• DOLAR 32.371
  • EURO 35.011
  • ALTIN 2325.545
  • ...
İnkılabın çöküşü
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
2001 yılında Tunus inkılâbından sonra yeni hükümet kurulduğunda, Müslüman Tunus halkının rehberlerinden Raşid El-Gannuşi, bir söyleşisinde şunları dile getiriyordu: “İçki satan dükkânların açık olmasında bizim açımızdan bir sorun yoktur ve bunlar işlerini rahatlıkla yürütebilirler. Sahil şehirlerinde bulunan kadınlar deniz elbiseleriyle caddelerde dolaşabilirler. Kabinede tesettürsüz kadınlar bulunabilirler.”

İslami hareketin rehberi, yeni hükümeti kurmada ve kanunlarını düzenlemede etkin rol alacak olan El-Gannuşi’nin bu açıklamaları çoklarını şaşırtmıştı. El-Gannuşi, İslam düşmanı Batıcı bir rejimin zulmünden dolayı 1990’larda ülkeyi terk etmiş, 20 yıl sonra Tunus diktatörünün Arabistan’a kaçmasıyla ülkesine dönmüştü. Onun partisi, İslami söylemlerle iktidara geldi. Batının hoşnut olup olmamasına bakmaksızın ülke idaresinde İslam şeriatını esas alması bekleniyordu.

İslam şeriatıyla ilgili kaygısızlık ve Batının isteklerine direnmemeleri El-Gannuşi ve partisinin, iktidarlarının üzerinden iki yıl geçmeden rakipleri olan laik akım karşısında geri adım atmalarına neden oldu. Muhaliflerden birinin şüpheli ölümünden sonra herhangi bir seçim olmadan rakipleri halktan oy almadıkları halde kudreti ve iktidarı laiklerle paylaşmayı kabul ettiler. Bu süreç nereye kadar devam edecek? Tunus halkının İslami söylemlerle gerçekleştirdiği inkılâp ve oy verdiği İslami partinin bu tutumunun işi nereye götüreceği belirsiz hale gelmiştir.

Batılılar, inkılapçı halkların kıyamının dalgalarına binmekte ve onu menfaatlerine göre yönlendirmeye çalışmaktadırlar. ABD’nin Libya, Mısır ve Yemen’de yaptıkları bu türden hareketlerdir. Menfaatlerini korumak için çırpınmakta, ihtiyaç durumunda olay çıkarıp istediklerini icra imkânı bulmaktadırlar.

Batılı güçler ilk defa bu tecrübeyi Cezayir’de elde ettiler. Cezayir 1941 yılında Fransızları ülkeden kovmuş, inkılâbını yapıp özgürlüğünü elde etmişti. Cezayir halkı, Fransa’nın kovulmasından sonra İslam hukukunun yerleşmesi için çabaladı. İslami partilerin bu alanda büyük gayretleri oldu. Ancak sömürgeciler gizli işlerden el çekmediler. İhtilaf çıkararak ülkede karışıklıklara neden oldular. Ardı ardına darbeler yaparak ve baskı kurarak istibdat hükümetini başa getirdiler. Hatta İslami partilerin seçimlerde aldıkları büyük destekler görmezden gelindi. Müslümanlar her zaman zulüm gördüler. Baskı ve dayatmalarla devleti, İslam’dan arındırdılar. Hatta son zamanlarda Cezayir Kültür Bakanı’nın İslami değerlere hakaret etme küstahlığını göstermesi rejimin mahiyetini açıkça ortaya koymaktadır.

Cezayir Kültür Bakanı Halide Mesudi, Fransa’da siyonist bir haberciye verdiği röportajda şunları dile getiriyordu: “Kur’an’da beş vakit namazdan bahsedilmemektedir. Benim düşünceme göre alnı yere koymak (secde) insana yapılan en büyük hakarettir. Bu şekilde namaz kılmak dağlarda yaşayan Bedevi Arapların cahilane düşüncesidir. Bundan dolayı seccadeyi bir kenara attım, böylece yalan söylemekten ve nifaktan kurtuldum.”

Hac hakkında ise şunları söylemektedir: “İnsanlar paralarını hac için harcadıklarından dolayı üzülüyorum. Bu parayı sinema inşa etmek için kullansalar daya iyi olmaz mıydı?”Aynı kadın, Cezayir’de evli olmayan erkek ve bayanlara otellerde ortak oda verilmemesinin hayret verici olduğunu dile getirdi.

Bu açıklamalar Cezayir halkının yoğun tepkisiyle karşılaştı. Bu kadının istifası istendi. Her ne kadar bunları söyleyen kadının İslam’dan haberi yok dense de Cezayir halkının, Arap ülkelerinin ve hatta bütün İslam dünyasının endişesi; bütün bunların halkı Müslüman olan bir ülkenin Kültür Bakanı tarafından söylenmesidir. Fransız emperyalizmine karşı cihad edip bir milyon şehid veren ve inkılabını gerçekleştiren Cezayir halkının bir bakanının bunları söylemesi kaygı vericidir.

Şu anda Cezayir hükümeti bu küstah kadına ne yapacak bilmiyoruz. Ancak bu olayda dikkat edilmesi gereken şey, sapma ve bozulmalarla ilgili gösterilen ilgisizlik ve gaflet; bir milyon şehid veren Müslüman bir halkın inkılâbının çöküşüdür. Böyle bir ülkenin Kültür Bakanı, Müslüman halka rağmen İslam hukukunu inkâr etmekte, hatta dinin direği ve mü’minin miracı olan, insanı fahşa ve münkerden alıkoyan namazı yalan ve nifak sebebi saymaktadır. Allah-uTeâlâ’ya kulluğun en güzel tecellisi olan secdeyi iseinsanlara ihanet olarak telakki etmektedir.

İnkılabın kazanımlarına sahip çıkmada ve korumada zaaf gösteren, asıl vazifesini bilmeyen ve bu vazifeyi yerine getirmede gaflete düşen her inkılabın ve her inkılabî milletin alın yazısı budur. İnkılap gerçekleştirmek çok önemli bir iştir. Ancak onu korumak ve mesirinden sapmasının önüne geçmek daha fazla önem taşımaktadır. Cezayir Kültür Bakanı’nın açıklamaları inkılapçı milletlerin görevlerini hakkıyla yerine getirmesi açısından önemli bir uyarı niteliğindedir. Görev bilinciyle hareket edip pusuya yatmış olan tehlikeleri kavrayarak inkılapların sarsılması ve yıkılmasını önleyebilirler.
 
Kaynak: Cumhuriyé İslami Gazetesi
Çeviren: Hanefi Aydın
 
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir