• DOLAR 32.369
  • EURO 34.964
  • ALTIN 2325.646
  • ...
Zahmetsiz Kazanılan Nimet; Zaman
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Âlemlerin Rabbine hamd olsun. Resul-i Kibriya’ya ve salih kullara salât ve selam olsun…

Miladi olarak bir yılı daha geride bıraktık. 365 sayfalık bir takvimin daha, ilk yapraklarını koparmaya başladık. İlk yaprak ile son yaprak arası ne de çabuk geçiyor. İnsanların birçoğuna bir yıllık zamanın nasıl geçtiği sorulduğunda, yüzde doksan dokuzunun vereceği cevap; “Nasıl geçtiğini anlamadım” olacaktır.

Ahir zamanın özelliği midir bilmem ama günler saat gibi, haftalar gün gibi, aylar hafta gibi ve yıllar da ay gibi hızla akıp gitmektedir. Bu zaman selini durdurmak mümkün değildir. Dünya hep aynı yöne doğru dönüyor ve zaman akıp gidiyor. Her geçen an ya lehimizedir ya da aleyhimize. Herkes ve her şey için takdir edilmiş bir ömür çizgisi vardır. O çizginin sonuna gelindiğinde ise hiçbir pişmanlık fayda vermeyecektir. Resulullah Efendimiz (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet olunur:

“Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” Ashabı Kiram; “Onun pişmanlığı nedir ya Resulullah?” diye sordular. Efendimiz (s.a.v);

“Muhsin bir kişi ise; bu halini daha fazla arttırmamış olduğuna, kötülük eden bir kişi ise; o kötülükten vazgeçmemiş olduğuna pişman olacaktır.” (Tirmizi, Zühd)

Hakikat, Resulullah (a.s)’ın haber verdiği şey olduğuna göre, akıllı insana düşen, bu pişmanlığı bildikten sonra, ona düşmemek için yollar aramaktır. Yüce Allah (c.c), kullarına sayısız nimetler vermiştir.

“Nihayet o gün (dünyada faydalandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekasür / 8) Ayeti kerimesi ile nimetlerin değer ve kıymetlerini bilmeleri konusunda da kullarını uyarıyor. Dünya nimetlerinin birçoğu için çalışmak, yorulmak ve maddi harcamalar yapmak zorundadır insanoğlu. Ve bu şekilde elde edilen nimetleri kullanırken biraz daha dikkatli davranabiliyor insan. Ancak, zahmetsizce ve tabiri caizse bedavadan kendisine sunulan öyle bir nimet vardır ki; birçoğumuz bu konuda gaflet içerisindeyiz. Bu nimet zamandır, ona bağlı olarak ömürdür. Allah’ın Elçisi (s.a.v), ne güzel ifade etmiştir bunu:

“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır; sıhhat ve boş vakit.”

Boş ve anlamsız o kadar çok şeyle tüketiyoruz ki zamanı, an gelir kendimiz bile şaşarız bu halimize. Oysaki Rabbimiz (c.c);

“Asra (zamana) and olsun ki insan ziyan içerisindedir. Ancak inanıp salih amaller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır” (Asr / 1-3) buyurarak, zamanın önemine vurgu yapmıştır. Zamanı iman, amel ve tavsiyeler ile geçirmek gerektiğini hatırlatmıştır kullarına.

“Onlar, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler” (Mü’minun / 3) ayeti kerimesi ile ”…Boş söz ve işlere rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler” (Furkan / 72) ayeti kerimesi; müminlerin Kur’an-ı Kerim’deki özelliklerinden sadece birini anlatmaktadır.

Boş söz ve işler, insanın dünya ve ahiret hayatına her hangi bir faydası olmayan söz ve işlerdir. Efendimiz (s.a.v), Hafsa Validemizin şahsında tüm ümmetine şu ikazda bulunmuştur:

“Ya Hafsa! Çok konuşmaktan sakın. Allah’ın zikri dışındaki çok konuşmalar kalbi öldürür. Fakat Allah’ı çokça zikret. Çünkü bu, kalbi diriltir.”

İnsanoğlunun yüzü hep ileriye dönüktür. Planları hep gelecek içindir. Dün, kârıyla zararıyla geçmiştir. Yarına çıkıp çıkmayacağımız gayb bilgisidir. Elimizde olan an, içinde yaşadığımız andır. Onun için gelecek ile ilgili planlar kurarken bu andan başlayarak uygulamaya koymalıyız. Oysaki bizler, önemli işleri hep sonraya bırakmayı tercih ediyoruz. Şu anda yapabiliyorken, birçok hayrı ve iyiliği yarınlara erteliyoruz. Ve o yarınlar geldiğinde, kendi meşguliyetlerini de beraberlerinde getirdiklerinden, daha sonraki yarınlara kalıyor yapacaklarımız. Öyle bir an gelir ki, artık yarını yoktur. Onun için şu anda yapılması gereken iş, şimdi yapılmaz ise daha sonra yapılma olasılığı çok düşüktür. Rabbimiz şöyle ikazda bulunuyor bizlere;

“Her hangi birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka versem ve salihlerden olsam’ demeden önce, size verdiğimiz rızıktan infak edin.” (Münafikun / 10) Ölüm anı hiç kimse için ne öne alınır ne de geriye bırakılır. Hiç kimse ecel zamanını bilmediğine göre, işleri daha fazla ertelemeden hemen yapmaya başlamak gerekir.

Zamanlarının kıymetini bilmeden hoyratça boşa harcayanların feryat ve figan edecekleri ancak, bu feryatlarının geri çevrileceğini Kur’an-ı Kerim şöyle seriyor gözler önüne:

“Onlar orada imdat istemek için; ‘Ey Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkarıp dünyaya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, salih ameller yapalım!’ Diye feryat ederler. Allah-u Teâlâ onlara şöyle buyurur: Biz size, düşünüp ibret alacak ve hakikati görecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size peygamber de gelip ikaz etti. Öyleyse tadın azabı! Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.” (Fatır / 37)

Ömrü ne kadar takdir edilmiş olursa olsun herkes için, hakikati görebilecek kadar bir zaman verilmiştir. Bu zamanı değerlendirip değerlendirememek insanın sorumluluğudur.

“Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız” tavsiyesinde bulunan Resulullah (s.a.v), zamanı ve diğer nimetleri ona göre kullanma uyarısında bulunuyor. Zamanı ebedi hayata sermaye olacak şeylerle geçirmek gerekir. “Cennet halkı, başka şeye değil, dünyada Allah’ı zikretmeksizin geçirdikleri anlara hasret ve pişmanlık duyacaklardır” buyrulur. Cennette iken bile böyle bir pişmanlık duyulacaksa, cehennemliklerin pişmanlığı nice olur!

Nerelerde tüketiyoruz zamanı? Ülkemizde zamanın en çok boşa geçirildiği yer, televizyon başındadır. İnsanların birçoğu, günlük en az 4-5 saatlerini öldürüyorlar televizyon karşısında. En asgari bir dizi seyredecek kadar zaman geçiriliyor. Yapılan araştırmalar, cep telefonları ile konuşmada ve mesajlaşmada dünya birincileri arasında olduğumuzu gösterirken; kitap okumada ise dünya ülkeleri arasında en sonlarda olduğumuz yönündedir. İzlenenlerin, konuşulanların büyük çoğunluğunun dünya ve ahiret hayatımıza faydası olmayan, bilakis zararı olan şeyler olduğunu düşünürsek, bize verilen ömür sermayesini nasıl hoyratça harcadığımızı daha iyi anlarız.

Geçirdiğimiz vakitlerin hangilerinin boş ve faydasız, hangilerinin faydalı olduğu ise kitap ve sünnette belirtilmiştir. Öyle bir dinin mensuplarıyız ki, hayatın her alanının plan ve programını vermiştir bize. Bizler ümmetler içerisinden çıkarılmış mutedil bir ümmetiz. İfrata ve tefrite kaçmadan itidal üzere hareket etmeliyiz. Onun için zamanın tümünü sadece dünya hayatının iaşesi için harcamak nasıl ki doğru değilse, dünyadan tamamen yüz çevirip, sadece ahiret için uğraşmak da Allah ve Resulü’ nün rızası dışındadır.

“İslam’da ruhbanlık yoktur” buyurur Allah’ın Elçisi. Kendilerine dünya nimetlerinin bazısını yasaklayan üç sahabesinin haberi kendisine ulaşınca, “Bu benim sünnetim değildir” diyerek, dünya nimetlerinden istifade ederken de, Allah’ın rızasının kazanılabileceğini belirmiştir.

Helal dairesi haramlardan çok daha geniştir. Rabbimiz bu dünyayı gerçekten de çok güzel yaratmıştır ve kullarının istifadesine sunmuştur. Tek istediği ise kendi rızası doğrultusunda kullanmalarıdır. Sünnetullahın gereği olarak, bu dünya hayatını devam ettirebilmek için, yapılması gerekenleri yapmalı insan. Ancak rızkını ararken Rabbini anmayı ihmal etmemeli, Rabbini anarken de, çoluk çocuğunun rızkını temin etmeyi ihmal etmemelidir. Bu dengeyi sağlayabilirse kul, her geçen saniyesi kendi için sevap ve mükâfatın yazıldığı an olur. Ailesiyle geçirdiği zamandan, işine gidip gelirken yürüdüğü anlardan, yediği yemekten ve hatta uyuduğu vakitlerden bile mükâfatlandırılır kul.

“Bir işi bitirince, hemen başka bir işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yönel, (O’na yaklaş)!” (İnşirah / 7-8) ayeti kerimeleri, zamanı değerlendirmenin en güzel yolunu gösterir.

Dünya dönüyor zaman geçiyor, her geçen an hesabımızdan düşüyor. Rabbimiz, vakitlerinin kıymetini bilenlerden eylesin bizleri. Selam ve dua ile.

Rana Çeçen / Nisanur Dergisi – Ocak 2013

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir