• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
SU ÇEŞİTLERİ
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Mâ-i cârî:

Akarsu. Devamlı akmakta olan ve üzerinde herhangi bir pisliğin durması mümkün olmayan çay, dere, ırmak, nehir veya yer altından çıkarılan artezyen suları. Bir saman çöpünü götüren su, akarsu sayılır.

“Mâ-i cârî temizdir. Kendisiyle her türlü temizlik yapılır.” (M. Zihni Efendi)

Mâ-i meşkûk:

Şüpheli su; ehlî merkebin ve ondan doğan katırın artığı olan su.

Mâ-i meşkûkun temizliğinde şüphe yoktur. Ancak, hadesin (abdestsizliğin ve cünüplüğün) giderilmesi hususunda fıkıh âlimleri tarafından şüpheli su kabul edilmiştir. (M. Zihni Efendi)

Mâ-i mukayyed:

Çiçek, üzüm, kavun-karpuz suyu gibi cinsi ve sıfatı birlikte söylenen sular.

Mâ-i mukayyed ile namaz abdesti ve gusl abdesti alınmaz. (İbn-i Âbidîn)

Mâ-i mutlak:

Yaratıldıkları hâl üzere olan yani ismi yanında başka kelime söylenmeyen, yalnız su denilen sular.

Yağmur, dere, nehir, kaynak, kuyu, deniz ve kar suları, mâ-i mutlaktır. Mâ-i mutlak, namaz abdesti ve gusül (boy) abdesti almak için kullanılır. Mâ-i mutlak hem temizdir, hem temizleyicidir. (İbn-i Âbidîn)

Mâ-i müsta'mel:

Kullanılmış su. Abdest ve gusülde (boy abdestinde) yahut kurbet olarak kullanılan su. Temiz fakat temizleyici değildir.

Mâ-i müsta'mel ile necâset (pislik) temizlenir. Fakat abdest alınmaz ve gusl edilmez. İçmek ve hamur yapmak mekruhtur. (İbn-i Âbidîn)

Mâ-i Müsta'mel, üç mezhepte de (Hanefî, Şâfiî, Hanbelî'de) yalnız tahirdir (temizdir). Fakat mutahhir (temizleyici) değildir. Mâlikî mezhebinde hem tahir hem de mutahhirdir. (Abdülvehhâb-ı Şa'rânî)-------

----------------------------

EFSÛN:

Fen yolu ile tecrübe edilmemiş maddeler ve Kur’an-ı Kerim’den olmayan, manasız yazılar kullanmak. Manası bilinmeyen ve imanın gitmesine sebeb olan şeyleri okumak.

“Efsûn yapan ve ateş ile dağlayan kimse, Allahu Teâlâ’ya tevekkül etmemiş olur.” (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Saadet)

“Tevekkül edenler (herşeyi Allahu Teâlâ dan bekleyenler) , falcılık, efsûn ve dağlamak ile hastalığı tedâvi etmez!” (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Saadet)

EHL-İ KİTAP:

Hazret-i İsa veya Musa aleyhimesselâmdan birine ve bunlara gönderilen kitaplara inanan kâfirler, Yahûdîler ve Hıristiyanlar.

Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de meâlen buyuruyor ki:

“Ey Habîbim! Ehl-i kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlara söyle: Semâvî kitaplar ve Resûllerde ihtilâf (ayrılık) olmayıp, bizimle sizin aranızda beraber olan kelimeye gelin. Şöyle ki: "Allahu Teâlâ’dan başkasına ibadet etmeyelim ve hiçbir şeyi O'na şerik, ortak koşmayalım, Allah'ı bırakıp da içimizden hiç kimseyi (kimimiz kimimizi) Rab'lar edinmiyelim" deyiniz. Eğer Ehl-i kitap bu kelimeden yüz çevirirlerse (o halde) şöyle deyin: "Şâhid olun, biz gerçek müslümanlarız." (Âl-i İmrân sûresi: 64)

“Yâ Muâz bin Cebel! Sen, ehl-i kitapdan bir kavme gidiyorsun. Onları ilk davet edeceğin şey, Allahu Teâlâ’ya ibadet etmeleri olsun. Allahu Teâlâ’yı tanıdıkları zaman, onlara beş vakit namazın farz olduğunu söyle. Bunu da yaparlarsa, mallarından alıp, fakirlerine vereceğin zekâtın farz olduğunu söyle.” (Hadîs-i şerîf-Hilyet-ül-Evliyâ)

“Ehl-i kitap, Peygamberimiz sallAllahu aleyhi ve sellemin peygamber olduğunu bilirler. Fakat inatları ve hasedleri yüzünden inanmazlardı.” (İmâm-ı Rabbânî)

------------------------------

ECR (ECİR):

İyilik, mükâfât, ücret, karşılık. Allahu Teâlâ’nın razı olduğu, beğendiği işleri yapanlara verdiği sevap.

Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de mealen buyurdu ki:

“Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız sizi imtihân etmek için verildi. Allahu Teâlâ iyiliklerinize karşılık, size çok büyük ecr verecektir.” (Tegâbün sûresi: 15)

“Allahu Teâlâ, insanların yaptığı işleri iki kısma ayırdı. Bir kısmını beğendiğini, bunları yapanlardan razı olduğunu, her iş karşılığında, bunlara nimetler, rahatlıklar, iyilikler vereceğini vadetti. İşte iyiliklerin ölçü birimi ecr ve sevapdır. Dün ya da yapılan her iyiliğe karşılık olarak, ahirette çeşitli miktarlarda nimetler verilecektir. Nimetlerin verileceği yere Cennet denir.” (Şehristânî, Nesefî)

“Haramlara hiçbir zaman ecr verilmeyeceği gibi, özürsüz haram işleyen muhakkak günaha girer. Haramlardan, Allahu Teâlâ’dan korktuğu için sakınıp vaz geçen sevap kazanır.” (Nablüsî, Muhammed bin Ebî Bekr)

----------------------------

EDEP:

  1. Güzel hallere ve huylara sâhib olma ve utanılacak hareketlerden sakınma, her hususta haddini bilip, sınırı gözetme hâli.

“Edepi gözetmek, zikirden üstündür. Edepi gözetmeyen Hakk'a kavuşamaz.” (İmâm-ı Rabbânî)

Allahu Teâlâ ya karşı edep, O'nun emirlerini yerine getirmekle olur. Avâmın, halkın edepi, dinin emirlerine uymak, havâssın(seçilmişlerin) edepi, dînin emirlerine uymakla beraber kalbi zikr (Allahu Teâlâ’yı anmak) nuru ile aydınlatmak, gönülden Allahu Teâlâ’dan başka her şeyi çıkarmaktır.” (İmâm-ı Gazâli)

“Âdemoğlunun edepden nasibi yok ise insan değildir. Âdemoğlu ile hayvan arasındaki fark budur. Gözünü aç ve gör ki bütün Allahu Teâlâ’nın kelamının manası, ayet ayet edepden ibarettir.” (Şems-i Tebrîzî)

“İnsanlar edepe ilimden çok daha fazla muhtaçtır.” (Abdullah bin Menâzil)

“En büyük edep, ilâhî hududu muhâfaza etmek, gözetmek, Allahu Teâlâ’nın emirlerine uymak, yasaklarından sakınmaktır.” (Abdülhakîm-i Arvâsî)

“Din büyüklerinin yolu baştan sona edeptir.” (İmâm-ı Rabbânî)

“Bir kimsenin edepli olması, iyi kalblilik ve akıllılık alâmetidir.” (Sırrîy-i Sekatî)

“Kul için güzel edepden daha iyi mertebe görmedim. Çünkü aklın hayatı edepdir. İnsan edep ile dünya ve âhirette yüksek derecelere kavuşur.” (Ebû Osman Hîrî)

“Edep ehli edepden hâli olmaz, edepsiz ilim öğrenen âlim olmaz.” (M.Sıddîk bin Saîd)

“İlim meclislerinde aradım, kıldım taleb,

İlim geride kaldı ille edep ille edep.

Edep bir tâc imiş nûr-i Hüdâ'dan,

Giy ol tâcı emin ol her belâdan.” (Yûnus Emre)

  1. Namazda müstehab ve mendup olan şeyler.

“Namazın sünnet ve edeplerinden birini gözetmek ve tenzîhi bir mekruhtan sakınmak; zikir ve tefekkürden üstündür.” (İmâm-ı Rabbânî)

“İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe hazretleri namaz abdestinin edeplerinden bir edepi terk ettiği için kırk senelik namazını kaza etmiş, yeniden kılmıştır.” (İmâm-ı Rabbânî)

Edip:

  1. Güzel hasletleri kendinde toplayan, haddini bilen.
  2. Düzgün, güzel ve pürüzsüz söz söyleyen ve yazan, edepiyatçı.

-----------------------------

EDİLLE-İ ŞER'İYYE:

Din bilgilerinin elde edilmesine esas olan ve bunlara bağlı bulunan deliller.

“Edille-i şer'iyye dörttür: Kitap (Kur'an-ı Kerîm), Sünnet (Peygamber efendimizin söz, fiil ve takrirleri, bir iş yapılırken görüp de ona mani olmadıkları şeyler), İcma (müctehid âlimlerin dînî bir işin hükmünde söz birliği etmeleri) Kıyas (hükmü bilinmeyen bir şeyi hükmü bilinene benzeterek anlamak).” (Abdülganî Nablüsî)

“İslâmiyet, edille-i şer'iyye ve ona bağlı ikinci derecedeki delil ve vesikalar ile bize gelmiştir. Bu delillere dayanmayan, bunların dışında kalan her şey bid'attir, red olunur.” (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

“Din ile ilgili hükümlerin isbâtında edille-i şer'iyye, mû'teberdir. Tasavvufçuların keşif ve kerâmetleri değil.” (İmâm-ı Rabbânî)

“Edille-i şer'iyyenin dört olması müctehidler içindir. Mukallidler yani dört mezhebden birinde olanlar için delil, sened, bulunduğu mezheb reisinin ictihadı ve sözüdür.” (Hâdimî)

------------------------

EF'ÂL-i MÜKELLEFÎN:

İslam dîninde mükelleflerin (dînî vazifeleri yerine getirmekle yükümlü, sorumlu kimselerin) yapmaları ve sakınmaları lazım olan emirler ve yasaklar. Ahkâm-ı İslamiyye (fıkıh bilgileri), din bilgileri.

“Ef'âl-i mükellefîn sekizdir: Farz, vâcib, sünnet, müstehâb, mubâh, harâm, mekrûh, müfsid. Bunları fıkıh ilmi öğretir.” (İbn-i Âbidîn)

“İki cihan (dünya ve âhiret) saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünya ve âhiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tabi olmaya bağlıdır. O'na tabi olmak için iman etmek ve ef'âl-i mükellefîni öğrenmek ve yapmak lazımdır.” (İmâm-ı Rabbânî)

“Ef'âl-i mükellefîni yerine getirmek çok kolaydır. Kalbi bozuk olana güç gelir. Birçok işler vardır ki, sağlam insanlara kolaydır. Hastalara ise güçtür. Kalbin bozuk olması, şerîate, İslamiyet’e tam olarak inanmaması demektir. Bu gibi insanlar, inandım dese de hakiki tasdîk (inanma) değildir. Laf (dil) ile tasdîkdir. Kalbde hakiki tasdîkin, doğru imanın bulunmasına bir alâmet, Ef'âl-i mükellefîni yerine getirmekte kolaylık duymaktır.” (İmâm-ı Rabbânî)

Bu haberler de ilginizi çekebilir