• DOLAR 32.387
  • EURO 35.096
  • ALTIN 2326.253
  • ...
İSLAM`DA HİCAP
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Hicap kelimesi Kur’an-ı Kerim’de farklı şekillerde zikredilmiştir:

“…Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyin…” (Ahzab Suresi 53)

Günümüzde hicabı siyasi bir kalıba dönüştürüp hedef haline getiren İslam düşmanları her alanda yoğun saldırılarda bulunmaktadır. Müslüman kadınların hicabını, kadını hapsetme olarak nitelendirip, İslam’ın böyle bir emrinin olmadığını, hicap kültürünün İslam’dan önceki İran’a dayandığını, Müslümanların İranlıların etkisinde kalarak gelenek olarak hicaba yapıştıklarını ileri sürerler. Hâlbuki hicap, İranlılar İslam’ı kabul etmeden önce Allah tarafından gönderilen ayetlerle Müslüman kadınlar için farz kılınmıştı.

İslam âlimleri namaz ve evlilik ile ilgili işledikleri örtü anlamındaki “setr” kelimesiyle kadının namahrem karşısında örtünmesini kastederler. İslam’ın ilk yıllarında Allah’ın emriyle başlayan örtü, zamanla bir kültür olarak İslam toplumunun hayatının bir parçası haline gelmiş ve tamamıyla topluma yerleşmişti.

İslam ile problemi olanların iddia ettiği gibi kadınların örtüyle hapsedildikleri, toplumsal faaliyetlerin dışına itildikleri, inzivaya sürüklendikleri, neticede toplumun yarısını teşkil eden büyük bir kitlenin toplumsal faaliyetlerinin engellendiği gibi yaklaşımlar, yalan, yanlış ve iftiradan öte bir anlam taşımamaktadır. Ancak bunun anlamı, erkeklerle karşılaştıklarında kadınların bedenlerini örtmesi, cezbetmekten uzak durması ve aynı zamanda yapılarına uygun olan insani ve İslami vazifelerini icra etmeleridir.

Kur’an-ı Kerim’de Hicabın Zarureti

İslami örtü, Allah Teala’nın farz kıldığı İslam’ın zaruretlerinden olup bu konuda hiçbir Müslüman İslam’ın ruhuna aykırı yorumlarda bulunamaz ve şüphe içinde olamaz. Zira hicabın farziyeti Kur’an-ı Kerim’de açıkça ortaya konmuş, hadislerde de zikredilmiştir. İslam fakihleri ilk günden bu güne ittifakla hicabın vucubiyetini vurgulamışlar. Namaz ve orucun özel bazı durum ve hallerle sınırlanmaması gibi örtü de aynı şekilde özel bir zamanla sınırlandırılmamış. Hicabın herhangi bir zamana ait olduğu iddiası yersiz ve anlamsızdır.

Allah Teala, Nur Suresinin 30. Ayetinde önce Müslüman erkeklere, sonraki ayette de Müslüman kadınlara seslenmekte, gözlerini harama dikmekten alıkoymalarını ve namahremlere karşı bedenlerini örtmelerini istemektedir:

“Mü`minlere söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yaptıklarından haberdardır. (Nur Suresi 30)

“Mü`min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar…” (Nur Suresi 31)

Her iki ayet-i kerime kadın olsun erkek olsun Mü’minlerin iffet dairesinde yaşamalarını, kötülüklerden ve fahşadan uzak durmalarını istemektedir. Allah Teala bu öğretinin felsefesi olarak nezafeti ve ruhun temizliğini ortaya koymakta, eski ve yeni cahiliyenin aksine şöyle bir yol çizmektedir: İşte bu örtü, insan ruhunun temizliği olup insanın şahsiyetini düşüren ve onurunu yaralayan şeyleri düşünmekten uzaklaştırılması için zaruret halini almıştır.

Nur Suresinin 31. ayeti kerimesinde ise erkekler için getirilen iffeti korumayla birlikte kadınlara iki vazife daha yüklenmiştir. Bütün bedenin ve ziynetlerin örtünmesi!

İslam tarihinde geçtiği gibi Medine kadınları başörtülerinin uçlarını başlarının arkasına sarkıtır, böylece boyunları, kulakları ve süsleri görünürdü. Allah Teala, Resulüne (sav) vahiy göndererek kadınların örtülerini yakalarının üstüne çekip örtünmelerini istemiş, bunun üzerine kadınlar bedenlerinin açık yerlerini örtmüşler. Ayet-i kerimeyi tefsir eden İbn-i Abbas (ra), bu ayetin inişiyle kadının saçlarını, göğsünü, boynunun etrafını ve boğazını kapattığını ileri sürmektedir.

Müslümanların hicabı söz konusu olduğunda bazıları, çıplak bedenin kapatılmasını kabul ettiklerini, ancak Kur’an-ı Kerim’in hiçbir yerinde kadının saçlarının örtünmesinin istendiğinin bildirilmediğini iddia ederler. Hâlbuki bu, tamamıyla yanlış bir iddiadır. Ayet-i kerime başın örtünmesini açıkça belirtmektedir. O günün tanığı olan İbn-i Abbas’ın ayet hakkındaki açıklamaları hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır. Zaten tarih kitapları Medine kadınlarının saçlarını örttüğünü, inen ayeti kerimeyle örtülerini yakalarının üzerine çekerek boğazlarını ve göğüslerini de örttüklerini ortaya koymaktadır.

Ayeti kerime doğrudan “başörtüsü” kelimesini kullanarak farklı yorumlara kapıyı kapatmıştır. Başörtüsü başa takılan ve saçları örten örtünün dışındaki bir şey midir ki bazıları bunu özellikle başka şekilde yorumlamaya çalışmaktadır.

Süslenmek tabii ve fıtri bir özellik olup iyiliği sevme hissi, beşerin hayatında farklı hünerlerin ortaya çıkışı olarak kabul edilmiştir. Kendini süsleme, karışıklıktan ve düzensizlikten uzak durma insanın düşünce sisteminde ve zevk dünyasında bazı köklere dayanmaktadır. Süslenmekten uzak durmak, ne nefsi sınırlama delili ne de dünyaya itina göstermeme alameti sayılır. Temizliğe önem vermemek ve dağınıklık başkalarının gözünde şahsın değerini düşürür ve düşmanın karalama ve hakaret dilini harekete geçirir. Bundan dolayı temiz bir şekilde giyinme Müslümanın en tabii ve sıradan işlerindendir.

Allah Teala Müslüman kadınlar için ziynetleri yasaklamamıştır. Ancak, ziynetlerden istifade eden Müslüman kadınların bunlarla böbürlenmesi, insanları tahrik etmesi ve süslerini toplumsal alanda göstermesi yasaklanmıştır. Müslümanlarla cehaletin arasına kalın bir perde çeken Allah Teala şunları buyurmaktadır: “İlk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın” (Ahzab Suresi 33)

Müslüman kadının hayat sınırlarını tayin edici desturlarıyla şunları buyurmaktadır: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar…” (Nur Suresi 31)

Arap kadınları, ayaklarına halhal denilen takıyı takar, başkaları pahalı bir halhala sahip olduklarını anlasınlar diye ayaklarını yere vururlardı. Ayet-i kerimeyle kadınların bu tür şeylere yeltenmeleri yasaklanmıştır. Şehid Mutahhari burada güzel bir yorum getirmektedir: “Bu emirden anlıyoruz ki erkeklerin dikkatlerini çeken her şey, keskin kokulu parfüm ve yüzü dikkat çekecek hale getirecek parlatmalar yasaklanmıştır. Kısaca kadın, toplumda namahrem erkeklerin dikkatlerini celbedecek ve onların tahriklerine sebep olacak hiçbir şey yapmamalıdır”

 Yine Nur Suresinin 31. Ayetinde şöyle buyurulmaktadır:ancak kendiliğinden görüneni hariç, süslerini açığa vurmasınlar…” Kadının ziyneti iki çeşittir. Biri elbise, sürme, yüzük, bilezik gibi açık olan ve takılması vacip olmayan ziynetlerdir. Diğer ziynet çeşidi ise gizlidir. Küpe ve gerdanlık gibi ziynetler açıkça gösterilmezse kimse tarafından görülemez. Bu tür ziynetleri örtmek farzdır.

Kur’an-ı Kerim yaşları geçmiş, evlilik durumları ortadan kalkmış yaşlılara bazı kolaylıklar getirmiştir. Ancak onların da erkeklerin dikkatlerini celbetme gibi davranış içinde bulunmaları yasaklanmıştır. “Kadınlardan evliliği ummayıp da oturmakta olan (yaşlı)lar, süslerini açığa vurmaksızın (dış) elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir sakınca yoktur. Yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır…” (Nur Suresi 60)

İslami örtüyle ilgili Allah’ın emrini açıklayan ve hicabın felsefesini ortaya koyan diğer bir ayeti kerime ise şu şekildedir: “Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü`minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Ahzab Suresi 59)

Hicabın korunmasıyla kadınlara eziyetten kurtulması sadece ahlaki bir tavsiye değil aynı zamanda İslami bir yükümlülüktür.

İslam Hangi Örtüyü Tavsiye Eder

Örtünün nasıllığı hakkında Müslüman alimler tarafından değişik görüşler ileri sürülmüştür. Müfessirlerin çoğu “cilbab”ı tarif ederken bunun çarşafa benzer bir örtü şekli olduğunu açıklarlar. İbn-i Abbas ve İbn-i Mesut’tan gelen rivayete göre burada kast edilen aba şeklindeki örtüdür. Öyleyse ayeti kerimede geçen cilbabtan kasıt bütün bedeni örtecek şekilde geniş bir elbisenin giyilmesidir.

İslami kaynaklara eğildiğimizde Müslüman kadınların iki tür örtü kullandıklarını görürüz. Bunlardan biri küçük örtü denilen, “humar” ve “mekneé” ismi verilen örtü şeklidir ki genellikle evlerde istifade edilirdi. Bir de dışarıda kullanılan büyük bir örtüleri bulunurdu. “Cilbab” olarak isimlendirilen bu örtüler “mekneé”den büyük ve “rida”dan biraz daha küçüktür. Bu örtülerin daha çok bugünkü çarşafa benzediğini, kadınların saçlarıyla birlikte bütün bedenini örttüğünü görüyoruz.

“Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü`minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle…” Ayeti kerime ile kadınların saçlarını, boyunlarını ve çehrelerini örtmeleri kinaye olarak belirtilmiştir. Örtülerini örten kadınların davranışlarına da İslami bir ölçü getirmeleri gerekir. Bedenini örttüğü halde davranışlarıyla kendilerini namahremlerin bakışlarından ve irtibatlarından uzak tutmayanların örtülerinin hiçbir anlamı yoktur. Örtüye büründükleri zaman hareketleri, tavırları ve attıkları adımlar tümüyle Müslüman kadına yakışır şekilde İslami ahlakla yoğurulmuş ve vakarla donatılmış olmalıdır. Kadının bedenini örttüğü örtü hareketleriyle orantılı olmalı, kötü bakışlıların ve kötü niyetlilerin bütün çabalarını yerle bir etmelidir.

Kadınların Örtünmesi Neden Zaruridir?

Hicap kadını kötülüklerden koruyan güçlü bir zırh gibidir. İslami örtüye bürünen bir kadın iffete riayet ederek vakar ile evinden çıktığı zaman fesat peşinden koşanların ve bozguncuların bütün zararlarından emin hale gelir. Av peşinde koşan hasta kalpliler, bu tür bayanlarla karşılaştıkları zaman avları için açık kapı bulamadıklarından çaresiz kalırlar.

Şehid Mutahhari konuyla ilgili şunları dile getirir: “İnsanın hareket ve sükuneti bazen bir dil halini alır. Bazen kadının giysisi, yolda yürümesi ve söz söylemesi anlamlar taşır. Dilsiz bir dille şöyle der “Bu harime hiç kimse el uzatamaz” Çünkü bu, hicaba bürünerek korunmuş, kale gibi muhkem hale gelmiştir…

 

Yazan: Meryem BAŞAK

 Yararlanılan Eserler;

Kur’an-ı Kerim

Hicap, Mutahhari

Et Tefsir’ul Kebir

Porsuman Dergisi

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir