• DOLAR 32.592
  • EURO 34.793
  • ALTIN 2498.181
  • ...
Tarihte Bugün: 23 Eylül
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

23 Eylül’de dünyada ve Türkiye’de neler yaşandı. Tarihte bugün hangi gelişmeler oldu? Hep birlikte bakalım; 

1821: Mora İsyanı’nda Gördüş, bilinen adıyla Tripolis şehrini ele geçiren Yunanlılar 30,000 Müslümanı katlettiler.

1846: Alman gökbilimci Johann Gottfriend (Yohan Gotfrend), güneş sisteminin sekizinci gezeni Neptün’ü keşfetti. Deneysel gözlemlerden önce matematiksel tahminlerle bulunan ilk ve tek gezegen Neptün, Güneş Sistemi’nde Güneş’e en uzak gezegenidir. Gezegen, çapına göre en büyük dördüncü, kütlesine göre ise en büyük üçüncü gezegendir. Dünya’nın 17 katı kütlesiyle ikizi sayılabilecek Uranüs’ten çok az büyük ve daha yoğundur. Güneş’e olan uzaklığı ortalama 30 astronomik birimdir.

1856: İzmir-Aydın hattı demiryolu yapımı, bir İngiliz şirketine verildi. 1866 yılında işletmeye açılan 612 kilometrelik demiryolu hattının imtiyazı 15 Ekim 1950’de dolacaktı. 1935’te kalan bedeli ödenerek bu şirketten imtiyaz hakkı alınmıştır.

1908: İkinci Meşrutiyet ilan edildi. İkinci Meşrutiyet Devri Osmanlı Anayasası’nın, 29 yıl askıda kaldıktan sonra, 24 Temmuz 1908’de yeniden ilân edilmesiyle başlayan ve 5 Kasım 1922’de Osmanlı Devleti’nin tasfiyesiyle sona eren dönemdir. Birinci Meşrutiyet resmen hiç sona ermemiş ve anayasa değişmemiş olduğu için, bazı tarihçiler tarafından bir tek Meşrutiyet döneminin ikinci faslı olarak da değerlendirilir. Toplam 14 yıl süren bu dönemde, parlamenter demokrasi, seçim, siyasi parti, askeri darbe ve diktatörlük olgularıyla tanışılmış, iki büyük savaş (Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı) yaşanmış ve 600 yıllık imparatorluğun dağılmasına tanık olunmuştur. İkinci Meşrutiyetin ilânından sonra derhal seçimlere gidildi. Seçimlerin başlıca 2 partisi İttihat ve Terakki ile liberal görüşlü Ahrar Fırkası’ydı. Seçimleri İttihatçılar kazandı. Seçimlerin ardından oluşan yeni Meclis-i Mebusan 17 Aralık 1908’de çalışmalarına başladı. Osmanlı’yı İttihatçıların ağır muhalefeti ile yıpratmayı hedefleyen Avrupa, Meşrutiyet benzeri tüm adımlara destek vermiş ve nihayet ortaya çıkan karışıklıklar ve İttihatçıların adeta Osmanlı’yı yok etmek istercesine giriştikleri Birinci Dünya Savaşı karşısından fazla tutunamayan dev İmparatorluk darmadağın edilmiştir.

1925: Mustafa Kemal: “Güzel bir serpuş olan şapkadan pek az bir müddette dervişler, mürit ve hocalar da memnun kalacaklardır” dedi. O günün şartlarında dervişler, mürit ve hocaların ötesinde bütün bir halk şapkaya ve Avrupa kültür emperyalizmine karşı büyük bir tepki göstermiş ama tüm bu çıkışlar baskı ve idamlarla bastırılmıştı. İlim çevreleri ise hiçbir zaman bu kültür erozyonundan memnun kalmayacaklardı.

1942: Naziler, Auschwitz’te (Auşvitz’te) gazla öldürme katliamlarına başladı. Kilitli bir oda ve içine konulan zehirli veya boğucu gazlardan oluşan “gaz odası” idam için kullanılan bir yöntemdir. Bu oda için en çok kullanılan gaz, “hidrosiyanür”dür; “karbon dioksit” ve “karbon monoksit” de kullanılabilir. 1789’da Fransız Devriminin başında faaliyete geçen gaz odaları, İkinci Dünya Savaşı’nda artan mahkûmların zehirli karbondioksit gazıyla öldürüldükleri dar çaplı odalardır. Gaz odalarının asıl kullanım alanı savaştan kaçan askerlerin savaş sonunda cezalandırılmaları ya da savaşta esir alınan düşman kuvvetleri askerlerinin etkisizleştirilmesidir. Ancak 1939-1943 yıllarında Alman toplumu için tehlike arz eden ve karışıklık çıkaran yahudilerin etkisizleştirilmesi ve esir çingenelerin öldürülmesinde kullanılmıştır. Bu zehirli gazların keşfi, gaz odalarının bulunmasından yaklaşık 122 sene sonra, 1911’de ünlü fizikçi Albert Einstein (Albırt Aynştayn) tarafından üniversite tezi konusu olarak hazırlanmıştır. Gaz odaları Almanya ve Fransa dışında İngiltere Askeri Akademisi’nde verilen emre itaatsizlik suçunda, ağır olmamak şartıyla öğrenciyi bayıltacak derecede de kullanılmıştır. Bu ceza çeşidi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce “kullanım maksadını aştığı” gerekçesi ile 17 Kasım 1982’de Avrupa Senatosunca kaldırılmıştır.

1950: Diyarbakırlı Şeyh Baha Uluğ Efendi vefat etti. Diyarbakır’ın velilerinden sayılan Şeyh Baha Uluğ Efendi Hazretleri müftüzadelerden Fazıl Efendi’nin oğludur. Aile 450 yıl Diyarbakır’da yerleşik bir ailedir. Bu aileden 7 kişi müftülük yaptığından Müftüzadeler diye lakaplandırılmıştır. Diyarbakır’a ilk gelen dedeleri Dağkapı’nın şehir içi tarafından, sağ yanında bulunan iki mezardan biri olan Şeyh Muhammed Mazendari’dir. Mazendaeran İran’ın bir bölgesidir. Şeyh Baha Uluğ, Rufai Şeyhi Fehmi Efendi’den hilafet almıştır.

1955: Pakistan, CENTO’ya (SENTO’ya) resmen katıldı. CENTO’nun (SENTO’nun) önceki adı olan Bağdat Paktı (1955-1958), Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve Birleşik Krallık arasında, Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’da nüfuz kurmasını önlemeye yönelik olarak kurulan güvenlik ve savunma örgütüdür. Şubat 1955’te Bağdat Paktı adıyla kurulmuş, 1958’de Irak’ın pakttan çekilmesi üzerine ABD’nin de dâhil olduğu yeni bir antlaşma yapılmıştır. 1979’da önce İran’ın ardından da Pakistan’ın çekilmesiyle CENTO’nun (SENTO’nun) varlığı sona ermiştir. 27 Mayıs 1960’ta işlevine son verilen İkinci TBMM binası, 1961-1979 yılları arasında CENTO’nun son genel merkezi olarak kullanılmıştır.

1975: Lice son 24 saat içinde 102 artçı deprem ile sallandı. Yarı hasarlı evler yıkıldı. Bir süre önce Diyarbakır’ın Lice ilçesini yerle bir eden şiddetli depremin ardından gelen artçılar da tehlike saçtı ve hasarlı evler de yıkıldı. Artçı sarsıntıların devam etmesi üzerine ilçenin boşaltılması kararı alındı.

1987: Irak savaş uçakları Hakkâri’nin Çukurca ilçesi Narlı köyünü bombaladı; 3 kişi öldü, 18 kişi yaralandı.

1996: Çetin Emeç ve Turan Dursun cinayetlerinin sanığı diye lanse ettirilen ve şaibeli bir soruşturmanın ardından tutuklanan İrfan Çağırıcı, İstanbul DGM’de yargılanmaya başlandı. İşkence altında alınan ifadeler mesnet yapılıp İrfan Çağrıcı ve arkadaşlarına ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilecekti.

1997: Cezayir’de köy basan karanlık güçler 200 kişiyi katletti, 100 kişi de yaralandı. İslam’a ve Müslümanlara savaş açmış devletin derin güçleri, kirli bir savaş stratejisi yürütmekte ve büyük bir hunharlıkla gerçekleştirdikleri bu tür katliamları İslami güçlere mal etmeye çalışmaktaydı.

1998: Derin devletin ve İstihbaratın çeşitli amaçlarla kullandığı mafya liderlerinden Alaattin Çakıcı ile Devlet Bakanı Eyüp Aşık arasındaki telefon görüşme bandının gazete ve TV’lerde yayınlanması kamuoyunda bomba etkisi yaptı.

2012: Büyük şeytan Amerika ve siyonist terör rejimi israil’in desteğiyle yahudi bir Kıpti tarafından çevrilen ve gözlerimizin nuru, Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve selleme, Ehl-i Beyti’ne ve ashabına hakaretlerle dolu küstah filme İslam dünyası sessiz kalmadı. İslam coğrafyalarının genelinde milyonlarca müslüman günlerce meydanlara indi. Türkiye’den en büyük tepki ise Diyarbakır’dan yükseldi. Günler öncesinden duyurulan ve Peygamber Sevdalıları Platformu tarafından organize edilen “Peygamber’e Sadakat Mitingi” yüzbinlerin katılımıyla gerçekleşti. Peygamber’e Sadakat Mitingi’nde yapılan konuşmalarda Peygamber’e bağlılık sözü verildi. Tüm dünya Müslümanlarından İslam’a ve onun kutsallarına yapılan hakaretler karşısında sessiz kalmamaları istendi. İslam ülkelerindeki mevcut yöneticilerin Müslüman halkın değerlerine hakkıyla sahip çıkmadığı belirtilerek, bundan sonra yeni bir sürecin başladığı ve Müslüman halkın yönetimine açıkça talip olunduğuna vurgu yapıldı.

2014: Ortaöğretimde başörtü serbest bırakıldı. Bakanlar Kurulu sonrası konuşan Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, MEB Yönetmeliği’nde değişiklik kararı alındığını ve ortaöğretimde başörtünün serbest bırakıldığını açıkladı.

2014: İşgalci ABD ve Arap Krallıkları’ndan oluşan Birleşik Koalisyon, ilk kez Suriye’deki IŞİD hedeflerini vurdu. Saldırılarda, IŞİD’in kalesi Rakka ve Irak sınırı yakınındaki bölgeler hedef alındı. Bombardıman hedefi sadece IŞİD’le sınırlı değildi. İşgal koalisyonu Nusra Cephesi ve sivilleri de hedef aldı.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir