Toplumun gözünde aydın, bilge, mucit vb. nitelikli sıfatlara sahip olan bu tarz kişiler insanlık tarihinin aydınlanması bakımından önemli buluşlara imza atmış olabilirler. Örneğin, Edison’un ampulü icat etmesi fani olan dünya hayatını birçok yönden aydınlatmış olabilir. Fakat kendisinin ebedî ve bakî olan ahiret hayatını aydınlatmayacaktır. Aynı şekilde Graham Bell’in telefonu icat edişi, insanların iletişimlerini daha rahat bir şekilde yapabilmeleri bakımından elbette önemlidir. Fakat kâinatın yegâne sahibi olan Allah ile kendisi arasında bir iletişim sağlayamadığı için, bu icadı, ahireti açısından kendisine bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü bu tarz kişiler, Allahın el-Âlim isminin tecellisine sahip olmalarına rağmen; yaptıkları icatlar veya buluşlar kendilerini gerçek anlamda Allah-u Teâlâ’ya ulaştırmamıştır.

Mutluluğun, güvenin ve huzurun yegâne kaynağı olan İslamî bir hayata, dolayısıyla hakikate ulaşmak, ancak Allah’ı, İslam’ı, imanı tanımakla, bilmekle, sevmekle mümkün olur. Çünkü tanımadığımız şeyi sevmeyiz, sevmediğimiz şeye inanmayız, yani iman etmeyiz. Onun için tanımak, sevmek ve iman etmek için bilmek ve öğrenmek lazım.

Dolayısıyla gerçek hakikate, Rabb’in ayetlerini okudukça titreyen, Rabbini tanıdıkça seven, sevdikçe sevilen, davanın hak, Hakk’ın mutlak olduğuna inanan, inandığı gibi yaşayan, yaşadığı gibi inanmayan, mu’min ve mu’mine Müslümanlar ancak ulaşır.

Hüseyin Oğuz / Kocaeli - Yaş: 21