• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...
28 Şubat'ın tesettür mağdurları: İade-i itibar istiyoruz
Google News'te Doğruhaber'e abone olun.  Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

28 Şubat, 1997 yılında Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçen, özellikle İslami kimlikli şahsiyetlerin "cadı avına" maruz kaldığı süreç olarak biliniyor.

28 Şubat sürecinde, öğretmenden imama, memurdan esnafa, işçiden aşçıya, siyasetçiden bürokrata kadar binlerce insan inançlarından dolayı zulme maruz kaldı. İnançları gereği Allah-u Teâlâ'nın farz kıldığı başörtüsünü taktıkları için 28 Şubat sürecinde mağdur olan Ayfer Kalender, Nurşen Gök, Semra Akdoğan ile Leyla Güngör, yaşadıkları zulüm ve hukuksuzluğu İLKHA'ya anlattı.

Karanlık bir dönemin sembolü haline gelen 28 Şubat post modern darbeyle "irtica" adı altında dindar ve muhafazakârlara yönelik sayısız baskın yapılıp neredeyse tüm dindarlar mağdur edildi.

"İstifa edelim diye çok uğraştılar"

28 Şubat sürecinde öğretmen olduğunu söyleyen Ayfer Kalender, "2000 yılında 8 buçuk yıllık öğretmendim. İlahiyatçıyım. O dönemde neler yaşadık inanın tam olarak anlatmak bile mümkün değil. Sıralamaya da hiç uyulmadan direk olarak bize verebilecek cezaları vermeye başladılar. Müdürümün şöyle çağırdığını hatırlıyorum; 'Ben sana ceza vereceğim ama nasıl yazacağımı bilemiyorum' demişti. Ben o günü hiç unutmuyorum. Ben de, 'Müdür Bey siz yazılı vermeyin ben size yazılı olarak cezamı getireyim ona bakarak bana ceza verin' dedim. Öyle bir ceza ile başladık. Maaştan kesme, uzaklaştırma. Yeni doğum yapmıştım ücretsiz izin vermediler. Kaymakamlığa çıktım, Kaymakam, 'Hoca Hanım sizin isminize ücretsiz izin vermiyorlar. İstifa etsinler diye uğraşıyorlar.' dedi. Ben de istifa etmeyeceğimi söylemiştim. Çocuğum çok küçük olduğu için beni açığa almalarını istedim. Beni açığa aldılar ama 3 ay sonra, çocuğum 9 aylıktı, bir kış günü yine çağırdılar; 'Hemen bir saat içerisinde geleceksin' dediler, gittim. Ulaşımı çok zor olan bir ilçeye sürdüler. Orada da epey bir zaman geçirdik." dedi.

Ayfer Kalender

Yaşadıklarından sonra Milli Eğitim'den Diyanet'e geçiş yaptığını belirten Kalender, "Diyanete geçiş yaptım. Benim şahsımda orada yaşadığım olay çok ilginçtir. Arkadaşlarımızın mağduriyetleri de öyle birbirinden farklı… Diyanete, kurumlar arası geçiş yaptım. Müftü beni çağırdı; 'Vali Bey beni aradı. Sizin cezalı olarak burada rahat çalışmanıza göz yummak istemiyorlarmış. Ankara'dan aramışlar." dedi. Beni başörtüsünden dolayı Diyanetten attılar. Böylesi mağduriyetler yaşadık. Bunları nasıl yaşadık. Ben de düşününce hayretler içerisinde kalıyorum. 'Neden bunu yapıyorsunuz?' diyeceğimiz hiçbir yerimiz yoktu." ifadelerini kullandı.

Nurşen Gök

"Hukuki mücadelede mahkemeler birer birer aleyhimize sonuçlandı"

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeniyken 2000 yılında başörtüyle çalışmaktan dolayı görevinden ihraç edildiğini söyleyen mağdurlardan Nurşen Gök, yaşadıklarını şu şekilde aktardı:

Bu süreç kıyafet yönetmenliği ihlali şeklinde geliştiği halde bunun yönetmenlikte cezası görevden ihraç olmadığı halde, bulunduğumuz kurumda, 'yaptığı ideolojik çalışmalarla kurumun sükûn ve huzurunu bozan maddesi gereği 125-A maddesi'nden ihraç edildim. Bu karar verilirken hiçbir şekilde yargıya müracaat edemedik. İdare tarafından bir mahkemede de yargılanmadık. Sadece tek müfettiş raporuna dayanarak bakanlık müsteşarının onayıyla cezamız uygulandı. 2000 yılından 2006 yılına kadar hak arama mücadelemize devam ettik. Hukuki mücadelede mahkemeler birer birer aleyhimize sonuçlandı. 2006 yılında çıkarılan sivil af yasasıyla görevimize döndük. Geçen yıllar memuriyetten sayıldı fakat arada geçirilen zararımız telefi edilmedi. Devletten bu özlük hakları dahil maaşlarımızın ek ders ücretlerinin telafi edilmesini tazmin edilmesini istiyoruz. Ben 1992 yılında göreve başlamışken benimle emsal olarak başlayan herhangi bir memur bugün hangi haklara sahipse, hangi kademelerdeyse özlük haklarını aldıysa aynı şekilde olması gerekir. Eşitlenmesini istiyoruz. Bu hakların alınması için de 60 yıl beklemek istemiyoruz. Çünkü bazı arkadaşlarımız ahirete irtihal etti. Bazılarımız birtakım rahatsızlıklar geçiriyor, yaşımız da ilerliyor. Biz adaletin yaşarken de tesis edilmesini istiyoruz. Bunu yetkililerden bekliyoruz.

Semra Akdoğan

"Bir suç işlemedik, iade-i itibar istiyoruz"

Anasınıfı öğretmeni olarak 28 Ekim 1997 yılında atandıktan bir ay sonra fişlendiğini aktaran Semra Akdoğan, "Göreve başlamamın üzerinden bir ay geçmeden hizmet içi eğitimde fişlenerek başımı açıp açmayacağım sorularak ilk işlemlere başladılar. Her ay soruşturma geçirdim. Verilebilecek bütün cezaları verdiler. Uyarı, kınama, aylıktan kesme ve en sonunda görevden uzaklaştırma, derken atıldım. Ocak 1999 yılında görevden atıldım. Bir suç işlememiştim, hainlik yapmamıştım. Sadece 'Allah'ın emridir.' diye başımı örtüğümü söylüyordum. Başörtüme siyasal simge denildi. Müslümanım… bu ülkede yaşıyorum, ben bu vatanın evladıyım Allah'ın emri gereği örtünüyorum diyerek her seferinde belirttim. Ama görevimden atıldım. Ben 2006 yılında geri dönmedim. Çünkü o zaman da ben suç işlemediğimi söylüyordum. O zaman da ortam yine çok sakin değildi. 2013 yılında görevime döndüm. Yine Ankara'nın ücra bir köşesindeydim ama mesleğime dönmüştüm." şeklinde konuştu.

"Haklarım için ne kadar belgelerimi bir araya getirip teslim ettiysem de her seferinde kaybolduğu söyleniyordu"

Özlük hakları için hukuki mücadele sürecinde 15 Temmuz öncesi topladığı belgelerin kurumlarda hep kaybolduğunu belirten Akdoğan, "Memuriyette geçen süre için haklarımı ararken sürekli belgelerim kayboldu. 15 Temmuz'da FETÖ ayağı ortaya çıktı. Elimi nereye atsam belgelerim kayboluyor ve tekrar isteniyordu. İl Milli Eğitim Müdürlüğünde belgelerimi tamamlıyordum, tekrar bozuluyordu. 3 seneye yakın uğraştım. Şu anda yine boşluklar var. Şu anda tam olarak mağduriyetlerimiz giderilmedi. Yaşamayan insanlar bu mağduriyetlerimize çoğu zaman inanmak istemiyorlar. Biz bu mağduriyetleri yaşadık ve ancak yaşayan bilir. Mağduriyetimiz bir türlü bitmedi. Biz hiçbir yere zarar vermedik sadece imanî duruşumuzu sergiledik. Şu anda öğretmenlik yapıyorum. 2 çocuğum daha oldu. Öğrencilerimle uzaktan eğitimde bile buluşabilmek beni çok mutlu ediyor. Şu anda faal olarak çalışıyorum. Eksik olan haklarımın giderilmesini istiyorum. Bir suç işlemedik, iade-i itibar istiyoruz. Haklarımızın tanzim zararlarımızın giderilmesini istiyoruz. 14 yıl sonra ben göreve döndüm ve şu anda hale haklarımızda eksiklikler var." dedi.

Leyla Güngör

"İmam Hatip gibi bir okulda Kur'an-ı Kerim, Tefsir ve Hadis derslerine başörtülü olarak girdiğim için soruşturmalara maruz kaldım"

Şu anda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak görev yaptığını belirten 28 Şubat mağdurlarından Leyla Güngör, "28 Şubat döneminde öğretmendim. İmam Hatipte meslek dersi öğretmeni olarak çalışıyordum. Başörtümden dolayı imam hatip gibi bir okulda Kur'an-ı Kerim, Tefsir ve Hadis derslerine girerken başörtülü olmam sebebiyle soruşturmalar başladı. Soruşturmalar sonucu ihraç edildim. 2006 yılında çıkarılan sicil affı sebebiyle 2008 yılında mesleğime yeniden döndüm. Sicil affı ifadesine üzülüyorum. Bütün mağdurlar gibi biz suç işlemedik. Devlete karşı hiçbir suç işlemedik. Ben sadece Van'a devletin öğretmeni olarak gitmişim. Orada devletin müfredatına göre dersler veriyorum. Hiçbir gayri yasal işim yok. Herhangi bir örgüt ile bağlantım yok. Sadece ve sadece başörtülü olmam sebebiyle 28 Şubat ile başlayıp ihraç tarihi olan 2001 Nisan ayına kadar soruşturmalar ve sözlü ifadeler sebebiyle bir sürü baskı uygulandı. O dönemi hatırlamak istemiyorum. Çok büyük travma yaşadık. İade-i itibar istiyoruz. Devletin büyüklerinden istirhamımız, 'O dönemde size böyle bir yanlışlık yapıldı. Siz suçlu değilsiniz. Siz inancınızı gereğini yaptınız. Sadece bir vatandaştınız. Bunlar size haksız bir şekilde yapıldı. Biz devlet olarak sizden özür diliyoruz.' densin. Hiç olmazsa bunu istiyoruz." şeklinde konuştu. (İLKHA)











Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Bu haberler de ilginizi çekebilir