• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
Dܒdeki Olayla Tezahür Eden Gerçekler
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Muhammet Şerif / Haber - Yorum

Dicle üniversitesinde sosyal ve kültürel faaliyetler yürüten Peygamber sevdalısı Bilge Gençlik Kulübü öğrencilerinin, Resul-i Zişan Efendimizin mübarek viladetleri münasebetiyle 9 Nisan Salı günü düzenleyecekleri etkinliğin afişlerini, 8 Nisan Pazartesi günü asmak istedikleri esnada Pkk/Bdp güdümündeki Düö-Der’lilerin karşı çıkması, sonrasında dışarıdan gelen arkadaşlarının Bilge Gençlik Kulübü öğrencilerine saldırmasıyla başlayan ve ertesi gün Peygamber sevdalısı dört öğrenciyi bıçaklamaları ile devam eden olayların yankıları halen devam etmektedir.

Özellikle Hür Dava Partisi, Mustazaflar Cemiyeti, Peygamber Sevdalıları Platformu Genel Koordinatörlüğü ve din-i mubin’in selameti adına yıllardır mücadele eden İslamî camianın bünyesindeki STK’lar ile (sağolsunlar) sağduyu taraftarı “barışsever” kesimlerden oluşturulan heyetler Dicle Üniversitesi’ndeki olaylara hassasiyetle yaklaştılar.

İlke Haber Ajansı, Rehber TV, Doğruhaber Gazetesi ve Hürseda Haber Sitesi de toplumun ekseriyetinin takdir ettiği bu toplulukların yaptıkları incelemeleri, hazırladıkları raporları, verdikleri demeçleri, düzenledikleri basın açıklamalarını dezenformasyona uğratmadan “objektif” ve “hızlı” bir şekilde takipçilerine duyurarak “doğru ve ilkeli habercilik” adına gıpta edilecek bir “örneklik” ortaya koydular.

Bahse konu ettiğimiz toplulukların incelemeleri sonucunda yaptıkları açıklamalarla, kamuoyunca bilinmeyen birçok “ayrıntı” ortaya çıktı. Dicle Üniversitesi Rektörü Ayşegül Jale Saraç’ın yaptığı açıklamada, “asıl suçlular” ve “saldırganlar”ın kimler olduğu; başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik’in açıklamalarıyla da, kendilerinden başkalarının herhangi bir faaliyet yapmasına tahammül etmeyen cenahın kimler olduğu ve hangi örgüte mensup oldukları netleşmiş oldu.

Aslında olayın ilk anından itibaren “saldıran” ve “saldırıya uğrayan” tarafın kimler olduğu belliydi ancak yalan ve uydurma haberlerle geçmişten bilinen bazı haber ajansları da olayları dezenformasyona uğrattı. Özellikle Fırat Haber Ajansı ANF, DÜ’deki olaylarla ilgili yaptığı haberleri çarpıtarak saldıran tarafı “suçsuz” saldırıya uğrayan tarafı da “suçlu” lanse etti. Polisin Bilge Gençlik Kulübü öğrencilerine yardım ettiğini ve beraberce Düö-Der mensuplarına saldırdığını yazdı.

ANF, Dicle Üniversitesi’ndeki olaylarla ilgili daha birçok yalan ve çarpıtma haber yayınlayarak, “habercilik anlayışı”nın nasıl olduğunu herkese ve herkesime bir kez daha göstermiş oldu. İslam’a, Müslümanlara ve İslamî camiaya tahammülsüz kimi medya organları da, ANF’yi kaynak göstererek “çarpıtma haber deryası”na balıklama atladı.

PKK’nın yayın ajansı ANF ve ANF diliyle yayın yapan medya organlarının tüm çaba ve gayretleri, “Dicle Üniversitesi’ndeki olaylarla tezahür eden gerçekler”in halk tarafından bilinmemesiydi. Ancak tüm çaba ve gayretleri akim kaldı. Zira halk yaşananları “doğru ve ilkeli habercilik” anlayışını benimseyen medya organları aracılığıyla tüm çıplaklığıyla yakından takip etti. Böylece, Bilge Gençlik Kulübü ile Düö-Der arasında çıkan gerginlik sonucunda tezahür eden gerçekler, tarih sayfalarındaki yerini almış oldu. Peki, bu gerçekler nelerdi?

İşte madde madde Dicle Üniversitesi’ndeki olayla tezahür eden gerçekler:
8 Nisan Pazartesi günü alevlenen olayların “başlangıcı”nın aslında yıllar önceye dayandığı (2005 yılına) ortaya çıktı.

Peygamber sevdasının tüm gönüllerde yeşermesi için çalışan kitlenin ve bu kutlu sevdanın önüne engel çıkarmak isteyen “tahammülsüz” kesimin kimler olduğu belli oldu.

Özgürlük ve kurtuluş rehberi Hazreti Muhammed (sav) ve “kutlu davası” için kimlerin “serdengeçti” olduğu ve olabileceği ortaya çıktı.

Daha öncelerde sıkça dile getirildiği gibi, Kürdlerin tek temsilcisinin “malum cenah” olmadığı bir kez ortaya çıktı ve aslında daha güçlü ve çok daha “barışsever” bir kitlenin varlığından tüm kesimler haberdar oldu.

PKK’nın haber ajansı ANF ve çizgisindeki medya guruplarının “çarpıtma haber ahlakı”ndan vazgeçmedikleri ve (galiba) vazgeçmeyecekleri anlaşıldı.

Söz konusu, camianın Peygamber sevdalısı öğrencileri oldu mu “tarafsız ve bağımsız yayın ilkesi”yle yayın yapan medya guruplarının nasıl da “taraflı” ve bir ideolojiye bağnaz bir şekilde “bağımlı” yayın yaptıkları ortaya çıktı.

Olayların çıktığı andan itibaren “sükûnet” ve “itidal” çağrısı yapan hassasiyet sahiplerinin ve bu çağrılara karşın olayı “provoke etmek” isteyen kişi ve kesimlerin kimler olduğu aşikâr oldu.

Suçlu ve saldırgan tarafın yaptığı “cürümler”den ötürü, “İslamî camianın azizler”inden “emân ve söz” isteyenlerin verdikleri sözde durmadıkları “herkesçe” öğrenilmiş oldu.

Ülkenin reddedilmez bir gerçeği olan Hizbullah Cemaati’nin varlığı ve özellikle Kürd toplumu üzerindeki “müspet etkisi” bir kez daha öğrenilmiş oldu.

KCK’nın ortamı geren açıklamasına karşın Hizbullah Cemaati’nin yaptığı seviyeli basın açıklamasıyla, Hizbullah Cemaati ve PKK örgütünün arasındaki “fark” ortaya çıkmış oldu.

Başta Aysel Tuğluk olmak üzere BDP milletvekillerinin olayı provoke ettiği, buna karşın Hüda-Par yetkililerinin ise tarafları sağduyuya davet ettikleri görüldü.

Olayların diğer üniversitelere de yayılacağından endişe (!) duyduklarını dile getiren “geçmişi karanlık kişiler”in planı, kamuoyunu doğru bilgilendirme çabasında olan medya guruplarının haberleri ve çektikleri görüntülerle bozuldu.

Olaydan sonra eylem ve söylemleriyle karanlık bir dönemin arzusunda olanların ve muhataplarını iyice tanımayanların kimler oldukları kamuoyu tarafından bilinmiş oldu.

Haberleri çarpıtma konusunda “deneyimli medya ajan(s)ları”nın gerçek yüzlerini ve kime hizmet ettiklerini sadece İslamî camia değil, diğer kesimlerde gördü ve ona göre değerlendirdi.

8 Nisan günü alevlenen olaylarda, geçmişte mütedeyyin öğrencilere çok sert müdahalelerde bulunan polis teşkilatının bu tutumundan vazgeçmediği ortaya çıktı.

PKK zihniyetinin başlattığı olaylardan sonra “sosyal medyanın doğru kullanılmasının önemi” bir kez daha farkedilmiş ve öğrenilmiş oldu.

Kur’an’a hizmeti esas alan “Mustazaflar Camiası” açısından kayıp gözüken olayların sonucunda birçok hikmet ve hayrın tezahür ettiği “gelinen son süreç”te kanıtlanmış oldu.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir