• DOLAR 32.564
  • EURO 34.931
  • ALTIN 2430.361
  • ...
Bir Eğitim Yılını Daha Geride ...
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

 BİR EĞİTİM YILINI DAHA GERİDE BIRAKIRKEN:

Zira İslam’a göre: “İlmi, beşikten mezara kadar arayınız” hadisi şerifin hükmünce, ilim öğrenmenin yani eğitim ve öğretim yaşı, dünyaya gelmekle başlar ve ölünceye, mezara konuluncaya kadar devam eder.

Müslüman bir ailenin çocuk eğitimi, çocuğu dünyaya gelir gelmez kulağına ezan okumakla başlar. Böylece çocuğun işiteceği ilk söz, beyninde yankılanan, titreşen ilk ses Allah ve Muhammed kelimelerinden oluşan harfler olur. Onun beynine ilk kaydolan ve oturan ses, “Allahu ekber” sesi olur Onu müteakip çocuğa tahnik yapmak, yedinci gününde ona Akika kesmek ve güzel bir isim koymakla devam eder. Sonra onu helal şeylerden beslemek, haramdan korumak, konuşmaya başlar başlamaz ona Rabbini ve peygamberini tanıtmak, söz anlayıp kavramaya başlayınca da Kuran’ı Kerim’i öğretmek, İslami edep ve terbiyeyle yetiştirmekle sürdürülür bu eğitim.

Şu halde, İslam’a göre öğrenim yaşı, bazı beşeri sistemlerin belirlediği gibi, 5. yaş veya 7. yaştan sonra başlamıyor. Bilakis bu yaşlarda çocuğun Kur’an eğitimini bitirmiş olması lazım. Hatta İmamı Şafiî, İmam Nevevî ve İmam Suyutî gibi büyük zatlar, beş-altı yaşlarında kuran hıfzını tamamlamış olup branş ilimlerine başlamışlardır.

Eğitimde yaş sınırını dayatanlar bile son zamanlarda bunu üç yaşa kadar indirdiler ve bunun için özel okullar (anne okulunu) da açtılar. İleride bunu bir yaşa kadar indirmeyi düşünenler de var. Bununla çocuğu tamamıyla aile ortamından koparmak ve sistematik bir şekilde yaratmak istedikleri tek tip insan kalitesini yetiştirmek istiyorlar. Artık onlar da keşfetmişlerdir ki, en kalıcı eğitim çocuk yaşta verilen eğitimdir. Zira bu yaşta çocuğun zihnine giren sözler taşa kazınmış yazı misalidir. Bir yerleşince artık silinmesi mümkün değildir.

Şu halde, bizler Müslümanlar olarak, eğer çocuğumuzun bizim çocuğumuz olarak kalmasını ve bizim istediğimiz tarzda yetişmesini istiyorsak yukarıda belirttiğimiz şekilde sıfır yaştan itibaren onların eğitimine başlamak durumundayız. Minik yavrularımızın ilk eğitimcisi bizler olalım. Başta anneler olarak sıcak aile ocağımızda biz onları eğitelim. En güzel bir şekilde terbiye ederek Allah, peygamber ve İslam gibi kavramlarla biz onları tanıştıralım. Bir baba şefkatiyle onları ibadete alıştıralım. Biraz büyünce elinden tutup camiye götürelim cami yolunu gösterelim. Bir az daha büyünce kendi başına camiye gitmesini öğretelim.

Hulasa her Müslüman aile, çocuğuna dünyevi ilimleri öğretmek veya öğrenimi için bir yerlere göndermekle yükümlü olduğu gibi, dini ilimleri öğretmek ve onun için öğrenime göndermekle de yükümlüdür. Hatta bunun için daha hassas ve daha duyarlı olmalıdır. Çünkü dünyevi ilimler sadece onun dünya yaşamını kolaylaştırmak içindir. Ama dini ilimler, onun hem dünya hem de ahiret saadetinin temini ve korunması içindir.

Aslında çocuğa verilecek en güzel şey ona dinini öğretmek, ahlakını güzelleştirmektir. Allah Resulü Sallallahu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi: “Bir baba çocuğuna verdiği güzel ahlaktan daha değerli bir miras bırakmış olamaz.” (Müslim)

O halde değerli kardeşler, önümüzde iki üç aylık bir tatil süresi vardır. Hiç olmazsa bunu fırsat bilip yavrularımızı yaş durumlarını dikkate alarak cami, Kur’an Kursu ve medrese gibi dini eğitim ve Kur’an dersini veren mekânlara gönderelim, yönlendirelim ve bilfiil üzerinde duralım. Yılın dokuz ayı boyunca okul eğitimiyle ilgili gösterdiğimiz hassasiyeti bu iki üç aylık bir süre zarfında dini eğitimleri için de gösterelim.

Şayet imkânımız ve kabiliyetimiz varsa her birimiz hem kendi çocuklarımız ve hem de halkın çocukları için, en kıymetli zamanımızı onun için harcayalım. Bilmiş olalım ki; bundan daha hayırlı iş yoktur. Zira bu toplumun kurtuluşu ve ıslahı buradadır. Bizim saadetimiz ve iflahımız buradadır. Kur’an’ın olmadığı yerde, Kur’an kültürünün hâkim olmadığı mekânlarda ve Kur’an’dan bir şeylerin bulunmadığı kalplerde hayır yoktur. Bereket yoktur. Huzur yoktur. Mutluluk ve güven yoktur. İşte bununla ilgili aşağıda sunacağımız şu birkaç hadisi şerifin anlamına iyi kulak kesilelim:

 “Kalbinde Kur’an’dan bir şey bulunmayan bir kimse, harabe olmuş (içinde kimsenin barınmadığı yıkık dökük) ev gibidir.” (Tirmizi, Nesei)

 “Ya ilim öğrenen ol ya da öğreten, sakın üçüncüsü olma!” (Taberani)

 “Sizin en hayırlı olanınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” (Buhari)

 “Kim ilim tahsil etmek için bir yola koyulursa, Allah (c.c) da ona cennete götüren bir yolu kolaylaştırır. Allah’ın evlerinden bir evde toplanıp da orada Allah’ın Kitabını okuyan, onu kendi aralarında ders yapan bir cemaat yoktur ki, Allah onlara sekineyi indirmiş olmasın; Allah’ın rahmeti onları kaplar, melekler onları kuşatır ve Allah, kendi katındakilerin yanında överek onlardan bahseder.” (Müslim, Ebu Davut, Tirmizi)

Ebu Leys El Vakidi’den rivayet edilen bir hadisi şerifte de şöyle buyrulmaktadır: “Bir gün Allah’ın Resulü (s.a.v), mescitte halka halinde oturmuş insanlara sohbet ederken üç kişi çıka geldi; bunlardan ikisi Resulüllah(s.a.v)’a doğru yöneldiler, bunlardan biri halkada boş bulduğu bir yere hemen oturuverdi; diğeri de onların arkasında oturdu. Üçüncü şahıs ise, arkasını dönüp gitti. Allah’ın Resulü (s.a.v), (dersinden) boşalınca: “Dikkat edin! Şu üç adamın misalini size haber vereyim: Birincisi (ilim halkasına girmekle) Allah’a sığındı; Allah da onu kendi sığınmasına aldı. İkincisi de (arkadaşlarını rahatsız etmemek için) Allah’tan hayâ etti; Allah da ondan (onu azap etmekten) hayâ etti. Diğeri ise, ilim halkasından yüz çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Evet, değerli okuyucular! İyi düşünürsek bu son hadisi şerifte çok derin ve çarpıcı dersler vardır. Ya Allah’ın koruması olan Allah’ın evlerindeki ders halkalarına, sohbetlere katılacağız; çocuklarımızı, gençlerimizi bu halkaların içine katacağız, bunun için en elverişli olan Kur’an Kurslarına, medreselere göndereceğiz ya da bundan yüz çeviren adam gibi Allah’ın korumasından çıkmış avareler durumuna düşeceğiz. O zaman da heder olan gençlerimizin, internet kâffelerde ömür tüketen, feysbuk girdaplarında boğulup giden çocuklarımızın bozulmasına bizzat biz kendimiz sebep olacağız.

Sözün kısası görevimizi doğru yapar, çocuklarımıza sahip çıkarsak hem maddi, hem de manevi olarak büyük mükâfata nail olacağız. Yok, eğer ihmal eder sahip çıkmazsak -Allah korusun- her iki dünyada da hüsrana uğrayanlardan olacağız. Allah’a emanet olun.

MEHMET ŞENLİK / İnzar dergisi / Temmuz 2011

Bu haberler de ilginizi çekebilir