• DOLAR 32.566
  • EURO 34.869
  • ALTIN 2431.994
  • ...
Mart Ayı Şehidlerinden ÜÇ ŞEHİD
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
MEHMET EMİN ÖZMEN / ARAŞTIRMA

ŞEHİD GAİP KAHRAMAN
Sen ki aziz şehit, soyadın gibi kahraman biriydin. Sakın mütevazılık gösterip öyle değilim deme. Çünkü İbrahim Hoca’nın şahadetinde katillerin sorumlusunu nasıl kovaladığını arkadaşlarından duyduk. O zaman şahadeti kovalıyordun aslında. Ama kısmet başka bir zamanda ayrı bir düşmandanmış.

1974 yılı dünyaya gelişindi. Peygamberimiz gibi ümmiydin. Ama olur muydu okuma yazma bilmemek. İkra ayetini anlar anlamaz başladın Kur’an bülbülü olmaya. Okuduğun ile amel etmeseydin zaten şahadet mertebesine ulaşmazdın. Onun için Kur’an’ın tarif ettiği hayâ ve edep misali olmuştun. Çevrene tebessümler saçardın. O kadar mütevazı idin ki hep eski elbiseler giydiğini duymuştuk. Yeni elbise almaya hiç yanaşmazmışsın.

En çok neyine hayrandı arkadaşların biliyor musun? Duydum ve itaat ettim kültürüne. Çünkü bir görev aldın mı yapmadan duramazmışsın. Bir yerde kal denildiğinde sorgusuz sualsiz ikinci bir emre kadar orda kalırmışsın. Ah güzel kardeşim! İnsan acıkınca bunu söylemez mi? Neden acıktığını söylemeye hayâ ederdin ki? Şimdi cennette meleklerden yiyecek istemiyorsundur herhalde.

Şahadet gibi yüksek bir arzuya çok çile gerekiyordu. Bunun bilincindeydin. Onun için “Şahadet için çok ekmek yemek lazım” derdin. Hiç kendini layık görmezdin bu mertebeye. İman ile paranın kimde olduğu pek belli olmuyordu. Ama perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Hani ailen davadan seni caydırmaya çalışıyorlardı ya. “Eğer beni parçalara ayırsanız da davamdan vazgeçmem” deyişinden gidişatının şehitlik olduğu belliydi aslında.

İslami çalışmaları sürdürürken bölgenin neredeyse kaderiymiş gibi özel harekât timlerinin yargısız ateşiyle karşılaştın. Açılan ilk ateşte yaralandın. Sonra gözaltı ve bildik işkence seansları… Hem yaralıydın hem de işkencelere tabi tutuluyordun. Senin dayanacağından şüphem yok da insan biyolojik bir can neticede… Hücreler bir süre sonra direnç göstermiyor. Günlerden 27 Mart 1992. Artık yeter demiştin. Bana eyvallah deyip, meleklere hiç kimlik göstermeden kurulmuştun cennet köşklerine.

ŞEHİD KAZIM KAYA
Kaya gibi sağlam bir kişilik… 1952 yılında lider vasıflı bir insan olarak doğdun. Sağdıçlı Köyü, Koçer Aşireti’nin müstakbel idarecisi olacaktın. Baban Hacı Feyzi bir süre sonra senin kişiliğinin sağlamlığına bakıp aşireti sana devretmişti. El hak baban insan sarrafıymış. Görmüş sendeki cevheri. O günden sonra hep bir fakir babası, fukara dostu, gariban arkadaşı olarak tanındın. Kapın herkese açıktı. Halil İbrahim sofrası gibi daima sofranda misafirin vardı. Yalnız yemek yemekten sıkılırdın. Ailen, çocukların dururken sen işçilerinle yemek yemeği tercih ederdin. Kapınız, fakihlerin iltica yeriydi. Çünkü 20-30 fakihiniz vardı.

İmtihanın, daha zordu fakirlerin imtihanından. Çünkü liderlik, mal, aşiret reisliği, tüm bunları dava için riske etmek her babayiğidin harcı değildi. Bu kadar iş, aşiret anlaşmazlıkları, çalışan işçiler, fakir fukara derdi arasında ara sıra ihmal etsen de ailene tebessümü hiç eksik etmedin.

Cesaretine hayrandı arkadaşların. PKK seni tehdit ettiğinde senin cevabın dehşet vericiydi: “Böyle tehditlerle olmaz, siz yerinizi söyleyin ben geleyim” Ah be güzel kardeşim. Düşmanın kurşunu düşmanca da dost yüzlü insanların kurşunları çok acı. Çünkü dost kurşunlarla bir genç vurulmuştu. Tevafuk sen onun yanı başındaydın. Polis resmi prosedür ile uğraşırken sen illa ki de hastaneye kaldıracağım diye tutturdun. Polisin tehdit ve bağırmalarına aldırmadan almıştın yaralıyı, devlet hastanesine götürmüştün. Evet, 7-8 kurşun almasına rağmen kurtulmuştu delikanlı. Ondan sonra senin hayatında da yeni bir sayfa açılmıştı. Bu dava hak davadır diyordun artık. Kim bilebilirdi ki dost yüzlü düşmanların hedefinde olduğunu.
23.03.1994 günü, aylardan Ramazan idi. Rabbinle buluşma anın gelmişti. Ailen köyde olduğu halde o gün Diyarbakır’a gittin. İkindi namazını camide cemaatle kıldın. Kur’an mukabelesine katıldın. Oradaki arkadaşlarından bazıları sana takıldılar. “Hayrola Kazım abi eskiden böyle değildin” dediler. Sen de dünyanın geçici olduğunu ve ölümün hak olduğunu vurguladın. Sonra iftar için hazırlık yaptın. Sofrada yalnız kalmayı sevmezdin ya. Hemen akrabalarından bazılarını bulup küçük bir çocuğu öteberi almaya gönderdin. Çocuk geç gelince peşinden gidip durumu anlamaya çalıştın. İşte ne olduysa o zaman oldu. Dost yüzlü düşmanlar sardı her yanını. Kurşunladılar seni. Sense katillerine gülüyordun.

ŞEHİD METİN KAZAK
O yıllar İslami çalışmalar kitabevleri etrafında yapılıyordu. Batman’ın İslami hizmetinde önemli bir yeri olan Selam Kitabevi de bu anlamda etrafına ışıklar saçıyordu. Şehidim, aslında sen hep iyiydin. Ama Selam Kitabevi’nin karşısına küçük bir tuhafiye dükkânı açınca bir başka oldun artık. Oradan aldığın ilhamla konuşuyor, tebliğ ediyordun. Ticaretinde sağlam olarak tanındın hep. Özellikle borçlarını zamanında ödemede çok titizlik gösterdin.

Gün geldi dost yüzlü düşmanlar sana da musallat oldu. İyisi mi bu noktada sözü bir arkadaşına bırakalım. Bırakalım da komşun A. Samed Altun anlatsın senin şahadetini: “Ben Şehid Metin’in komşusuydum. Şehid Metin (10.07.1957-22.03.1994) çok mütevazı ve güler yüzlüydü. Dükkân önünde yanında oturduğum zaman hep İslam’ı anlatırdı. Hep şöyle derdi: ‘Ben şahadeti istiyorum. Ama korkuyorum ki beni arkamdan kalleşçe vururlar. Yoksa önden bana gelseler Allah’ın izniyle kolay kolay bana bir şey yapamazlar’ Gerçekten de öyle oldu. Birgün ben ile babam dükkândaydık. Ben dükkânı yıkıyordum. Birden silah sesi geldi. Babam bana ‘Oğlum Metin’in dükkânından silah sesleri geliyor. Ne oluyor hele bir bakalım’ dedi. Ben ve babam dükkâna gittik. Tam o esnada biri elinde silah olduğu halde dükkânın kapısından fırladı. Anladık ki Metin ve arkadaşlarına ateş edilmiş. Katiller içeriye girerken Şehid’in yanında iki arkadaşı vardı. Arkadaşları katili, Metin’in arkadaşı sanmışlar. Metin de katilin arkadaşlarını tanıdığını sanmış. Kişi atlet soruyor. Metin ona atlet gösteriyor. O da “Bu küçüktür. Bana daha büyük bir tane göster” diyor. Metin atleti vermek için arkasını dönüyor. Metin arkasını dönünce katil ona ateş ediyor. Ondan sonra arkadaşlarına ateş ederek kaçıyor. Metin, şehid oluyor. Metin’in arkadaşları da yaralanıyor. O anda katilin arkasından onu kovaladık. Bize de ateş etti. Bir sokağa girip kayboldu. Ben dükkâna döndüğümde iki arkadaşının yerde yattığını gördüm. Metin’i göremedim. Çünkü 10 dakika önce Metin’in dışarı çıktığını görmüştüm. O yüzden dükkânda değil diye düşündüm. Yaralıları arabayla hastaneye gönderdik. Sonra baktım ki Metin masanın arkasında yatıyor. Ve böylece Şehid Metin dost yüzlü düşmanlar tarafından şehid edildi.

Onu tanıyan komşu ve müşterileri ve herkes onun için gerçekten çok üzüldüler ve o katillere lanet ettiler. Herkes ağlayıp onun için dua etti. ‘Onun kime zararı olmuştur ki onu şehid ettiler’ dediler. Ben o zaman 25 yaşlarında idim. O zamana kadar Kur’an’ı ne kadar okumayı ve öğrenmeyi denediysem de hiç kafam almadı. Şahadetinden sonra onu özleyip düşündüğüm için hep rüyamda onu gördüm. Bir gün yine rüyamda, mezarlık önünde bana Kur’an dersi veriyordu. Rüyamdan sonra Kur’an dersi alıp öğrenmeye başladım. Hem de kısa bir zaman içerisinde Kur’an’ı bitirdim.”
 
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir