• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2498.11
  • ...
Bizler Neden O’nu Sevdik?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Mehmet Emin Özmen / Araştırma / doğruhaber
En çok sevgiden mahrum çocuklar sevdi onu. Toplum içinde ezilen köleler sevdi. Hayatın kıyısına iteklenmiş yaşlılar, daha yeni doğmuş kız çocukları sevdi onu. Uzun yıllar zulmün pençesinde acı çekmiş mustazaf halklar, kurtarıcı bekleyen yığınlar sevdi. Bu din sadece onların değildi ama en çok mağdurlar, mahrumlar, mazlumlar sevdi onu.

Biz elbette O’na (sav) iman ettik. Hem de görmeden. Ona ve davasına aşk ile bağlandık. Bu nedenle kendisinin tabiriyle O’nun kardeşleri olduk. Ashabın yeri başkaydı elbet ama bizler de O’nu sevdik. Bu nedenle kendisi bizlere “Kardeşlerimi özlüyorum” diyerek iltifatta bulundu.

Her şey “İkra” sözcüğü ile başladı. Sonra bütün ömrü, “Acaba cehennemden bir kişi daha kurtarabilir miyim” sorusuyla geçti. Bir tepenin üstüne çıktı, “Ya Sabahah” diye seslendi. Kureyş’e ve onların nezdinde tüm insanlığa. Gelecek büyük bir günün azabından korkutuyordu. Benimle sizin haliniz büyük bir ateş yakan adamın hali gibidir. Ateşe atlamak isteyen pervaneler ile onların ateşe düşmesini engellemeye çalışan adam gibiyiz.

O, bizi bizden çok sevmişti ki bizden fazla düşünüyordu bizi. Çocuklarımızla çocuk, gençlerimizle genç, ihtiyarlarımızla ihtiyar olup, bir baba şefkati yüreği ile seviyordu ümmetini. Hani bir gün Ebu Umeyr diye bir çocuğun kuşu ölmüştü. Üzgündü. Peygamberin şefkatli yüreği hemen durumu fark etmişti. Sordu anne ve babasına. Kuşu ölmüş de onun için üzgündür Ebu Umeyr. Şefkat Peygamberinin yüreği bir çocuğun kalbinin kırık olarak kalmasını kaldıramadı. Gitti yanına çocuğun. Sevdi onu. Teselli etti.

Bir bayram sabahı. Güzel bir bayram. Peygamber ashap ile birlikte camiden çıkıp evlerine dağılmaktadırlar. Çocuklar yeni elbiseler giymiş bayram sevinci ile sokakta oynuyorlar. Ancak Buceyr, kenarda oturup seyrediyor arkadaşlarını. Elbiseleri eski. Kendisi de ağlamaklı. Kaçar mı o güzel insandan bu durum. Gider çocuğun yanına. Anlar ki Buceyr’in babası Uhud günü şehid olmuştur. Çocuk yetimdir. Bir hüzün bulutu dolduruyor o eşsiz insanın yüreğini. Gel diyor; “Baban Muhammed olsun, annen Aişe, ablan da Fatıma.” Çocuk bu dünyanın en mesut ailesinin bir ferdi olacaktı. Aman Allah’ım, bu ne büyük bir şeref. Tutuyor ellerinden Buceyr’in. Götürüyor eve. Ev halkıyla tanıştırıyor ailenin yeni ferdini. Aişe yağlıyor saçlarını, tarıyor. Güzel elbiseler getirtiliyor Buceyr için. Git artık arkadaşlarının yanına deniyor ona. Arkadaşları parıl parıl parlayan Buceyr’in yanına varıyorlar. “Babam Muhammed, annem Aişe, ablam da Fatıma oldu” diyerek sevincinin kaynağını belirtiyor. Resulullah’ın (sav) hayata gözlerini kapadığı gün, Buceyr yine üzgündür ama ilkinden daha fazla: “İşte şimdi gerçekten yetim kaldım.”

Mescid-i Nebi’nin temizliğini sırf Allah rızası için yapan siyahî bir kadın vardı. Bir gece vefat etmiş ve toprağa verilmişti. Rahatsız edilmemesi gayesiyle geceleyin Peygamberimize haber verilmemişti. Daha sonra bunu öğrenen Resûl-i Ekrem, “Bana niye haber vermediniz?” diyerek mezarlığa gider, onun için mağfiret dileğinde bulunur.

Farslı biriydi Selman. Ensar ve Muhacir arasında yabancı durumundaydı. Herkesin akrabaları vardı ama onun yoktu. Bu nedenle toplum ona sahiplenmek istiyordu. Ensar, Selman ensardandır diyordu. Ama Muhacirler de onu sahiplenerek, Selman bizdendir diyorlardı. Bunu duyan Rahmet Peygamberi, anlıyordu ki Ensar ve Muhacirler aslında onu onore etmek için bunları söylüyorlardı. Herkes kendisince onun makamını yüceltmek istiyordu. Annemin, babamın feda olduğu o Resul ise Selman’ı göklere çıkarırcasına; “Selman ehli beyttendir” diyordu.

Peygamber Sevdalılarının ilk önderi Hz. Ebubekir (r.a), Mekke’nin fethinde çok yaşlı ve gözleri görmeyen babası Ebu Kuhafe’nin ellerinden tutup Resul’un huzuruna getirdi. Ebu Kuhafe daha yeni Müslüman olmuştu. Peygamber onu görünce; “Neden ihtiyarı bu haliyle getirdin, ben kendisini ziyaret ederdim” diye iltifatta bulundu. Oysa Hz. Ebubekir bu arada ağlıyordu. Peygamber, O’nun babasının Müslümanlığına olan sevincinden ağladığını zan etti. Oysa Sıddik’in derdi başkaydı. O, babasının Müslümanlığından duyduğu sevinçten dolayı değil, Peygamber’in Müslüman olmasını istediği Ebu Talib’in Müslüman olmadan ölmesine üzülüyordu. Çünkü Peygamber onun İslam’a girmesini çok istemişti. Peygamber’in bu isteği yerine gelmedi diye üzüntüden dolayı ağlıyordu. İşte bu nedenle Peygamber Sevdalılarının lideriydi Ebu Bekir.
İslam’ın ilk yıllarında iman eden Abdullah b. Mektum, (r.a.) Medine’ye ilk hicret eden Muhacirler arasına girmiş ve 13 defa gaza ve seferler sırasında Peygamberimiz tarafından Medine’de vekil bırakılarak Müs­lümanlara namaz kıldırmıştı. İşte göz nimetinden mahrum olduğu halde Resul tarafından Medine’ye yönetici olarak bırakılan Abdullah b. Mektum, aynı zamanda İslam’ın insanlığa bakış açısını da gösteriyordu.

İnsanlığa olan bu bakış açısından gayri müslimlerde paylarını alıyorlardı. Nitekim bir gün Hz. Peygamber Ashâbtan bir grupla otururlarken, yakınlarından bir cenaze geçmiş ve Peygamber (sav) cenazeyi görünce ayağa kalkmıştı. Yanında bulunanlar, onun bir Müslüman cenazesi olmadığını, Yahudi cenazesi olduğunu söyleyerek; “Ayağa kalkmanız gerekmezdi” demek istemişlerdi. Onların bu sözü üzerine Hz. Peygamber: “Müslüman değilse insan da mı değil?” cevabını vermişti.
Bugün de sevdalıları o güzel insanın. Solanlarda, statlarda, meydanlarda O’nun sevdasını haykırıyorlar. İlk sevdalıları ona siper olup, kılıçlara hedef yapıyorlardı kendilerini. Bugünkü sevdalıları da bıçaklara hedef ediyorlar o nazik bedenlerini. İlk sevdalıları Resul tehlikede olduğu için kendilerini feda ediyorlardı. Şimdi ise sadece O’nun isminin yazıldığı afişleri yırtıyorlar diye kendilerini feda ediyorlar.

Bilal de O’nun âşıklarındandı. Vefatından sonra ezanda geçen “Muhammede’r-Resulullah” kelimelerini söyleyemediği için bir daha ezan okumadı. O’nun aşkı çok normaldi. Çünkü o aziz insanla birlikte yaşayıp, onun gül kokusunu hissedip, inci sözleriyle yaşamışlardı. Peki ya bizler? Vefatından bu yana geçen zaman O’nu bize unutturmadı. Bizler ilk âşıkları gibi olmazsa da âşıktık yine o güzel insana.

Medine’nin çocukları O’nu çok seviyordu. Çünkü Resulullah (sav) onların başını okşuyordu. Şu an Resulullah’ı (sav) ziyaret aşkı ile meydanları dolduran o güzel çocuklar da seviyor onu. Bizler Peygamberimizi ziyarete gidiyoruz diye güzel giyiniyorlar. Başlarına bandajları takıyorlar. Ellerindeki bayrakları en son güçleri ile sallıyorlar. Bilmem Mus’ab’ın taşıdığı sancakla bir farkı var mı bugünkü bayrakların.

O Resul kendisini sevenleri sever. Biliyoruz ve hissediyoruz. Kendisine olan sevgisinden Diyarbakır İstasyon, Batman Otogar, Adana İstasyon, İstanbul Kazlıçeşme, İzmir Akıncılar Meydanları gibi 200 meydanı dolduranlara bigâne kalmadığını biliyoruz. Allah’ın izni ile manevi şahsiyetinin aramızda olduğunu hissediyoruz. Küçücük bir kalbin onarılması için ayağına kadar giden son Resul, milyonların meydanlarda kendisine salâvat getirmesine ilgisiz değildir inşallah. Bunu yadırgamayın lütfen. Çünkü biz hadislerden şunu öğrendik. Her kim ki Resulullah’a (sav) salâvat getirirse, Resulullah (sav) bunu duyar ve ona cevap verir. Bu nedenle bu kadar insanın toplanıp, toplu halde kendisine salâvatlar okumasına karşılık o güzel insan karşılık verir.
Biz O’nun getirdiklerine iman ettik.
Biz O’nu sevdik.
Biz O’na aşkla bağlandık.
Şahit ol Ya Rabb.
Şahit ol Ya Rabb.
Şahit ol Ya Rabb.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir