• DOLAR 32.588
  • EURO 34.916
  • ALTIN 2439.192
  • ...
Allah`ın yardımını unutmayalım Bilal!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Bahara yakın gelen mektuplarda nedense bahar kokusunu, toprak, ağaç ve ekin kokusunu alıyorum Bilal, sen de alıyor musun? Ya da sen böyle bir ihtiyaç hissediyor musun? Mesela gülün, dikenin, yaprağın, kırdaki bitkinin kokusu geliyor mu sana? Hani, dağlardan aşağılara doğru şarıl şarıl akan sular, çağıldayarak yol açan nehirler ve cıvıldaşarak uçuşan kuşların çıkardığı o muazzam sesler var ya, onlar geliyor mu sana, hoş oluyor mu duyguların onları hissettiğinde? Peki, sen yollara düşmüş İslam güllerini görebiliyor musun, Kur’an bülbülleri ve vahyin kahraman davetçilerinin ayaklarının bastığı yerlerdeki silinmez izleri fark edebiliyor musun? Bahar yaklaştığında, bu duyguları yaşıyoruz uzaklarda. Bahara yakın gelen nurani mektuplarınızdan bu kokuları alıyoruz her defasında. Ve işte aldığım son mektubun da bunlardan biri idi. Şükren!

Aziz kardeşim!

Ocakla şubat tekaüd oldukları halde, bakıyorum, sen hala oralardasın. Hala o aylarda yaşadığımız hadiselere takılısın. O hareketli ve heyecanlı gelişmeleri mektubunun merkezine koyup bir güzel değerlendirmeye almışsın. Tunus, Mısır başta olmak üzere halkı Müslüman olan ülkelerdeki hadiseler seni sevindirmiş, bizim ülkemizde Müslümanlara yapılan baskı ve operasyonlar ise seni üzmüştür, bunlara dikkat çekmişsin. Müslümanlar etrafında kopartılan fitne-fesad fırtınaları ve beraberindeki iftira kampanyaları seni bir hayli müteessir etmiştir, müşahede ettim. Doğru. Üzüntüyü hak edecek kadar doğrudur tavrın ama iki gözüm, hakk-batıl mücadelesinin değişmez kurallarından biridir bu şahid olduklarımız, biliyorsun… Ardından gözaltına alınan, tutuklanan, mağdur ve muhacir olan Müslümanlara sözü getirip, tüm bu zulümlere karşı insanlardan bir kısmına ve özellikle İslami olarak bilinen çevrelere dokunmuş, duyarsızlıklarına, zulme karşı sessiz kalışlarına adeta isyan etmişsin. (Kur’an kıssalarına bir de şimdi bak, özellikle İsrailoğullarını anlatan kısımlara…) Müslümanlar söz konusu olduğunda diyorsun, çok değişik kutuplarda görünmelerine rağmen birçok çevrenin nasıl da bir noktada buluşup aynı havuzdan lağım içtiklerini hayretler içinde kalarak, uzun uzun hikâye etmişsin. Halkımızın bazı kesimlerinde de aslında bir korku ve bir ürkeklik var, çok iyi bildiği gerçeğe karşı kulaksızları oynamayı kendi faydasına olacağını varsayıyor ve diğer bir kısmında ise akıl almaz bir uyuşukluk ve avallık var, böyle diyorsun. Yani hâsılı, aziz kardeşim, mektubun dolu dolu, ocakla şubatın raporu gibi bir şey. Son sözün: işte böyle! Söz sende, dinliyorum şimdi… demiş ve noktayı koymuşsun.

Heyecanın dorukta, sevindim. Ama hele bir soluklan, evvela halimize iyicene bir şükredelim, değil mi? Sonra seninle hem fikir olduğumuz o tespitimizi yapalım. Daha sonra da arzu ettiğin şekilde sohbetimize dönelim. Kabul mü? Kabul.! Hadi öyle ise!..

Bir kere dost-düşman teslim etmiştir ki Müslümanlar olarak bugün varmış bulunduğumuz nokta, dünün durumlarıyla kıyaslanamayacak kadar iyi ve ileri bir nokta, doğru ve isabetli bir yerdir. Son zamanlardaki gelişmeler de varılmış olan menzilin tercümanı oldu bir şekilde. Lillahilhamd, iyi bir yerdeyiz yani. Hem imani mesuliyet, şuur, idrak, tecrübe ve bilinç planında hem de hayırlı hizmetler olarak tanımlayacağımız salih amel planında… Böyle. Yani çok yönlü ve geniş bir faaliyet alanı içinde olduğumuz ve artık daha ağır bir “mesuliyetler ağı” ile karşı karşıya bulunduğumuz gün gibi ortada, aşikârdır. Bunu görmek ve ona göre pozisyon almak, hazırlık yapmak ve donanımlı olmak lazımdır. Dolayısıyla bu bir yandan bütün şubeleriyle şükretmeyi diğer yandan ise daha çok çalışmayı gerektirmektedir.

Belirtmiş olayım ki, özellikle sizin oralardaki hizmetler göz dolduruyor; kalbi imanla atan Müminlerin aşk, heyecan ve gayrete gelmelerine vesile oluyor. Rabbimizin, kelamıyla işaret buyurduğu gibi ehl-i iman ve ehl-i hamiyet için hakikaten sadra şifa oluyor. Biçare ve ümitsizlik girdabında git-gel yapan Müslümanlar için de cesaret, hareket ve istikrar bulmalarına güzel bir va’z u nasihat ve canlandırıcı bir örnek oluyor…

Unutuyoruz belki ama aziz kardeş, bu hizmetlerin keyfiyet kazanması öyle kendiliğinden olmuyor. Hareket ettiricisi, yönlendiricisi, koruyucusu, istikamet üzeri sabit kılıcısı ve en nihayet bereketlendiricisi vardır. Yoksa kurtların hükümran olduğu şu bulanık vadide tüm bu iyi şeylerin keyfiyet kazanması bir yana, ayakta durması bile başlı başına maharet isteyen, olağanüstü gayretler ve planlar isteyen bir meseledir. Bu yüzden rabbimizin yardımını daima hatırda tutmamız ve bir an olsun dahi ondan gafil olmamamız lazım. Her yer ve her zamanda bunu birbirimize hatırlatmamız lazım. Her yer ve her zamanda bunu birbirimize hatırlatmamız, ciddi vazifelerimizden biri olmalı. Bu hatırlatmanın bir plan ve programı olmalıdır. Kur’an’dan, Hadisten, önceki nesillerin tecrübelerinden iyi biliyoruz ki, Allah (cc)’ın yardımından gafil olma hali azaba, gazaba ve ıslahı zor helaketlere sebeptir. Hizmetin bundan sonraki çekici motoru, fedakâr Müslümanların ortaya koydukları cehd ve gayretlerdir. Rabbani adet böyle işliyor. Ve Rabbimiz, davasını salih ve muttaki kulları eliyle yüceltmeyi murad etmektedir. Ve Mustazafları yeryüzüne varis kılmayı programlamış bulunmaktadır. Öyle ise, hatırımızdan çıkarmamamız gerekir ki, intizarında bulunduğumuz ilahi nusret, Müslümanların elbirliği ile sergileyecekleri ihlâslı amellere bağlı olarak tezahür edecektir. Tecelliyat, Müminlerin amellerine bağlanılmıştır yani. Dolayısıyla ilahi inayet ile yapacağımız salih eylemler, hizmetin keyfiyet kazanmasındaki asli amillerdir. Diğer gelişmeler ise, takviye edici olurlar inşallah.

Biz, Allah (cc)’ın rızasına ve Onun inayetine hakkıyla güvenip bağlandıktan ve bu dairede mesuliyetlerimizi titizlikle ifa ettikten sonra, gayrısının ne dediğine, ne yaptığına bakmayız, işimize bakar ve “Allah!” deriz, o kadar…

Şunu da ilan etmekten çekinmemeliyiz, değil mi? Mesela, bütün söylentilerin aksine, Müslümanların büyük bedeller ödeyerek öncülük ettiği İslami hizmetlerin halkın gönlüne su serptiğini ve yüreğini serinlettiğini hepimiz biliyoruz. Bahusus bölgede dengelere nasıl tesir ettiğini ve İslam düşmanlarının sinsi hesaplarını nasıl karıştırdığını, alt üst ettiğini, bilmeyen kalmadı gibi. Kürdüyle, Türküyle bilumum laik Kemalistler ve onların artçı uzantıları bir kez daha İslam güneşinin bu mazlum halkın gönlünü ısıtmasından, fethetmesinden duydukları korku ile kâbuslar içinde bocalamaktadırlar. Gerçekten İslam’ın etkili mesajı sabah ezanı gibi halkımızın kulağına ve gönlüne ulaşmakta, onları bir zamandır düşmüş oldukları gaflet uykusundan uyandırmakta ve kendi asli değerlerine dönmelerine yardımcı olmaktadır. Yakın tarih açısından söylemiş olayım ki, bir asır geldi geçti, halkımız, Müslümanların yürüttüğü hizmet programına benzer bir programı daha görmemiş, şahid olmamış ve haklı olarak hep intizarında olmuştur. Gelince de haklı olarak ilgi göstermiş, teveccüh göstermiş ve icabet etmiştir. Bundan daha doğal ne olabilir ki! Ama gel bunu kalbi kaskatılaşmış olanlara anlat. Sana göre: inkârlarından dolayı İslam’a düşmanlık besleyenler;

-  Kalplerinde her türlüsünden nifak ağacını büyütenler,

-  Yüreklerini ve ruhlarını maraz şurubuyla sulayanlar,

-  Kıskanç ve hain gözlü olanlar ve çekemeyenler,

-  Dünyevi menfaatleri tehlikeye düşenler,

-  Koltukları sallananlar,

- İyi amellerini kötü amellerine karıştıranların, tüm bu olanlara karşı gösterecekleri tepki ne olabilir? Tabiatıyla sıkıntıya düşecekler ve tıynetleri icabı rahatsız olacaklar. Anlıyor musun, biz, bazılarının rahatına çomak sokuyormuşuz. Dolayısıyla durmayacaklar. Rahatsızlıklarını örgütlü ve organizeli kalıplara dökecekler. Gerilerinde İslam’ın “İ”siyle ifrit ve iblis olan bir devlet mekanizması, önlerinde ise kendilerine sırf bu iş için amade kılınan çok geniş imkânlar… Ve daha sonra da İslam’a ve Müslümanlara gelsin hücumlar, gelsin iftiralar, gelsin yalan ve karalamalar…

Hâlbuki Allah (cc), İslam düşmanları istemese de, kahr olup kendilerini harab ve helak etseler de, Nur’unu tamamlayacaktır. Allah (cc) nurunu tamamlayacaktır, yeter ki biz o nurun nuranilerinden olabilmek için gecemizi gündüzümüze katabilelim. Ve sadece “Allah!” diyelim.

Bir başka mektupta sohbete devam…

Muhabbetlerimle kardeşim Allah’a emanet ol! Kardeşin…

M.MEHDİ GÜL - İnzardergisi / Haziran- 2011

Bu haberler de ilginizi çekebilir