• DOLAR 32.333
  • EURO 35.089
  • ALTIN 2299.121
  • ...
KÜRD SORUNU
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Mehmet Emin Özmen / Araştırma / Doğruhaber
 
Açılımdan Müzakereye Kürd sorunu

30 yıldır devam eden ve ardında 40-50 bin ceset bırakan bir sorunun, “Açıl susam açıl” şeklindeki bir “Açılım” ile çözülmeyeceğini herkes biliyordu aslında. Çünkü hiç kimsenin elinde sihirli bir değnek yoktu. Açılımdan umut kesenler müzakere sürecini başlattılar. Müzakerede söz konusu edilen Kürd sorunu değil PKK sorunudur. PKK’nin ise tüm Kürdleri temsil etmediği bilinmektedir. Bu da sürecin önündeki en önemli handikaptır.

SORUNUN KÖKENİ

Yaklaşık son 200 yıldır yaşadığımız sorunlar “Batı tarzlı” sorunlardır. 1789 Fransız İhtilalinden sonra dünyaya pompalanan milliyetçilik hastalığının, İslam Dünyasına nüksetmesiyle öldürücü sonuçlar yaşadık hep birlikte.
1789’dan sonra yayılan virüsün son operasyonlarını yapmak için Birinci Dünya Savaşı Batılılar açısından iyi bir fırsat oluşturdu. Bu fırsatı iyi değerlendiren Batı dünyası, İslam ümmetini oluşturan milletleri “Batı tarzı” çözümlerle biçimlendirdiler.
Bugünkü Arap ülkelerini oluşturan devletlerin, nasıl bir Batı tarzı dizayndan geçtiklerini anlamak için bu ülkelerin haritalarına bakmak yeterlidir. Müslümanların haritalarını çizen Batılılar, ileride sorun oluşturacak boşluklar bırakmış ve kendi çıkarlarına uygun olarak zaman zaman bu sorunları kaşımaktan geri durmamışlardır. Bu söylediklerimi teyit etmek isteyen okuyucular, hemen bir atlasa bakabilirler. Buradan Arap ülkelerinin parçalanmışlığını kuş bakışından çok daha rahat göreceklerdir. Kürdlerin yaşadığı coğrafyayı dört ülke arasında pay etmek, demokrat ve insan haklarına düşkün, bütün dünyaya adalet dağıtan (!) Batı dünyasının hangi amacına hizmet içindi, Allah bilir.

ŞARK SORUNU

Batılı ülkelerin dizayn ettikleri bir diğer ülke Türkiye idi. Batılıların “Şark Sorunu” dedikleri olayın merkezindeki bu ülke, eğer Kurtuluş Savaşından sonra Batı tarzı bir çözüme kavuşmamış olsaydı, Yunanlıların Ege’de denize dökülmesinden sonra İngiliz, Fransız ve Amerikalıların tekrar boğazlarda görüneceği muhakkaktı. Ama Osmanlıların enkazı üzerinde kurulan Türkiye, emekleme döneminde yüzünü Batı’ya çevirmiş, bu şekilde İtilaf Devletlerinin işi kolaylaşmıştı. Büyük bir ihtimalle yüzlerin Batıya dönülmesinin sonucu olarak, Kürdler unutulmuş veya bu sorun buzdolabına koyulmuştu. Yoksa normal şartlar altında Birinci Dünya Savaşından sonra Kürdlere bir devlet bahşedilmesi gerekiyordu. Ama Kürd liderlerin laik dünya görüşüne sahip olmamaları, bu liderlerin Şeriat yanlısı olmaları ve Müslüman Türk ve Araplara ihanet etmemeleri onların dörde bölünerek cezalandırılmalarına sebebiyet teşkil etmiştir.

ETKİYE TEPKİ OLARAK OLUŞTURULAN KÜRD MİLLİYETÇİLİĞİ
Ümmet esası üzerine kurulu düzenleri bulunan İslami halklar, yavaş yavaş ulus eksenli devletler oluşturdular. Bütün Müslüman halklar kendi milli duygularının tatmini yönünde adımlar atarken Kürdlerin insani talepleri hep unutuldu. Osmanlının ardından kurulan Cumhuriyetin milli teorisyenleri Kürdleri yüksek yerlerde yaşayan, karlara bastıkça ayaklarından gelen “kart-kurt” seslerinden dolayı Kürd ismini alan “Dağ Türkleri” şeklinde gayr-i ilmi olarak tanımlamış ve dolayısıyla Türkiye’de yaşayan tüm halkların Türk olduğunu beyan etmişlerdi. Bu tür yaklaşımlar, bulaşan virüsün hastalıkla neticelenmesi ve 1984’ten sonra da kangrene dönüşmesi demekti.

AÇILIM VE MÜZAKERELERİN AMACI
Eğer geçmişte Kürdlerin insani talepleri karşılanmış olsaydı bugün açılımlara/müzakerelere ihtiyaç duymayacaktık. Şimdi açılım/müzakere denen hadiseler bile yine bu ihtiyaçların karşılanması amaçlı değil, PKK’nın bitirilmesi amacına matuftur. PKK’nin bazı şartlar öne sürmesi ve sürece endişe ile bakmasının sebeplerinden biri budur. Onların en büyük korkusu müzakereler sonucu, Kürdlerin Ak Parti’ye sempati duymasıdır. Bütün Kürdlerin BDP’li olması gerektiği zihniyetinin yansıması olan bu cümle, BDP’li Kürd tipi yaratma projesinin dışa vurumudur. Yani tarihin kıskacında sürekli sıkıştırılan Kürdler, yeniden kıskaca alınmış durumdadır. AK Parti’li Kürd veya BDP’li Kürd olmak için sıkıştırılan Kürdlerin insan oldukları ne zaman akla gelecek? Bu insanların İslami/insani talepleri hiçbir ideolojik dayatmaya dayanmadan, sırf insan oldukları için karşılanmış olsa kaba ve sert olarak tanınan bu halkın, ne kadar müşfik ve mümin olduğu gerçeği hemen gün yüzüne çıkacak.

KÜRD SORUNU MU, PKK SORUNU MU?

Söylediklerimden sorunun çözümsüz olduğu anlaşılmasın. Her sorunun mutlaka bir çözümü vardır. Bugün karşı karşıya kaldığımız bu sorunun da bir çözümü vardır elbet. Ancak hem Hükümet cephesinde hem de BDP çevresinde sorunun PKK sorununa indirgenmiş olması özellikle dini bütün Kürdleri epey rahatsız etmektedir. Bugün PKK ve Abdullah Öcalan’ın muhatap alındığını gören herkes şu soruyu sormaktadırlar. Acaba muhatap alınmak için illa ki dağa çıkıp kurşun sıkmak mı lazım? Yoksa BDP’nin seçimlerde aldığı oy oranı belli. Bu orana bakan herkes BDP’nin Kürdlerin bütününü temsil etmediği sonucuna varır. Peki, Hükümetin sadece PKK/BDP ve onların çevresindeki kuruluşları muhatap olarak alması ve diğer Kürdler ile hiç görüşmemesi, fikirlerini sorma zahmetine katlanmaması sorunun sadece PKK sorunu olarak algılanışından başka nasıl izah edilebilir.

ULUSALCI KÜRDLER İLE DİNDAR KÜRDLERİN KIYASI

Bu anlamda sizlerle bir fikir teatisine girelim. Bu sene yani 21 Mart 2013 Nevruzuna Diyarbakır’da kaç kişi katıldı dersiniz. Resmi kayıtlara göre 250 bin. BDP kaynaklarına göre 1,5 milyon kişi. Gelin biz bunu yuvarlak rakam 1 milyon kişi diyelim. Peki, geçen yıl Diyarbakır İstasyon Meydanında yapılan Kutlu Doğum programına kaç kişi katıldı? Bazı çevreleri göre 1-1,5 milyon kişi. Gelin buna da yuvarlak rakam 1 milyon diyelim. Kutlu Doğum organizasyonlarını Mustazaf-Der’in organize ettiği biliniyor. Bu derneğin en son olarak partileştiği ve HÜDA PAR’ı kurduğu biliniyor. O zaman kamuoyu nezdinde bir hayli kalabalık bir kitlesi bulunan HÜDA PAR’a hiçbir şey sorulmaması ve bu şekilde BDP çatısı altında olmayan onlarca kuruluş ve kanaat önderinin fikrinin alınmaması, Kürdleri PKK’nın kucağına ve Abdullah Öcalan’ın önderliğine iteklemek değil de nedir?

AKAN KANIN DURDURULMASI ÖNEMLİDİR
Hükümet “Açılım” sözcüğünün önünü açık tutmuştu. Ne anlama geldiği bu nedenle tam olarak kamuoyuna yansımadı. Hükümet kendini yapacağı bir tanımlama ile bağlamak istemiyordu. Ama halkta meydana gelen iyimser hava, ne kadar da bu barışa özlem duyulduğunun göstergesidir. Ak Parti’nin açılım sürecini iyi idare edemediği, adımlarının ürkekliğinden anlaşılıyordu. Ama BDP de süreci iyi idare edemedi. Şimdi olay müzakere sürecine girdi. Abdullah Öcalan’ın Nevruz alanında okunan mesajı tek başına yazdığına inanmak saflık olur. İhtimalle taraflarca hazırlanmıştır. Akan kanın durması açısından elbette ki bu önemlidir. Ancak illa ki İmralı’yı müzakere süreci için adres gösterenler ve bugüne kadar İmralı ile görüşmeyenler bu arada hep kan döküyordu. Bundan sonra kan dökülmesin, amenna. Ancak bugün kanın akmasını durduran aktörler, dün de bu kanı durdurabilirlerdi.

ÇÖZÜM YİNE BATI TARZLI OLACAK
Şu an bir bekleme dönemi yaşıyoruz. Doğu’da yaşayan Kürd anneler ile Batı’da yaşayan Türk annelerin geleceğe umutla bakmalarını engelleyen bir sürü sebep var ortada. Ancak cin şişeden çıktı artık. İnsanları böyle umutlandırıp sonradan bırakıp gitmeyi hiçbir iktidar göze alamaz. Önümüzdeki aylarda yeni müzakere konuşmalarını duyacağımızı tahmin etmek güç değil. Birinci açılımdan dersler çıkaran PKK/BDP’liler de daha temkinli olacaklardır.

Ancak şu anki konjonktüre göre, çözülmesi beklenen Kürd sorununun çözümü de Batı tarzlı olacaktır nihayetinde. Bu çözümü ister Ak Parti, ister PKK/BDP dayatsın sonuç Batı tarzı bir çözüm olacaktır. Netice itibariyle Batı için Kürd sorununun laik ve ulusalcı Kürdlerin oluşturduğu gruplar aracılığıyla çözülmesi önemlidir. Bu da Batı’nın “Şark sorunu” dediği problemin bir devamıdır.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Kategorinin Öne Çıkan Haberleri