe’nin acısını duydum yeniden. Umudu gözleyen yüreklerin bitmez bir ağıdı başlatır gibi son kez çarptığını hatırladım bir Mart gününde. Baharı beklerken kara bulutların istilasıyla doğmamış çiçeklerine ağlayan Halepçe’nin hıçkırıklarını hatırladım.

Mehmet Said Çimen / İnzar Dergisi Mart 2011

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir