• DOLAR 32.319
  • EURO 35.121
  • ALTIN 2295.429
  • ...
 Vefa Düeti: Yusuflar ve Biz
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Bu hafta gazeteyi karıştırırken gözüme “Hüso ile Nazé” isimli yazı takıldı. Sait Burak abimizin kaleminden çıkmıştı. Bir solukta okudum, okumakla kalmadım adeta içtim... Böyle ince ruhlu ağabeylerimizin varlığına şahid olduğum ve onlardan istifade ettiğim için hamdettim...

Evet, Yusuf olmak zor ve güzeldir. Ama “Yusuf kalmak” çok daha zor ve çok daha güzeldir elbette...

Hz.Yusuf aleyhisselam, zindana girdiğinde hükümdar dahil herkes çok üzülmüştü. Ve çıktığında da birçokları sevinmiş, Mısır’a hükümdar etmişlerdi... Çünkü o girdiğinde de Yusuf’tu, çıktığında da...

Hatta zindandayken dışarı çıkan bir mahkuma “Beni efendinin yanında an, (umulur ki beni çıkarır)” (Yusuf, 42) dediği için birkaç sene daha zindanda kaldı. Çünkü Onun Yusuf kalması gerekiyordu. Başkalarına değil, Rabbine güvenmesi ve O’nun takdirine rıza göstermesi gerekiyordu. Nitekim Allah Onu birkaç sene daha zindanda tutarak Yusuf kalmasını sağladı...

Ben birçok abimizin Yusuf kalm
ak için cehd ve gayret içinde olduklarına yürekten inanıyorum. Ki Hüso ile Nazé yazısı buna delildir.
Bir nokta daha var ki o da şudur:

Bu yazıyı okurken eyvahlar etmemek mümkün değil. Kendisi çektiği acılar karşısında bir özeleştiri mahiyetinde kendisine ve diğer çiledaşlarına “vefa nasihati” yaparken “peki ya biz?” dedim.

Her Yusuf bir fedaidir. En kutsal varlığını, hürriyetini Din-i İslam ve milletin selameti uğruna feda etmişlerdir. Söyleyin şimdi, vefayı en çok sırtlaması gereken biz miyiz (dışarıdakiler), yoksa onlar mı?

Asıl vefa, nanköre değil hak edene yapılandır ve bu durumda “vefa düeti” yani karşılıklı vefa söz konusudur. Onlar vazifelerini en güzel bir şekilde yaptılar, yapıyorlar. Hala fedakar ve cömertler... Kalp sevmekten yorulmadığı gibi, fedakarlıktan da yorulmaz elbette, ilahi aşkı kuşananlar için... O yüzden onlar her gün feda oluyorlar, bizler için... Bu durumda önce ve en çok vefalı olmaları gereken feda olan mı, olunan mıdır?

Tabi ki, bizleriz...

Dert İslam derdi, tasa o, gam o ve amaç o... Gerisi ayağa takılan ve engel teşkil etmeyen taş, tümsek ve çalılıklar...

Kimisinin ayağına dolanan, dünya sevgisine meyletmiş nefis ve istekleri...

Kimisinin geri döndürmeye çalışan ve hiç memnun olmayan aile veya yakınları...

Kimisinin gitmek, kimisinin kalmak (hicret...)

Yusuflar birçok engeli aşmış, ayağına dolananlar ise, zindan ve parmaklıklar... Hasret ve özlem... Farkındalar... sabır ve sebat zırhıyla yürüyorlar.

İmanın, evladın tutuşmuş alev alev yandığını görmeleri ve ona doğru koşmaları, zindanı medreseye çevirmiş...

Bu durumda biz; bedenen dışarıda, bedenen özgür olanlar acaba ayağımıza takılan hangi taşları, çalılıkları kendimize engel yapıp, takılıp düşüyoruz?

Yusuflara vefayı, ezgilerde, mesajlarda, mektuplarda göstermek yeterli değildir. Hatta onlara sadece dua etmek bile yeterli değildir. Vefa düetinde rol almak nasıl mı olur?

Yusuflara nasıl mı vefalı olabiliriz? “Düşmeyerek...”

İki adımda yorulup, mazeret yorgunluğuna aldanmayarak...

Onlar imanı kurtarmaya zindanda dahi koşarken, onlarla aynı karede koşturarak...

Ve hep “Allah için” olarak...

Yusuf kalmanız, vefalı olmamız duasıyla...

En Emin Olan’a emanet olun. Wesselam weddua...
 
Hacer Sâra Toprak/doğruhaber
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir