Şeyh Said Kıyamı`ndaki İhanetlerin Bedeli - 5
Geçen hafta değinildiği üzere bazen gafletle ihaneti ayırt etmek zordur. Bu zorluk, Şeyh Said Kıyamı`nda kendisini en çok Hacı Musa Bey meselesinde gösterir.
Ahmet Yılmaz / Araştırma
Hacı Musa Bey` in felaketi
Geçen hafta değinildiği üzere bazen gafletle ihaneti ayırt etmek zordur. Bu zorluk, Şeyh Said Kıyamı’nda kendisini en çok Hacı Musa Bey meselesinde gösterir. İhanet, Hacı Musa Bey’e yakışmaz. İnsan ona bunu yakıştıramıyor. Ancak Hacı Musa Bey’in Kıyam’a vermesi gereken desteği vermediği de ortada. Belki bu, bir gaflet anıdır. İnşaallah onun başına gelen dünyevi musibetler, günahlarına kefaret olmuştur. Aksi halde, arkadaşlarını yarı yolda bırakmanın vebali büyüktür
ERMENİLERLE SAVAŞIN SİMGE İSMİYDİ
Hacı Musa Bey, Mutki aşiretinin lideridir; Muş’un tanınmış beylerinden Mirza Bey’in oğludur. Mirza Bey, Mutki ve Ahlat gibi kazaların kaymakamlığını yapmış, Bitlis yöresinde Osmanlı’ya büyük hizmetleri dokunmuştur.
Musa Bey, Mayıs 1854’te Muş’un Xoyt kazası Cinyar Köyünde doğdu. Babasının bir kan davasından dolayı öldürülmesinden sonra aşiretin başına geçti.
“Hacı Musa Bey’in ismi, 1883’de iki Amerikalı misyonerin kendi köyünden ayrıldıktan sonra saldırıya uğramaları nedeniyle Amerikan ve Osmanlı hükümetleri ve konsolosluklar arasındaki diplomatik yazışmalarda ünlenir. Amerikan ve İngiliz elçilikleri bu olaydan sorumlu olarak gördükleri Bitlis valisinin görevden alınmasını, Musa Bey’in de tutuklanıp cezalandırılmasını talep eder ama bir sonuç alamaz.
Bu olay 1883-1885 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ve Amerika arasında ciddi bir diplomatik krize yol açmış, Amerikan hükümeti ile Babıali arasında karşılıklı nota vermeye kadar uzamıştır.
Bu olaydan sonra Osmanlı Hükümeti, Musa Bey’in ailesiyle beraber ilk önce Muş’ta ve sonra ise Bitlis’te ikamet etmesini ve nezaret altında bulundurulmasını emretmiştir.”
Ancak bu göstermelik bir cezalandırmadır. Musa Bey’le Osmanlı arasındaki dostluk ilişkisi ve Ermenilere karşı ortak tavır devam ediyor.
Musa Bey, Ermenilere karşı tutumuyla Osmanlı’ya Ermeniler aleyhindeki tutumunu sivil Kürtlere yükleme imkanı veriyor. Osmanlı, bundan memnun kalıyor ve onunla ilişkisini geliştiriyor.
1889’dan sonra Avrupa ve Amerika basını Hacı Musa Bey’in üzerine varıyor. Osmanlı planı tutmuş; Ermeniler, kendilerine yönelik tutumlardan onu sorumlu tutuyor. Avrupa basınına bu yönde haberler gönderiyor.
“The Times, The Daily News, The Daily Chronicle gibi yayınlardaki bu haberler geniş bir tepki yaratır. Muşlu Ermenilerin İngiliz konsolosluklarına, Patrikhaneye gönderdikleri çeşitli şikayet mektuplarının yanı sıra Musa’nın tutuklanması için imza toplayıp Bitlis ve İstanbul’daki Osmanlı makamlarına da başvurmaktaydılar.”
Avrupa baskı yapar, Hacı Musa Bey mahkemeye verilir, İstanbul’a kadar mahkemeye gider. Beraat eder ve Muş yöresine dönüp çalışmalarını Xoyt nahiye müdürü olarak sürdürür. Bogos Natanyan adlı bir Ermeni rahibi ihtilal komiteleriyle ilişkisi olduğu gerekçesiyle üzerindeki evraklarla birlikle tutuklayıp Muş mutasarrıflığına teslim eder. Rahip ömür boyu hapse mahkum edilir. Sürgün edildiği Şam’da iki yıl sonra ölür.
Hacı Musa Bey’in Ermenilere yönelik kimi tutumları, yöredeki Müslüman halkın da tepkisini çeker. Mesele dengbejlerin sözlerine de konu olmuş. Ermeni bir kadının zorla Müslüman edilmeye çalışılması,
“Hecî Musa tu Kurmancî ez File me
Ez aşiqe dîne xwe me
Min nekuje ez güne me
Tu sere min kurkî bi hizama (eksik)
Goşte min bidî ber kerpetana
Ez sere xwe nadim ser balgiye mere Musulmana.
(Türkçesi)
Hacı Musa sen Kürt*, ben Hıristiyanım
Ben dinime aşığım
Beni öldürme, beni öldürmen günah
Başımı usturayla kazısan da
Etlerimi kerpetenle koparsan da
Ben Müslümanın yastığına baş koymam”şeklinde dramatize edilmiştir.
“Hacı Musa hakkında yükselen şikayetler Osmanlı yönetimi ile İngiltere arasında diplomatik krize neden olacak kadar büyür. Avrupa kamuoyu ve özellikle İngiliz büyükelçiliğinin baskısı karşısında Sultan Abdülhamit, Hacı Musa’yı İstanbul’a getirterek yargılamak zorunda kalır. İstanbul’daki duruşmalar yerli ve yabancı basının yoğun ilgisi altında yapılır ancak Musa Bey, suçlandığı 8 davadan da beraat eder.”
Ermenilerin şikayeti ve Batı’nın tepkilerinin dinmemesi üzerine Hacı Musa Bey, Sultan Abdülhamit tarafından 1896’da Medine’ye sürgün edilir. Muhtemelen o süreçten sonra İttihatçılara yaklaşır. Tekrar Muş yöresine gelir.
MUSTAFA KEMAL’LE DOST OLUR
1915 vakası da dahil Ermenilerle ilgili yöredeki vakalarda tekrar Hacı Musa Bey’in adı geçer. Bu arada yöreye atanan Mustafa Kemal’le yakınlığı olur. I. Dünya Savaşı sırasında Ruslara karşı büyük bir mücadele verir.
Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi sürecinde ona,
“Erzurum, 10 ağustos
Mutki’de Aşiret Reisi Hacı Musa Beye
Muhterem Efendim,
İkinci Ordu Kumandanlığında bulunduğum esnada ve pek ciddî ahval içinde aramızda hâsıl olan revabıtı kalbîyenin kıymettar hatıratı daima mahfuz kalmıştır. Zâtı âlilerinin minelkadim devlet ve millet ve vatan uğrunda fedakârlığınız, bergüzide hidematınız, bütün erbabı hamiyetin tahtı takdir ve tahsinindedir…”diye başlayan bir telgraf çeker. Onu Erzurum Kongresi’ne davet eder.
Erzurum Kongresi sürecinde “24 Ağustos 1919’da kurulan Temsil Heyeti, Mustafa Kemal başkanlığında 9 kişiden oluşur. Temsil Heyeti’nin üyelerinden biri de meşhur Mutki Aşiretinin Reisi Hacı Musa Bey’dir.”**
Hacı Musa, bu arada kimi kaynaklara göre Sivas Kongresi’ne de katılır. Bunu yadırgamamak gerekir. Çünkü o süreçte henüz Kürt subaylarla İttihatçılar arasındaki ayrışma başlamamıştı. Hatta hilafete karşı olduğunu özenle saklayan Mustafa Kemal, Kürtlere özerklik verilebileceğini bile ilan etmişti. 1920’de bile Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey, asker kaçaklarına karşı kurulan Kastamonu İstiklal Mahkemesi’nin üyesiydi.
Ancak başta Cibranlı Halit Bey olmak üzere Kürt subaylar süreçten rahatsızdılar. Bu rahatsızlık, Cibranlı Halit Bey’in önderliğinde Azadi Örgütü’nün kurulmasıyla neticelendi. Örgütün Bitlis yöresindeki temsilcilerinden biri de Hacı Musa Bey’dir.
ŞEYH SAİD’İN ASKERLERİYLE ALAY ETTİ
Azadi Örgütü’nün deşifre olması üzerine Hacı Musa Bey; Halit Bey ve Yusuf Ziya Bey’le birlikte tutuklanır. Bitlis cezaevine atılır. Halit Bey ve Yusuf Ziya Bey idam edilirken Hacı Musa Bey bir süre sonra serbest bırakılır.
Böyle bir heyetin içinde yer alan Hacı Musa Bey’in de Kıyam’a katılması beklenir. Ne var ki belki Halit Bey gibi değerli bir komutanın idamının yol açtığı şokla veya bilinmeyen başka sebeplerle bu gerçekleşmez.
Şeyh Abdullah-ı Melekan’ın temsilcileri Hacı Musa Bey’in aşiretine gittiklerinde olumsuz cevap alıyorlar. Gerisini Hüseyin Abdullah Akdeniz’in “Melekan Şeyhleri” adlı eserinden özetle alalım:
“Girvas kongresinde Şeyh Abdullah Efendi, harekete katılmak için ağa ve beylerden bazılarına elçi gönderdi, bazılarına da bizzat kendisi gitti. Harekete katılmak için Şeyh Abdullah Efendi tarafından Çömergi aşireti reisi olan o zamanın akıllı ve çok iyi konuşma kabiliyetine sahip, Ğalaban (Şimşirpınar) köyünde oturan Selim Ağa ile Cıbran aşireti suvar ailesi ağalarından Göynüklü (Karlıovalı) o zamanın yiğitlerinden sayılan Talha oğlu Sa’di Ağa’yı Hacı Musa Bey’e gönderdi. Selim Ağa beraberinde Muş Ziyaret köyünde oturan Reşo oğlu Agit’i, Sa’di Ağa ise beraberinde Göynük Azizan köyünden Solahan aşiretine mensup Ahmet (Ahme Solah)’ı alır ve Hacı Musa Bey’in köyüne gidip, Hacı Musa Bey’e misafir oldular.
Bu misafir elçiler, Hacı Musa ve bağlı bulunduğu aşiretine: “Melekanlı Şeyh Abdullah Efendi adına sizleri harekete katılmak için davet etmek için gelmiş bulunuyoruz.” dediklerinde, Hacı Musa Bey ve aşireti bu teklife karşı çıkarak red cevabını verdi. Onları ikna etmeye çalışan bu elçilere tuzak kurmak için dışarıda bulunan Hacı Musa aşiretinden bir kısım insanlar, “Bunların atlarını ellerinden alalım ve bunları buralardan kovalım, gitsinler.” diye gizlice aralarında fısıldamaya başladılar. Plânladıkları bu tuzağı fark eden Selim Ağa’nın arkadaşı Ziyaretli Agit (Agite Reşo), ağaların oturdukları divana gitti, Selim Ağa’ya işaret ederek dışarı çıkmasını sağladı. Bu komplo durumunu anlatınca Selim Ağa; “Atlarımızı hazırlayın! Hemen gideceğiz.” dedi. Bunun üzerine Selim Ağa arkadaşı Sa’di Ağa’ya işaret ederek Sa’di de kalktı. Kapıda bulunan atlara binerlerken onlardan bazıları tarafından; “Bu atlarınızı bize satın, karşılığı ne kadar para tutarsa verelim.” dediler. Bu misafir ağalar: “Biz sizlere atlarımızı vermeye gelmedik.” dediklerinde onlar ise: “Acele etmeyin, sohbetimiz devam ediyordu, bu acelenizin anlamı nedir?” dediler. Bu misafir ağalar: “Biz şerefli bir dava için teklifte bulunmak için evinize misafirliğe geldik, misafirleri ağırlamak hususunda misafirlere kurmak istediğiniz bu bedbaht tuzaktan dolayı evinizin şerefinden bahsediniz.” diyerek hareket ettiler.
Böylece Hacı Musa Bey harekete katılmadığı gibi gelen misafir elçilere karşı da çirkin davrandı.”
Bir Kürt süvari birliğine “Atlarınızı bize satın!” demek çok ağır bir hakarettir. İnsan, Hacı Musa’nın bu hakareti Şeyh Said’in askerlerine yapmamış olmasını diliyor. Ama o günün tanıkları böyle anlatıyorlar.
ÖDÜL: SÜRGÜN; MÜSİBET: TARİHTEN SİLİNME
Kıyam’dan sonra Hacı Musa Bey` Mustafa Kemal`le olan kalbî rabıtası boş çıkar; Hacı Musa Bey, kendisi gibi kıyama katılmayan Kör Hüseyin Paşa ile birlikte Kayseri yöresine sürülür. Kıyama katılan ailelerin bütün acılarını o da çeker. Ama yetmez. Oradan Kör Hüseyin Paşa ile birlikte Suriye’ye kaçarlar. Bedirhan ailesinin yanına yerleşmeye çalışırlar.
Hacı Musa’nın ömrü Ermenilere karşı mücadeleyle geçtiği halde Kamuran Bedirhan ve Celadet Ali Bedirhan’la birlikte Xoybun örgütünün içinde yer alır. Xoybun örgütü Kürtlerle Ermeniler arasında işbirliğine dayanır. Bu işbirliğini dönemin kimi laik Kürt milliyetçileri bile kabullenmez. Ama Hacı Musa Bey’in duyduğu pişmanlık, onu her tür muhalefet hareketine katılmaya sevk eder.
Hacı Musa Bey, bu süreç içinde Halep’te, pişman, mağdur ve sıkıntılı olarak öldü.
Oğlu Medeni ve kardeşi Nuh ise Kör Hüseyin Paşa ile birlikte Şeyh Ahmet Barzani’ye sığındılar. Bir süre onun yanında kaldılar ve sonra(Nuh Bey dışında) memlekete dönmeye karar verdiler.
Topluluk memlekete dönerken bir nehrin kıyısında dinlendi. Hüseyin Paşa namaz kılıyor, oğlu Abdullah ve yeğeni Ahmed ise nehirde yıkanıyorlardı. Onları gaflet içinde gören Medeni, Türkiye’ye dönüp devlete yaranmak için arkadaşlarına ihanet etti. Üçünü de orada öldürdü. Olayı haber alan Şeyh Ahmed Berzani, Hacı Musa’nın kardeşi Nuh Bey’i yakalattırdı ve olaydan sorumlu tutarak idam ettirdi. Medeni ise memleketine ulaşmayı başardı. Becerdiği iş karşılığında Ankara tarafından affedildi. Hatta bir zamanlar babası beyken Muş İl Encümen azası bile oldu. Ancak intikam hevesi onun peşini bırakmadı. “1960 inkılâbından sonra Muş’ta Molla Resul Sipki Camisi’nin avlusunda abdest aldıktan sonra camiye girerken, Hüseyin Paşa’nın torunu Mehmet Emin tarafından kurşun yağmuruna tutuldu. Silâhını çekmeye çalışırken yere serildi ve orada öldü.”
Gerek Hacı Musa Bey’in gerek Kör Hüseyin Paşa’nın ailesi, bugün Kıyam’a katılan ailelerden çok daha siliktir. Her iki aile de belki kendilerini koruma amacıyla Kıyam’a katılmadı. Ama yüce Allah’ın takdiriyle birbirini vurarak tarihten silindi.
*Yörede Kürtlükle İslam özdeşleşmiş. Hıristiyan kadın, sen Kürtsün derken sen Müslümansın, demek istiyor. Bu, bir zamanlar Balkanlarda Türklükle İslam’ın, Endülüs’te ise Araplıkla İslam’ın özdeşleşmesi gibi Kürt coğrafyasında yaygın bir kullanımdır.
**Mustafa Kemal, sonradan Nutuk’ta bunu istemeden yaptığını söyler. Nutuk adlı kitabında bunu şöyle anlatır: “…Baylar, ulus, ülke, siyasi ve ordu yöneticiliğinde hiç bulunmamış ve bu alanda değeri belirmemiş ve denenmemiş gelişigüzel kişilerden, örneğin Erzincanlı bir Nakşî Şeyhi ve Mutkili (Hacı Musa Bey) gibi zavallılardan da kurulabilecek herhangi bir temsilciler kuruluna, söz konusu durum ve görev bırakılabilir miydi?"
DEVAM EDECEK…