• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
HÜDA PAR: `Kur`an eğitimi yılın her ayına yayılmalı`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Türkiye`de ve dünyadaki gelişmeleri değerlendiren Hür Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yavuz, Roboskili ailelere para cezası verilmesinden 28 Şubat mağdurlarının adalet talebine, çözüm süreci konferanslarından cezaevlerinde yaşanan skandallara birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu.
 
24 Haziran Pazartesi günü başlayan yaz Kuran kurslarının önemine değinen Yavuz, bu kursların yıl geneline yayılması gerektiğini belirtti. Türkiye`de manevi kalkınmaya yeterince önem verilmediğinin bir gerçek olduğunu ifade eden Yavuz, bunun sonucu olarak toplumda yozlaşma, ahlaki çöküntü, içki, kumar ve benzeri zararlı alışkanlıkların, gençler ve çocuklar arasında hızla yayılmaya devam ettiğini söyledi.
 
"Yaz Kur`an kursları yıl geneline yayılmalı"
"Geleceğin toplumunu şekillendirecek olan genç kuşağın Kur`an-ı Kerim`i tanıması, anlaması ve onunla yaşamını şekillendirmesinde Kur`an kurslarının önemli bir yer tuttuğunu vurgulayan Yavuz, "Bu sebeple yalnızca yaz aylarında değil, yılın her ayında bu eğitimin yaygınlaştırılması gerektiğine inanıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı`nın temel varlık sebepleri arasında yer alan bu görevi, yakın zamana kadar terk ettiği bilinmektedir. 1990`lı yıllarda camilerde Kur`an -ı Kerim dersi veren ve sırf bu sebeple yıllarca hapis yatan, işini, memuriyetini ve tahsil hayatını bu uğurda feda eden isimsiz binlerce kahramanın olduğu ülkemizde, gelinen noktayı mutluluk verici ve teşvik edilmeye değer bir gelişme olarak görüyoruz" dedi.
 
"İstiklal Mahkemeleri zihniyeti devam ediyor"
Şırnak`ın Uludere ilçesinde 2011`de yaşanan bombalama sonucu aile fertlerini kaybeden Roboskili köylülere, katliamın 500. günü vesilesi ile olay mahallinde gerçekleştirdikleri anma etkinliği bahane gösterilerek, idari para cezası verildiğini hatırlatan Yavuz, "Kısa süre önce Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından on beş ay gibi uzunca bir süre sonra katliam ile ilgili olarak görevsizlik kararı verilmiş ve dosya, Genelkurmay Askeri Savcılığı`na gönderilmişti. Bir yıldan fazla süren soruşturmada, tek bir şüpheliyi bile tespit etmeyen, sorumlulardan hesap sormayan devletin, köylülerin olay yerindeki anma etkinliğini suç sayarak para cezası vermesi, "Öldürülmeselerdi, zaten kaçakçılıktan ceza alacaklardı" diyen dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin mantığıyla hareket edildiğini göstermiştir. Ayrıca bu ceza devletin idam ve infaz ettiği kimselerin ailelerinden kurşun ve urgan parası tahsil ettiği İstiklal Mahkemeleri dönemi zihniyetinin devam ettiğinin göstergesidir. Bu karar ile devletin bir kez daha adil ve tarafsız olmadığı ortaya çıkmış olup, şüphelisi halkı olunca ne kadar hızlı fakat suç işleyenler devlet yetkilileri olunca ne denli ağırdan aldığı ve hatta örtbas etme yoluna dahi gidebileceğini göstermiştir" şeklinde konuştu.
 
28 Şubat mağdurları adalet bekliyor
28 Şubat mağduriyetlerinin giderilmesi ve bu kapsamda memuriyetten çıkarılanların yeniden göreve alınmasında kadro kısıtlamalarının uygulanmaması amacıyla Hükümet tarafından TBMM`ye bir yasa tasarısı sevk edildiğini ifade eden Yavuz, mağduriyetin giderilmesi bakımından kısmi iyileştirmeler öngörülmüş olsa da 28 Şubat sürecinde haksız yere aldıkları cezalar ile görevden atılan mağdurlar, devlet aleyhine suç işleyenler kapsamında değerlendirildiği için bu haktan faydalandırılmadıklarına dikkat çekti.
 
Tasarının bu şekliyle 28 Şubat zulümlerini giderme iddiasından çok uzak olduğunu belirten Yavuz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Devlet aleyhine işlenen suçlardan ceza alan, sürecin asıl ve büyük mağdurlarının kapsam dışında tutularak bu düzenlemelerden yararlandırılmayacak olması yeni bir adaletsizlik olduğu gibi, tasarı bu şekliyle 28 Şubat zulümlerini giderme iddiasından çok uzaktır. 5525 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanunda yapılması öngörülen değişikliğe ilişkin düzenlemenin; dönemin devlet organlarının, büyük oranda Ergenekon işbirlikçilerinin kontrolünde oldukları bilinmektedir. Söz konusu dönemde TSK`dan brifing alan hakimlerin görev yaptıkları mahkemeler tarafından verilen kararların adil olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Bu sebeple o dönemin mağduriyetlerini giderme iddiasında olan kanun tasarısında yine o dönem mahkemelerinin verdiği kararların esas alınması büyük bir çelişkidir. Bu durumda olan, sayısı binleri bulan, haksız yere görevinden alınan öğretmen, imam, çeşitli kademelerde memur ve kamu işçilerinin haklarının iadesini sağlayacak kapsamlı bir düzenleme yapılmalıdır."
 
Çözüm süreci konferansları
DTK öncülüğünde başlatılan konferanslarla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Yavuz, "Çözüm süreci kapsamında DTK öncülüğünde başlatılan ve ikincisi geçtiğimiz hafta Diyarbakır`da "Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı" adıyla gerçekleştirilen konferansın sonuç bildirgesinde Kürt halkının gasp edilmiş İslami ve insani tüm haklarının iadesi taleplerini kapsayan kısımlarını olumlu karşılıyoruz. Esas itibarıyla bu tür konferansların düzenlenmesine karşı değiliz. Ancak bu konferansın toplanma usul, yöntem ve sonuç bildirgesi ile Kürtlerin tüm renklerini içinde barındırdığı gibi yanlış bir algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Konferansta tüm Kürtler yer almadığı gibi, Kürt sorununda İslami çözümü referans alan parti kesim, cemaat ve oluşumların büyük bir bölümü katılmamıştır. Kendi dışındaki oluşumların sembolik katılımlarıyla PKK ve DTK, kendi taleplerini Kürtlerin haklı talepleri ile iç içe gösteren bir tablo ortaya koymuştur. Parti olarak, Kürtlerin hak ve taleplerinin bütün örgüt, parti ve oluşumların şahsi ve grup çıkarlarının üstünde olduğuna inanıyoruz. Bu konuların, müstakil ve ortak bir paydada ele alınması ve hiçbir örgüt, parti ve oluşumun bu hakları kendini aklama çabasına alet etmemesi, örgütsel taleplerini Kürd halkının talepleri olarak dayatmaması gerektiğine inanıyoruz" dedi.
 
"Cezaevleri skandallarla gündeme gelmeye devam ediyor"
Cezaevlerinde yaşanan skandalların devam ettiğini ifade eden Yavuz, "Kayseri`nin Pınarbaşı ilçesi yakınlarında 16 Eylül 2011 tarihinde cezaevi nakil aracında çıkan yangında 5 tutuklu ve hükümlünün ölümüyle ilgili açılan davada, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü`nün hazırladığı raporların beklenmesine karar verildi. 5 mahkûm ve tutuklunun göz göre göre ölümü ile sonuçlanan yangın sebebiyle maalesef bugüne kadar etkili bir soruşturma ve kovuşturma yürütülmemiştir. Şanlıurfa E Tipi Cezaevi`nde çıkan yangın sonucu, 13 mahkûmun çıkan yangında hayatını kaybetmesinin üzerinden de bir yıl geçmesine rağmen sorumlular açığa çıkarılmamış ve kendilerinden hesap sorulmamıştır.
 
Cezaevleri adeta toplumun kanayan bir yarası haline gelmiştir. Bu kapsamda cezaevleri, geçtiğimiz günlerde 19 Mayıs Üniversitesi`ne ameliyat için getirilen mahkûma refakat eden jandarmanın ameliyat sırasında dışarı çıkmamakta direnmesi, ağır hasta mahkûmların bile güvenlik gerekçesiyle yatağa kelepçelenmesi, ağır hasta olan hükümlülerin cezaevlerinde adeta ölüme terk edilmeleri gibi, her gün yeni bir skandal, işkence, kötü muamele ve insanlık onuruna yakışmayan uygulamaları ile gündeme gelmeye devam etmektedir" şeklinde konuştu.
 
"Amerika, Ürdün`deki askeri varlığını artırıyor"
ABD`nin, Suriye`de iki yılı aşkın bir süredir devam eden çatışmaları gerekçe göstererek Ürdün`deki askeri varlığını arttırdığına dikkat çeken Yavuz, Suriye sorunun Türkiye, Mısır ve İran`dan oluşacak bir komisyon eliyle adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulabileceğini söyledi.
 
Yavuz açıklamalarına şöyle devam etti: "ABD, Haziran ayı başında Ürdün sınırına füze ve savaş uçağı konuşlandıracağını açıklamış, eğittiği Ürdünlü askerlerin, Suriye`de olası bir kimyasal savaşın patlak vermesi halinde bu ülkeye gönderebileceğini belirtmiştir. Suriye`deki iç çatışmalarda, ABD ve Rusya`nın ağırlığını koymaya başlaması, savaşın emperyalist güçlerce içinden çıkılmaz bir hale getirileceğine işaret etmektedir. Bir yanda Cenevre görüşmeleri adı altında Suriye`deki çatışmanın müzakereler yoluyla çözüleceği umudu pompalanırken, öte yandan aynı güçler tarafından savaşı kızıştıracak önemli askeri adımlar atılmaktadır. Suriye sorunu, ümmetin sorunudur ve çözümünü ümmet kendi içinde aramalıdır. Önceki açıklamalarımızda da belirttiğimiz üzere emperyalistlerin müdahalesi ile değil, Suriye`deki taraflar üzerinde söz sahibi olan Türkiye, Mısır ve İran`dan oluşacak bir komisyon eliyle ancak, sorunun adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmasının mümkün olabileceğine inanıyoruz."
 
"Mültecilerin çoğu Müslümanlardan oluşuyor"
Birleşmiş Milletler Mülteci Raporu hakkında değerlendirmelerde bulunan Yavuz, mültecilerin çoğunluğunun İslam ülkelerinden ve Müslümanlardan oluşmasına dikkat çekti.
 
Rapora göre, dünyada bir yıl içinde mülteci haline gelmek zorunda kalan insan sayısının 1994 yılından sonraki en yüksek sayısına 2012 yılında çıktığını ve toplam 7.6 milyon kişinin mülteci olduğunu ifade eden Yavuz, "Rapora göre, dünya çapında mültecilerin yüzde 55`i Afganistan, Somali, Irak, Sudan ve Suriye`den çıkmak zorunda kalıyor. BM, mültecilerin yüzde 81`inin gelişmiş Batı ülkelerinde değil, kalkınmakta olan ülkelerde barındığını da açıkladı. Büyük çoğunluğunu, İslam ülkelerindeki sefalet, iç savaş ve karışıklıklardan kaçan Müslümanların oluşturduğu mültecilerin, yine büyük oranda Müslüman ülkelere sığınmış olmaları da, bu sorundan zarar görmeyen emperyalist ülkelerin mülteciler sorununa neden ilgisiz ve kayıtsız kaldıklarını, bu soruna yol açan savaşları ve düşmanlıkları körüklemekten neden geri durmadıklarını açıklamaya yetmektedir. Parti programımızda belirttiğimiz gibi kendi vatanlarında, mensubu bulundukları toplumun onurlu bir üyesi iken, hısım ve akrabalarından uzakta, dillerine ve kültürlerine yabancı oldukları bir toplum içerisinde sığıntı olarak yaşamak zorunda bırakıldıkları bir gerçektir. Çoğunluğu Müslüman halklardan oluşan mültecilerin, kendi ülkelerinde insanca ve huzur içinde yaşayabilecekleri bir ortam oluşturulması uluslararası sistemin başlıca gündemi olmalıdır." şeklinde konuştu. (İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir