• DOLAR 32.562
  • EURO 34.887
  • ALTIN 2437.147
  • ...
Şehadetinin 86. yılında Şeyh Saide Palewi - 1
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

M.Ali Erdoğan

Hakkında yaptığımız araştırmalar, ailesinden bazı şahıslarla yaptığımız görüşmeler, özellikle şeyh ailesinin hukuki işleriyle ilgilenen Av. Muhammed Akar’dan aldığımız bilgiler doğrultusunda büyük mutasavvıf, âlim, mücahid, halk lideri Şeyh Said Efendi’nin çok yönlü hayatını bazı başlıklarla beyan etmeye çalışacağız

Şehadetinin 86. yılında aziz şehidimiz Şeyh Saidê Palewî

SEYYİD HAŞİM

Şeyh Said’in yedinci göbekten dedesi olan Seyyid Haşim Irak-Süleymaniye’den Diyarbakır-Bismil’in Çilsutûn (Kırkdirek) Köyüne yerleşir. Onunla birlikte vaktinde Süleymaniye’den İran’ın Urmev şehrine yerleşmiş olan uzaktan amca çocuğu, Aziz Mahmud Urmevî de Diyarbakır merkeze yerleşir ve burada hizmet etmeye başlarlar. Seyyid Haşim, Bismil civarındaki aşiretlerle ilgilenip medresede talebe yetiştirirken, Aziz Mahmudê Urmevi de Amed’de Kadirî tarikatının bir şeyhi olarak halkı irşad eder. Bu tebliğlerin neticesinde Aziz Mahmud Urmevi’nin müridi sayısının kırk bini bulduğu, Seyyid Haşim’n ise yüzlerce talebelerinin olduğu söylenir.

Şevket Baysanoğlu’nun Diyarbakır Tarihi eserinde belirtildiği üzere; Sultan Dördüncü Murat, Bağdat seferine çıktığında Diyarbakır’a uğrar, Aziz Mahmud Urmevi’nin evine misafir olur. Diyarbakır ve çevresindeki âlimlerden biat almak için ziyafet tertip eder. Seyyid Haşim ve bazı âlimler Bağdat’taki Müslümanların kanının akmasına vesile olmamak için bu davete icabet etmezler. Seyyid Haşim, maiyetindeki gücüyle sefere iştirak etmediği gibi, Sultan Murat’ın ahlaki zafiyetleri ve içkiye olan düşkünlüğünden ötürü ona biat etmez. Sultan, Sefer dönüşünde İran-Safevi devletiyle Kürd mirlerine danışılmadan 1639 yılında Kasr-ı Şirin antlaşması yapar. Buna göre Kürdistan’ın bir bölümü İran’ın, geri kalan bölümü ise Osmanlı’nındır. Sefer dönüşünde tekrar Diyarbakır’a uğrayan Dördüncü Murat, Ka’bî (Bağıvar)’de zafer ziyafeti tertip eder ve Seyyid Haşim’in üstüne bir ordu gönderir. Bunun üzerine Seyyid Haşim ve ona bağlı aşiretler savunmaya geçerler. Neticede Seyyid Haşim, talebeleri ve binlerce insan katledilir, medrese yakılır. Seyyid Haşim’in ailesinden birkaç kişi kurtulur. Bu olaya ikinci Kerbela vakası denir. Ayrıca Aziz Mahmud Urmevi’nin gücünden korkan Sultan onu ve şehirde güneşe tapan (şemsî) bir grup insanı da katliama tabi tutar.

Seyyid Haşim’in ailesi her zaman bu zulmü hatırlayarak yaşar ve nesilden nesile tüm bu olaylar anlatılır. Seyyid Haşim’in nesli şu isimlerle devam eder; Seyyid Huseyn, Haci Huseyn, Molla Haydar, Molla Kasım, Şeyh Aliyê Sebti, Şeyh Mahmud Fevzi ve Şeyh Said.

ŞEYH ALİYÊ SEBTÎ

1777 yılında Bismil’in Çilsutun köyünde dünyaya gelen Şeyh Aliyê Sebtî Diyarbakır’ın tanınmış âlimlerinden ders alır, Ulu caminin yanındaki Mesudiye medresesinde okur. İlmi icazetini aldıktan sonra ders vermekle meşgul olan Şeyh Ali, Nebi camisinde de imamlık yapmaya devam eder.

Mevlana Halidê Bağdadi Dehlev’de hilafet alıp Şam’a dönerken Şeyh Abdullahê Dehlevi’nin isteği doğrultusunda Diyarbakır’a uğrar, Şeyh Aliyê Sebti’ye misafir olur. Şeyh Ali’yi siyah elbiseler içerisinde gören Mevlana Halid, bunun sebebini sorduğunda Şeyh Ali, dedesi Seyyid Haşim’in matemini tuttuğunu söyler.

Mevlana Halit, Şam’a Şeyh Ali ile birlikte döner. Gerekli tasavvufi eğitimden sonra Şeyh Ali’yi Palu’ya irşad için gönderir. Şeyh Ali Palu’ya giderken yol üstündeki köy ve şehirlerde tebliğ ve vaazlarda bulunur. Palu’ya yerleştiğinde mirlerden uzak, halka yakın bir duruş sergiler. Halifelerini Serhad bölgesine yayar. Halifeleri dergâhların yanına medreseler açarak hizmetlerini sürdürür. Kendinden sonra insanları irşad edecek birçok âlim ve halife bırakarak ahirete intikal eder. (Şeyh Ali’ye, “Sebtî” denilmesinin nedeni bir rivayete göre cumartesi günü hilafet almasından ötürüdür. İnşallah ileriki sayılarda Şeyh Ali’nin hayatını başlı başına işlemeyi düşünüyoruz.)

ŞEYH MAHMUD FEVZİ

Babasının yanında İslami eğitimini alan Mahmud Fevzi Efendi, Şeyh Ali’nin hizmet alanını daha da geliştirmiştir. 1847 yılında mirlikler lağvedilince şeyhlerin halk nazarındaki kabulü artmış, bölgedeki en ciddi otorite şeyhler olmuş, hatta birçok mir ailesi bir nevi şeyhlerin himayesine girmişlerdir. Şeyh Mahmud Fevzi, babasının halifeleriyle teşkilatsal bir bağlantı kurmuş, sık sık medrese, dergâh ve kendilerine bağlı müridleri ziyaret edip onlarla yakın ilişki halinde olmuştur. Şeyh Mahmud Fevzi, Palu, Pîran ve Hınıs’ta dergâhların yanında büyük medreseler açmış, bölgenin değerli âlimlerini bu medreselere getirip eğitim vermelerini sağlamıştır. Ayrıca Lice mirlerinden olan kayınpederinden kendisine kalan mirasla hayvan ticaretine başlamış, Şam bölgesine hayvan satmış ve Hınıs’ın Kolhisar Köyünü alarak ticaretini geliştirmiştir. Bu vesileyle medreselerin maddi külfetini, savaştan çıkmış, vergi veren halkın üzerinden kaldırmış, fakir insanlara yardımcı olmuştur. Daha sonraları ticaret alanları genişlemiş, İran, Azerbeycan ve Rusya taraflarına doğru açılmışlardır.

Şeyh Mahmud Fevzi’den sonra şeyh ailesi hem ilim-medresede âlim yetiştirmekle, hem maneviyat-vaaz, irşad ve tebliğle, hem de ticaretle meşgul olmaya başlamıştır. Ayrıca halkın dini ve dünyevi sorunlarındaki en önemli mercii bu aile olmuştur. Tüm bunlarla birlikte Muş ve Bingöl’de de medreseler açılmış, Kürdistan’ın büyük mirliklerinden olan Palu mirliği bu aileye intisap etmiştir.

Şeyh Mahmud Efendi çocuklarının yetişmesine önem vermiş, onları bölgedeki en birikimli âlimlerin yanına göndermiş, bazen de âlimleri medresesine davet edip ders verme olanaklarını sağlamıştır. Mahmud Fevzi Efendi’nin çocukları isimleri şöyledir. Şeyh Said, Şeyh Bahauddin, Şeyh Diyauddin, Şeyh Abdurrahim, (bu dördü şehid olarak canlarını vermiştir.) Şeyh Tahir, Şeyh Mehdi ve Şeyh Necmeddin.

Şeyh Bahauddin Efendi: Zamanının önemli âlimlerinden olup Hınıs müftülüğü yapmıştır. Şeyh Said kıyam hazırlıkları için Hınıs’tan ayrılırken Şeyh Said’e askerinin ve gerekli mühimmatının olmadığını, dolayısıyla biraz daha ihtiyatlı davranması gerektiğini söylediğinde, Şeyh Said Efendi, “Allah (cc) bana kıyamet gününde bu kadar zengindin, ilmin vardı, sen bunlarla ne yaptın dediğinde ne cevap vereceğim” diyerek cevap vermiştir. Şeyh Said çalışmalara başladığında Bahauddin Efendi Hınıs’ta kalır, âdeti olduğu üzere her ikindi namazından sonra pencere kenarında Kur’an-ı Kerim okuyup dua eder, bu haldeyken bir gün şehid edilir (1925). Kanı Kur’an’ın üzerine dökülür. Bu vukuatla Şeyh Said’in kıyamının bir an önce patlak vermesi düşünülmüştür. Bahauddin Efendi kıyamın ilk şehididir.

Şeyh Tahir Efendi: Âlim ve fakih bir zattır. Genelde bir at üzerine kitaplarını yükler ve köy köy gezerek fıkhî meseleleri halleder, seyyar kadılık yapardı. Siyasi meseleleri iyi takip ederdi. Rus harbine katılmıştır. Kıyamda Genç, Lice ve Hanî cephe komutanlığını yürütmüştür. Şeyh ailesi Tekirdağ’a sürgün edildiğinde Şeyh Tahir Efendi’nin kahvehanede akşam haberleri dinlendikten sonra millete siyasi yorumlar yaparak gündemi değerlendirdiği söylenmektedir. Şeyh Efendi’nin tüm bu özelliklerinin yanında beste yapma özelliği de vardı. Melayê Cezeri’nin birçok şiirini bestelemiştir. 1970 yılında Palu’da vefat etmiştir.

Şeyh Mehdi: Entellektüel birikime sahip bir âlimdir. İslami ilimlere vakıf olduğu gibi Hıristiyanlığa, Zerdüştlüğe vs. vakıftı. Doğu ve Batı felsefesini bilirdi. Felsefe ve tarih, maharet alanıydı. Onun ilmi maharetini Üstad Bediüzzaman’ın da takdir ettiği söylenir. Bir ara Şeyh Ali Rıza ile birlikte Hoybun cemiyetine üye olmuş, 1969’da Piran’da vefat etmiştir.

Şeyh Abdurrahim: Şêrê Pîran diye anılan cesur ve savaşçı bir şahsiyettir. Kıyamda Maden ve Piran (Dicle) cephe komutanlığını üstlenmiştir. Şeyh Said’in şehadetinden sonra hiç durmaksızın 12 yıl boyunca Serhad bölgesinde kendi maiyetindeki insanlarla silahlı mücadele vermiştir. Başına devlet tarafından büyük bir ödül konmuştur. Dersim’de ayaklanma başlayınca ayaklanmaya destek olmak için gider. Bismil’e vardığında bir tuzakla etrafındaki buğday tarlası ateşe verilip, silahla taranarak 1937’de şehid edilmiştir.

Şeyh Diyauddin: Kıyamın cephe komutanlarındandır. Kendisine teslim edilen aşiret liderleri ve şeyhleri İran’a ulaştırır. İran şahıyla Türkiye’nin anlaşması gereği bu grup Şah tarafından Türkiye’ye teslim edilmek istenince çatışma yaşanır ve Diyauddin Efendi, 1925 yılında İran’da şehid edilir.

Şeyh Necmeddin: Kıyamdan önce kayınpederi ve dedesinin halifesi olan 90 yaşında Şeyh Said ile idam edilmiş Karlıova’lı Şeyh Ali’nin yanında medrese eğitimi görürken 1920 yılında 23 yaşında vefat etmiştir.

Genel olarak görünen tablo şeyh ailesinin fertleri; hem ilim, tasavvuf ve tebliğle uğraşmış, hem de siyaset, ticaret ve gezilerle meşgul olmuş, gerektiğinde savaşmış, zamanın gerektirdiği şekilde hareket etmiş şahıslar olduğunu göstermektedir.  

Devam Edecek...

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir