• DOLAR 32.5
  • EURO 34.959
  • ALTIN 2436.413
  • ...
Hukukçu Tanrıseven: Bugün hiç olmadığı kadar yeni bir anayasaya ihtiyaç var
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Tanrıseven açıklamasında, dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan deprem, sel, kuraklık gibi doğal afetlerin ardından yüz binlerce insanın kendi kaderleri ile baş başa bırakıldığına; başta yaşam, barınma, beslenme, sağlık, mülkiyet, iş ve eğitim hakkı olmak üzere pek çok hak ihlaline maruz kaldığına dikkat çekti.

Dünyanın pek çok yerinde başta yaşam hakkı ve işkence olmak üzere çok ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığını hatırlatan Tanrıseven, insan hakları ihlallerine yönelik ise ciddi bir çözümün üretilemediğini söyledi.

Türkiye’de ise mevcut anayasanın toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunu belirten Tanrıseven, Bugün hiç olmadığı kadar yeni bir anayasaya ihtiyacın olduğunu sözlerine ekledi.

Tanrıseven, 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmesi üzerine her yıl 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlandığını anımsattı.

Tanrıseven, kategorik hukuk ilkeleri olarak hukuk felsefesinin merkezinde yer alan özgürlük, eşitlik, adalet gibi ontolojik ve ahlaki değerlerden türeyen insan haklarının, diğer bütün hak iddialarına göre ahlaki öncelik taşıdığını söyledi.

Tanrıseven, en geniş anlamda siyasal meşruluğun da ölçütü olan insan haklarının her insanın, sadece insan olması nedeniyle sahip olduğu özgürlük ve eşitlik değerlerinin başkalarınca tanınmasını ve her türden dış saldırıya karşı korunmasını gerektiren en üstün ahlaki taleb olduğunu ifade etti.

İnsan haklarının diğer bütün ahlaki, hukuki ve siyasal taleplerden önce geldiğini vurgulayan Tanrıseven şöyle dedi:

“Yaşamak için değil, onurlu bir yaşam sürmek için gereksinim duyduğumuz insan hakları, Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmelerinde de vurgulandığı üzere, ‘insanın, insan olarak özündeki onurdan’ kaynaklanır. Bu öz insanın ahlaki doğasıdır. İnsan hakları, sadece hayalleri, emelleri, önerileri, talepleri, övgüye değer düşünceleri değil, haklara dayanan toplumsal değişim taleplerini de ifade etmekle, bu talepleri kendi siyasal iktidarlarımız başta olmak üzere uluslararası topluma yöneltmemiz ve bu suretle insan hakları standartlarının egemen olduğu bir dünyanın gerçekleşmesine hep birlikte katkıda bulunmamız gerekir. Zira tüm insanların dünyevi güçlerden ve ülkelerden özgürlük ve adalet konusunda doğru dürüst davranış standartları beklemeye, insan haklarına saygılı olmalarını istemeye hakları vardır.”

“Yeni yıla, kronikleşmiş olan eski sorunlarla giriyoruz”

Geçen yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren geçmişteki bütün çağlardan çok farklı bir çağda yaşadıklarını kaydeden Tanrıseven, “Bu çağla birlikte kapalı sistemler açılmaya, otoriter rejimler çökmeye, alışılagelmiş hiyerarşiler yıkılmaya, kimi tabular sorgulanmaya, daha düne kadar doğru bilinenler yanlış, yanlış bilinenler doğru bulunmaya başlamıştır. Yeni yıla, kronikleşmiş olan eski sorunlarla giriyoruz. Geride bıraktığımız her yılda, ekonomik, sosyal, siyasal, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü yönünden de olumsuz olaylarla karşılaşmaktayız. Yıllardır yapılan konuşmalara, eleştirilere, önerilere, yakınmalara karşın, dünya genelindeki insan hakları ihlallerine ciddi bir çözüm üretilememiştir.” ifadesini kullandı.

“Dünyanın pek çok yerinde başta yaşam hakkı ve işkence olmak üzere çok ağır insan hakları ihlalleri yaşanmıştır”

Dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan deprem, sel, kuraklık gibi doğal afetlerin ardından yüz binlerce insanın kendi kaderleri ile baş başa bırakıldığına; başta yaşam, barınma, beslenme, sağlık, mülkiyet, iş ve eğitim hakkı olmak üzere pek çok hak ihlaline maruz kaldığına dikkat çeken Tanrıseven şunları söyledi:

“Dünya genelinde pandemiye ve pek çok ölüme neden olan Covid-19 aşılarından ağırlıklı olarak zengin ülke vatandaşları faydalanmış, fakir ülkelerin vatandaşları ise aşıdan mahrum kalmışlardır. Yıl boyunca dünyanın pek çok yerinde yine askeri darbeler, iç çatışmalar, savaşlar ve işgaller nedeniyle başta yaşam hakkı ve işkence olmak üzere çok ağır insan hakları ihlalleri yaşanmıştır.” 

“Maalesef ülkemizde darbe ürünü anayasanın yerine sivil bir anayasa tesis edilememiştir”

Ülkede mevcut anayasanın toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğuna işaret eden Tanrıseven, “Bugün hiç olmadığı kadar yeni bir anayasaya ihtiyaç bulunduğu toplumun büyük bir bölümünce kabul görmektedir. Her yasama döneminde Anayasa değişikliği gündeme gelmesine rağmen, maalesef ülkemizde darbe ürünü anayasanın yerine sivil bir anayasa tesis edilememiştir. Yeni anayasanın birey odaklı, toplumun tüm kesimlerini kapsayan ve herkesin ‘işte benim anayasam’ diyebileceği bir anayasa olması ve özgürlükçü bir ruha sahip olması gerekmektedir.” diye konuştu.  

“Kürd sorunu sonraki nesillere bırakılmamalıdır”

İnsanlığın tarih boyunca barışa özlem duyduğunu, bu özlemi gerçekleştirmeye çalıştığını söyleyen Tanrıseven, şöyle devam etti:

“21’inci asır, bilgi çağı olduğu kadar, insan haklarının da çağıdır. Son yıllarda Kürd sorunun demokrasi temelinde çözümü yönünde çok ciddi tartışmalar yaşanmaktadır. Türkiye’nin önceki nesillerden devraldığı bu sorunu, sonraki nesillere bırakma lüksü bulunmamaktadır. Gelinen noktada sorunun çözümü konusunda toplumun büyük bir bölümünde konsensüs oluşmuştur. 

Demokrasiye musallat olan darbeciler, yasa dışı örgüt üyeleri, başkaca suçların failleri elbette yargılanıp hak ettikleri cezaları almalıdır. Bu, yurttaş olarak, hukukçu olarak, demokrasiye bağlı insanlar olarak bizim de istediğimiz bir şeydir. Ama her şey hukuka uygun olmalıdır, suç işleyen, suç işlediği hususunda ciddi kanıtlar bulunan, adına sanık ve şüpheli dediğimiz kişilerin de hakları olduğu hususu dikkate alınmalıdır.”

“Hukukun bir gün herkese lazım olacağı asla unutulmamalıdır”

“Hepimiz her an bir suç isnadına, iftiraya maruz kalabilir, ya da hukuki bir çekişmenin tarafı olabiliriz” diyen Tanrıseven, “Hukukun bir gün herkese lazım olacağı asla unutulmamalıdır. Masumiyet karinesi olarak nitelenen ve suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38’inci maddesinin açık hükmüne rağmen, mahkemelerce haklarında verilen beraat kararlarına aykırı olarak, kişilerin ihraç edilmesi masumiyet karinesine aykırıdır ve bu yöndeki mağduriyetlerin giderilmesi gerekir.” dedi.

Temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinin esas olması gerektiğini vurgulayan Tanrıseven, özgürlük-güvenlik ikilemi yaratılarak bu gelişimin engellenmeyip var olan hak ve özgürlüklerden geri adım atılmaması gerektiğini kaydetti.(İLKHA)



Bu haberler de ilginizi çekebilir