• DOLAR 32.471
  • EURO 34.553
  • ALTIN 2475.109
  • ...
Varlığıyla israil`i Korkutuyordu
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Muhammed Can / Doğruhaber

Başı dışında bütün vücudu felçliydi. Ve bu haliyle bile siyonist işgal yönetiminin korkulu rüyası haline gelmişti. Çünkü Hamas gibi İslami bir hareketi kurmuş ve yıllar yılı mücadelenin hiçbir safhasından bir an bile geri durmamıştı. Yaptığı hayırlı çalışmalarla Filistin halkını harekete geçirebilecek bir güce ulaşmıştı. İşte bu güç israil’i endişelendiriyordu. “Allah yolunda şehid olmak en yüce arzumuzdur” diyordu Şeyh Ahmed Yasin… Ve 22 Mart 2004 günü evinin yakınındaki camide sabah namazını kıldıktan sonra tekerlekli sandalyesiyle evine dönüyordu ki işgalci terörist israil helikopterinden atılan füzelerle şehid edildi. Yıldönümü dolayısıyla Filistin İslamî Direniş Hareketi’nin şehid önderi Şeyh Ahmed Yasin’i minnetle anıyor, izzetli ve onurlu şehadetini kutluyoruz.

ŞEYH AHMED YASİN KİMDİR?

Ahmed Yasin, 1937 yılında Filistin’in Askalan şehrinin el- Cevra Köyü’nde doğdu. Üç yaşındayken babasını kaybetti. 1948 yılında siyonistlerin işgali sırasında annesi ve kardeşleriyle beraber Gazze’ye hicret etmek zorunda kaldı. 11 yaşlarında siyonist zulmü ile tanıştı. Gazze’de bulunan İmam Şafii Okulu’nu bitirdi ve Filistin Lisesi’ne kaydoldu. 1952’de bir yüzme faaliyeti esnasında kafası üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bundan sonra hayatı boyunca felçli yaşadı. Okulunu bitirdi, bazı hocalardan özel dersler aldı. İyi bir eğitim alan Ahmed Yasin öğretmenliğe başladı.

İHVAN’LA BAĞI VARDI

1948’de Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) Hareketi, Gazze’de de oldukça etkindi. Camilerde hizmetler veriyor, halka iyiliklerde bulunuyordu. Ahmed Yasin de öğrencilik yıllarında olduğu gibi öğretmenlik yaptığı dönemlerde de bu eğitimlerden nasibini almıştı.

Daha sonra Mısır’a giderek El-Ezher’de okuyan Şeyh Yasin, 1965’te diktatör Cemal Abdunnasır zamanında tutuklanır ancak Hareketle resmi bir bağlantısı tespit edilemediğinden serbest bırakılır.

KURDUĞU CEMİYETLE HALKIN TEVECCÜHÜNÜ KAZANMIŞTI

1967 yılında Gazze’nin israil işgaline girmesinin ardından direnişi teşvik eden söylem ve faaliyetlerini yoğunlaştıran Şeyh Yasin, kurduğu cemiyet aracılığı ile şehid ailelerine yardım etti. Şeyh Ahmed Yasin ve arkadaşları halkın sorunlarının üç hastalıktan kaynaklandığının farkındaydılar. Cehalet, fakr-u zaruret ve ihtilaf halkın belini kırmış ve işgalci siyonistler bu şartları ağırlaştırmak için çok çalışıyorlardı. Bir eğitimci olan Şeyh Ahmed Yasin cehaletle mücadele için “İslam Merkezleri” kurdu. Bu eğitim kurumlarında gençleri ve çocukları yetiştirdi. Zamanla bu öğrenciler direnişin başına geçtiler. Öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları için Arap ülkelerine hatta Amerika ve Avrupa’ya bile gönderdi. Bu öğrenciler cemaatin yurt dışı bağlantılarını sağladıkları gibi, teşkilatın finansmanlığı için de çalışmalarda bulundu. Fakr-u zaruret içinde olan halka el uzatan Şeyh Ahmed Yasin; yoksullara, muhacirlere, şehid ve tutuklu ailelerine sahip çıktı. Sağlık Evleri ve hastaneler kurdu. Halkın hamisi konumuna gelen Hareket, siyonistlerle mücadele eden sol ve kavmiyetçi örgütlerin yapamadıklarını başardı.

YILLAR YILI ESARETTE KALDI

1982 yılında gizli silahlı örgüt kurma suçlamasıyla israil tarafından esir edildi. 13 yıl hapis cezasına çarptırılan Şeyh Yasin, esir değişimi anlaşması gereği 1985 yılında serbest kaldı. 1987 yılında Hamas’ı kurdu ve israil’e karşı silahlı direnişe hız verdi. 1991 yılında tekrar esir edilerek ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 1997 yılında Ürdün’ün elindeki iki israil ajanına karşılık yapılan değişimde serbest bırakıldı. Bu iki Mossad ajanı Amman’da HAMAS’ın Siyasi Birim Başkanı Hâlid Meş’al’e suikast girişiminde bulunmuş ancak Meş’al’in korumaları tarafından etkisiz hale getirilmişti.

SİYONİSTLER VARLIĞINA TAHAMMÜL EDEMEDİ

Şeyh Ahmet Yasin, Gazze’ye gelir gelmez dışarıdaki mücadeleye kaldığı yerden devam etmeye başladı. Askeri bir lider değil, manevi bir lider olduğundan halk ile iç içeydi. Ancak işgalci siyonistler onun çalışmalarından rahatsız oluyordu. Ve bu yüzden sıkı bir takip altındaydı. Bir keresinde bir tanıdığının ziyaretinde bulunduğu sırada F-16 tipi uçaklardan füzeler fırlatılmış, bulunduğu kat tahrip olmasına rağmen o ve yardımcısı İsmail Heniyye yara almadan kurtulmuştu. Ve 22 Mart 2004’te siyonist israil rejimine ait helikopterden atılan füzelerle şehid edilerek Hakk’a kavuştu Şeyh Ahmed Yasin.

OĞLU BABASININ SON ANLARINI ANLATIYOR…

Şeyh Ahmed Yasin’in Oğlu Abdulhamid anlatıyor: “İsrail tarafından üzerinde sürekli bir tehdit vardı. Son üç yılda ciddi bir şekilde aranıyordu. Şehadetinden önce son iki yıl evde yatmazdı. Gecenin belli saatine kadar burada kalır, sonra tedbir için başka bir yere giderdi. O gece casus uçaklar çok yoğundu, sesleri duyuluyordu. Evden çıkmadan beş dakika önce gelini “Çok uçak var gitmeyin” demişti. Kendisi ona, “Sen niye korkuyorsun, ben korkmuyorum ki?” diye cevap vermişti. Yatsı namazı vaktiydi. Uçakların yoğunluğundan camiden çıkmamaya karar verdik ve o da camide dinleniyor, çocuklarla sohbet ediyordu. Ara ara dinlenerek sabaha kadar ibadetle meşgul olmuştu. Sabah namazını kıldıktan sonra camiden çıktı. Evle caminin arasında yolun ortasında helikopterlerden fırlatılan füzelerle şehid edildi.

Herkes bir gün mutlaka ölecek, ölümden asla kaçış yok. Biz Filistinliler olarak daima Allah’tan şehadeti istiyoruz ve asla yatakta ölmeyi istemiyoruz. Babam, bunu gerçekleştirdi ve inandığı değerler üzere hayatını tamamladı. Her Filistinli gibi biz de böyle bir son bekliyoruz.”

ALLAH’IN VELİ KULUYDU

Şeyh Ahmed Yasin’i dava arkadaşları şöyle anlatır: “Sabah namazından önce kalkar, namazını kıldıktan sonra bir saat kadar Kur’an okurdu. Gün boyunca ziyaretçilerini karşılar, dertlerini dinlerdi. Öğretmenlik yapmaktan çok hoşlanırdı. İnsanların sevinç ve hüzünlerini paylaşır, düğün ve ölüm merasimlerine katılırdı. Yetim çocuklar ve dul kadınlara sahip çıkardı. Müslümanlara, ilme önem vermelerini tavsiye ederdi. Ailesiyle istişareye çok önem verirdi. Hanımına, kız çocuklarına özel vakitler ayırırdı. Bu özel vakitlerde başka bir şey yapmaz, sadece onlarla ilgilenirdi. Küçük yaşlarından itibaren çocuklarını namaza alıştırırdı. Namazlarını ev halkı ile cemaatle kılardı. Özellikle sabah namazı üzerinde dururdu. Çocukları sabah namazına teşvik etmek için onlara küçük hediyeler verirdi. Sabah namazını camide kılmayı ihmal etmezdi. Kendisi için alınan koruma tedbirlerine, “Yoksa benim şehid olmamı istemiyor musunuz?” diye de takılırdı. Böylece şehadete olan arzusunu dile getirirdi. İslamî davetin merkezinin mescitler olması gerektiğini savunuyor ve bu çerçevede hareket ediyordu. Mescitte vaktini geçirir, insanlara tebliğ ve nasihatlerde bulunurdu.”

Dünyanın en acımasız işgaline karşı tüm gücüyle direnen Filistin halkı, başta Kudüs olmak üzere işgal altındaki her karış Filistin toprağını özgürlüğüne kavuşturmak ve gasbedilen haklarını geri almak yolunda şehid önder Şeyh Ahmed Yasin’in yolundan yürümeye ve direnişe devam ediyor.

Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu Sana şikâyet ediyorum!

Şeyh Ahmet Yasin, şehadetinden sadece bir kaç ay önce siyonist işgalci israil’in Filistinli Müslümanlara ve mukaddesata yönelik vahşeti karşısında İslam dünyasının suskunluğunu yüce Allah’a şu ifadelerle şikayette bulunmuştu. İşte Şeyh Yasin’in o yakarışı;

Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu Sana şikâyet ediyorum! Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!

Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!

Ben ki saçları ağarmış, ömrümün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!

Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!

Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!

Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken!

Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye. ‘Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü’min kullarına yardım et!’ diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor? Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: Bizler direndik, ileri atıldık ve kaçmadık..

Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!

Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın! Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!

Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!

Allah’ım!

Sana şikâyette bulunuyorum... Sana şikâyette bulunuyorum... Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana m?

Allah’ım!

Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına, Sana şikâyette bulunuyorum.

Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı... Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz...

 

 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir