• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
Zevkler ve Bu Bağlamda Mümin ile Kafir
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Zevk, maddi veya manevi herhangi bir uyarıcının kişinin derûnunda estirdiği haz rüzgârı, coşku yeli… Bu esintiyle kişinin kendini şen hissetmesi, yüzünün güleç olması… Zevklerdir ki insanı zinde tutar, ona yaşama sevinci verir. Eğer zevkler olmasaydı dünya insanın gözünde anlamsızlaşır, yaşamak onun sırtında ağır bir yük olarak kalırdı.

Yüce Allah kâinatın en güzide varlığına bunları elbette reva görmezdi. Bu yüzden onu dünyadaki binbir zevki tadabilecek şekilde bin bir cihazatla donatmıştır. İslam nazarında dünyanın en büyük zevki, ahiretin en küçük zevkinin binlerce perdeden geçmiş sadece çok zayıf bir hüzmesidir. Allah (c.c) mümin kullarına dünyevi zevkler için afiyet olsun derken ‘Rabbinizin mağfiretine ve eni yer ile gök kadar geniş olan cennetine koşunuz’ ilahi fermanıyla da cennetin zevklerine ‘buyur’ etmektedir. Peygamberimiz de nefsini tamamen dünyevi zevklerden alıkoyan kimi müslümanları şiddetle kınamış, kendisini de bu zevklerden istifade etme noktasında örnek olarak göstermiştir.

Dinimiz temiz ve pak zevkleri olabildiğince yüceltmiş öyleki ibadetten saymıştır. Hatta eşler arasındaki sevgiyi yüce Allah kendi varlığına delil kılmıştır. Kur’an’dan okuyalım: ‘Onun varlık delillerinden biri de size eşler yaratması ve aranızda sevgi ve şefkati var etmesidir.’ İnsanın en büyük zevki olan sevgi ve aşkın Allah’ın varlık delili olması hem ilginç hem muazzam… Şimdi sormak gerek cana can katan o sıcak duyguları meydana getiren etmen nedir? Kalp, mide, beyin, kan... hangisi? Hangisi derseniz deyin onu tepside size sunduklarında tiksinir haftalarca yemekten, içmekten kesilirsiniz. Bu nazariyeden sonra dudaklarınız gayr-ı ihtiyari ‘Hayır, bu işte kanın ve etin dâhili yoktur’ sözlerini mırıldanacaktır. İşte geldiğimiz son nokta itibariyle zevkin zirvesi aşk! Ve aşk da Allah’ı şakırdayan bir bülbülü şeyda!..

Allah insanlar için zevkler yaratıp böyle yüceltirken bunların temiz kalması, bulandırılıp kokuşturulmaması için de bazı sınırlar koymuştur. Ardından da defaatle ‘İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Sakın Allah’ın sınırlarına yaklaşmayın’ tembihinde bulunmuştur. Ta ki zevkler zevk olarak kalsın sahibinin başına dert olmasın. Çünkü tecrübelerle de görülmüştür ki dünyanın en faydalı bir ilacı dahi doz aşımı ya da yerli yersiz kullanımı sebebiyle en tehlikeli bir zehir haline gelebilir.
Doğrudur, zevkler ve renkler tartışılmaz. Yani ben maviyi, sen yeşili, bir başkası laciverdi sever. Ya da ben yüzmeyi, sen ata binmeyi, diğeri diyar diyar gezmeyi seviyor olabilir. Ama görüldüğü üzere her halukârda bütün bunlar uçsuz bucaksız fitri zevk atlasının dâhilinde olan zevklerdir. Bunları tartışma konusu eden sadece sığlığını göstermiş olur. Örneğin; birisi şu gök mavi kubbe altında yeşil vadilerde dereler siyah siyah akmalıdır dese ve bunu da bahsi geçen darb-ı mesele dayandırsa zevkini tartışmayacak mıyız? Evet, burda da bir tartışmasızlık vardır ama bu tartışılmayacak olan şey zevkler değil bu zevkin bozulduğu hususudur. Belki bu örneğe çok uç oluşu hasebiyle karşı çıkabilirsiniz. Ama yörüngesinden çıkmış beğeninin zevk adına ne çirkefliklere müptela olduğunu görünce bu uç örneğe bile rahmet okuyacaksınız.
Peki, gerçekten zevkler bozulur mu? Bozulur. Hani, Üstad Bediüzzaman bozulunca adi şeyler az, âli şeyler çok bozulur diyor ya. Haliyle en âli varlık olan insan da bozulunca en adi şeye dönüşüyor. Yüce ferman bu tür insanlar için ‘esfelissafilin’ tabirini kullanıyor. Yani alçağın alçağı... İnsan bozulur da zevki sabit mi kalır? Demek zevkler de bozuluyormuş, hem de en adi şekliyle.

Doğrusunu isterseniz bu konu ilk üniversite yıllarında kafama takılmıştı. Belki de en bariz şekilde zevk bozukluğuyla ilk olarak burada karşılaşıyordum. Şöyle ki bakıyordum on sekiz, on dokuzunda bir genç… Sanki Allah sevmiş de yaratmış. Kaşı, gözü ve ağzıyla yüz o biçim… Endam desen, maşallah barekellah. Hani diyorsun üzerine güzelden bir elbise de alsa Mısrî kadınların Hz. Yusuf (a.s) için ‘Haşa bu bir insan değil, ancak bir melektir’ söyledikleri sözleri mırıldayacaksınız. Ama nerde! Zevkin, beğeninin yozlaştığı yer başlıyor. Nazenin gencin pare pare tişörtünün ön ve arka bölmelerinde iki büyük kuru kafa. Elindeki maskota bakıyorsun insan iskeleti. Pantolon bir çeşit, saç-sakal bin bir çeşit… Allah aşkına estetik, kuru kafa ve iskeletin neresinde?

Böyledir, insan iman mihenkli bir yaşamdan saparsa amel bozulduğu gibi duygular da zir u zeber oluyor. Haliyle zevkleri de kokuşuyor. İman, amel, duygu-zevk üçlüsünü yekdiğerinden ayrı düşünemeyiz. İman yeri olan kalp aynı zamanda duygu-zevk kombinesinin de serçeşmesi değil midir? O zaman ‘kalpleriniz katılaştı’ ayeti aynı zamanda bu duygusuzluğa, bu zevksizliğe de işaret etmiyor mu yani? Peki, öyle değilse kâfir niçin intihar ediyor? Eğer hayattan yana bir keyfi, bir zevki kalmış olsaydı ya da keyif ve zevkleri yüreklerine baharlar serpen cinste olsaydı hiç tatlı canlarına kıyarlar mıydı? Demek zevkler kirleniyor, demek zevkler kokuşuyor, öyleki sahibini boğacak kadar.

Yörüngesinden çıkmış adi zevklerin tarihte pek çok örnekleri vardır. Mesela hiçbir normal insan, içine ölü bir insan organının düştüğü taştan su içmek istemez. Ama zevkler öyle bozuluyor ki kişi-dikkat buyurunuz- insan kafatasında içki içip kahkaha atar hale gelebiliyor. İşte yozluk. Tarihte görülen belgeli, ispatlı bir zevk bozukluğu da Hz. Lut (a.s)’ın kavminde görülen sapıklıktır. Kimi Avrupa ülkelerinde hayvanlarıyla nikâh kıyan insan değil hayvan bozuntusu kadınları, erkekleri bilmem duymuş muydunuz? Ama biz Üstadın ‘Fuhşu izhar, saf zihinleri idlal eder’ nasihatine uyaraktan bu foseptik çukurunun kapağına dokunmuyoruz. Evet, zevklerin savrulduğu bu uçurumları gördükçe başta anlattığımız ‘yeşil vadilerde olan siyah dereler’ uç zevk örneğine rahmet okuyoruz.

Namazda ‘Bizi doğru yola ilet’ ayetini okuduğumuz zaman muhterem Mele Mizgin Hoca’nın dediği şekliyle sadece hak yol takibinde bulunmuyoruz, belki her çeşit doğrunun talebinde bulunuyoruz. Mesela dostlarımızla dostlukta doğru yol... Düşmanlarımızla düşmanlıkta doğru yol... Öğrenciysek en verimli çalışma için doğru yol ve benzerleri… İşte bu duamsı ayetle doğruyu bulmasını, yörüngesine oturmasını istediğimiz bir şey de duygu ve zevklerimizdir. Bu bağlamda mümin; zevklerini, beğenilerini doğru yörüngeye oturtmuş kişidir. Onun aklı temiz, kalbi temiz, ameli temiz, zevkleri temizdir. Zaten o bir ömür boyu bu alanlarda çalışan temizlik işçisi gibidir. Çünkü o ‘Allah temizlenenleri sever’ ayeti ve o meyandaki binlerce ayetin ders verildiği Kur’an mektebinden geçmiştir. Bu derslerle mümin, beğenide ve zevkte incelmiş, estetiğin zirvesine ulaşmıştır. Müminin kendisi, zevki ve işlerinin zerafeti ile ilgili efendimizin ‘Mümin bir kelebek gibidir. En güzel yere konar ve konduğu dalı da eğmez.’ Hadisi, müminin estetik bir tarifidir ve sözün mühürlendiği yerdir vesselam.

Sait Burak
1 Nolu F Tipi Ceza İnfaz Kurumu Kandıra İzmit
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir