• DOLAR 32.625
  • EURO 35.27
  • ALTIN 2501.828
  • ...
İran Kendi Mimarından Uzaklaşıyor mu?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Kuşkusuz bugün Emperyalist güçlerin başı olan Amerika ve avanesi, İslam ile mücadelede en büyük rolü üstlenmeye devam etmektedirler. Dolayısıyla İmamın “Büyük Şeytan Amerika” nitelemesi Amerika ile bütünleşmiş “İslamcı” etiketli bazı kesimlerin anti propagandalarına rağmen geçerliliğini korumaktadır. Emperyalizmin “ğarbiyye” kısmını Amerika ve Avrupa oluştururken, “şarkiyye” bölümünü Sovyetler Birliği ve Çin’in başını çektiği komünist blok oluşturmaktaydı. Sovyetler Birliği dağıldı, ancak bu blok dağılmadı, yerine Rusya geldi. İdeolojileri değişmiş olsa bile emperyalist düşünceleri değişmedi. İran zamanla bu blok ile uzlaşmaya girdi. Neden doğu bloku ile uzlaşmaya gidilip batı bloku ile savaşa devam edildi?
Malumunuz üzere kapitalist ve emperyalist “ğarbiyye” blokunun İslam ile düşmanlığı bin yıldır süregelmektedir. Bunlar haçlı savaşlarıyla İslam dünyasına akınlar düzenlemiş ve eline geçirdiği yerlerde en vahşi mezalimlere imza atmıştır. Sonrasında Osmanlının fetihleriyle sıkışmış olan Avrupa ülkelerinin Amerika kıtasını keşfetmesiyle “Amerika” isimli birveled-i zina meydana gelmiştir. Derken bu veled emperyalist batı blokun liderliğine geçerek en büyük şeytan olmuştur. İşin bu kısmına kadar İslami düşünce aşısından ‘la ğarbiyye’ sloganı çok isabetli bir tutumdur. Peki, sloganın diğer parçası olan ‘la Şarkiyye’ kısmına ne oldu?

Şark emperyalizmini oluşturan komünist blok 20.yy ortalarında Amerika ve Avrupa emperyalizmine karşı tepki olarak gelişmiştir. Bu blok, emperyalizmin mimarı olan batı emperyalizminin mağduru sıfatıyla arayışı, komünist blok olarak gelişmekte bulmuş ve süreç ilerledikçe güç kazanmıştır. Ancak zamanla kendisi de emperyalist emellere bürünerek Batı emperyalizminin henüz ulaşamadığı Asya ve Uzak Doğu’da yer alan İslam topraklarını sömürmekle büyümüşlerdir. Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı katliamlar, Rusya’nın Kafkasya’dan İslam’ı silmek için bir asırdan fazladır sürdürdüğü savaş bu emperyalist emellerine hizmet etmektedir.

Şimdi iki emperyalist müttefik olan Batı ve Doğu bloğundan birini düşman sayıp diğeri ile stratejik ittifak kurmak ne kadar doğrudur? Devletin bekası söz konusu olduğunda bu ortaklıkların sınırı nereye kadardır?

İranlılar rahat yaşasın diye kurdukları stratejik anlaşmaları bahane ederek Çeçenistan’da yok olmaları an meselesi olan kahraman mücahidlerin İran’ın müttefiki Ruslar eliyle imha edilmelerine ve ırzlarının payimal edilmesi karşısında İran’ın üç maymunları oynaması, yine Doğu Türkistan’da İran’ın teknolojik ortağı olan Çin’in eliyle tecavüz, kıyım ve asimilasyona sessiz kalması doğru mudur?

Dikkat edilirse buralarda yaşanan katliam, asimilasyon ve tecavüzler İslam dünyasında yeterli yankıyı uyandıramamaktadır. Bunun bir sebebi, İran İslam Cumhuriyeti’nin bu ülkelerle olan ittifakının doğurduğu mahcubiyettir.

Elbette İran İslam Cumhuriyeti bir devlet olarak varlığını koruma hakkına sahiptir. Bu anlamda kendi bekası adına yaptıklarını doğru bulmak mümkündür. Ancak bunların İslam adına doğru olduğunu belirtmek mümkün değildir. Şurası unutulmamalıdır ki İran’ın bu anlaşmalarında Hudeybiye Anlaşması esnasında koruma talebiyle gelen Ebu Cendel meselesinde olduğu gibi Müslümanların kabul edilmemesi şartı yoktur. Dolayısıyla bazı Müslümanların öne sürdüğü gibi karşılıklı ahidlere uyma zorunluluğu ilkesi bu konuda geçerli değildir. İran, pekala dünyanın her yerindeki mazlum ve mustazaflar adına İslami ve insani sorumluluğunu yerine getirebilir. Bunu yapmamakla beraber Suriye meselesinde olduğu gibi birçok yerde neredeyse yerin yarılıp göğün parçalanacağı zulümlere sessiz kalması, hatta arka planda işin içinde yer alması, İslami değerlerle bağdaşmaz. Bu bağlamda İran’a toz kondurmamayı bir görev addeden bazı samimi Müslümanlar şunu unutmamalılar, peygamberler hariç herkes hata edebilir. Ve devletler de bir insan gibi doğar, büyür ve ölürler. Bu süreçte doğru yanlış, her çeşit davranışları olur. Belki bazısının hatası diğerlerinden daha azdır denebilir. Ama hatasızlık nisbet ederek her türlü davranışında yanında yer almak aşkın gözleri köreltmesinden başka bir şey değildir. Hz. Aişe, Hz. Zübeyr, Hz. Talha gibi seçkin sahabelerin Hz. Ali ile savaşmak suretiyle yaptıkları siyasi hatalarını eleştirmekten korkmayan bu Müslümanlar, İran’ı eleştirmeyi ‘kırmızıçizgi’ sayarak neredeyse İslam dışına çıkmakla eşdeğer görmektedirler.

Hâlbuki tevhidi düşünen bir Müslüman, Kur’an ve Sünnet’ten başka hiçbir şeyi hatasız kabul edemez ve kör bir aşkla bağlanamaz. Aksi takdirde fikir özgürlüğünü kaybeder, taassupkâr olur, daha ilerisinde yobazlaşır. Bugün İslam coğrafyasındaki mâbedlerde, makberlerde ve ez cümle mukaddes mekânlarda patlayan bombaların tetikleyicisi olan unsurlardan biri de bu hastalıktır. Öyleyse muvahhid Müslümanlar, bir İslam ülkesini korumak ve kollamak görevini yerine getirirken İslami değerlere uygun şekilde doğruya doğru eğriye eğri diyebilmelidir. Tam da bu noktada kabullenilmesi zor olsa da İran, otuz yıldır bir Filistin trajedisinin yaşandığı Suriye konusunda sürecin başından beri yanlış bir politika ile yola çıkmıştır. Devamında hatasını ıslah yerine, ısrarcı davranarak yıllar yılı İslam İnkılabı sevdalılarının gönüllerindeki yerinin sarsılmasına ve üzüntüye sebep olmuştur. Bunun için zaman kaybetmeden İmam’ın “ la şarkiyye la ğarbiye İslamiyye islamiyye” yoluna geri dönmesi beklenmektedir.

Tüm bunlara rağmen şunu vurgulamak gerekir ki yazının muhtevası yanlış yorumlanarak İran’ın her haliyle hatalı olduğu yönünde bir ard niyete kapılma hatasına düşülmemelidir. Bu çerçevede İran, var olan tek İslam Cumhuriyeti’dir. Bu yüzden İran’ın İsrail ile Amerika karşısındaki cihadında desteklenmesi bütün dünyadaki Müslümanlar için İslami sorumluluğun bir gereği olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Rabbim ayaklarımızı sıdk ve iman üzere sabit kılsın! Amin…

İbrahim SADUNOĞLU / doğruhaber
 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir