• DOLAR 32.504
  • EURO 34.768
  • ALTIN 2486.292
  • ...
SON DAKİKA
Resulullah`ın Cennetteki Komşusu III
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Sabrımızı Zorlasanız, Yine Karşınızda Sabır...
Zeyd bin Denisse, Hubeyb bin Adiy`e baktıkça ne anlatmak istediğini daha net anlamaya başladı. Fikrini soruyordu Hz. Hubeyb, ne yapalım diye... Zeyd bin Denisse; gözlerin nuru Resulullah`ın verdiği keşif vazifesini yerine getirmeye belki imkân bulabiliriz düşüncesiyle sabretmelerinin daha iyi olacağını yüz ifadesiyle anlatmaya çalıştı. Hz. Hubeyb, Zeyd bin Denisse`nin fikrini haklı buldu. Sabretmeye karar verdiler.

Kazanacaklardan olmak için, kurtuluşa erenlerden olmak için, Allah`ın en sevgili kulu Hz. Ahmed`in hatırı için, İslam âleminin mustazaf milletlerine sabrı ve hakkı miras bırakmak için sabrettiler. İki kişi kalmalarına rağmen, yine de tek bir kişi kendiliğinden bir işe girişmedi. Birbirlerinin ne yapmak istediklerini anlamak için, yüz ifadesiyle veya bakışlarla bile olsa birbirlerinin fikrine başvurdular. Ve tevhit öğretmenlerinden öğrendikleri bir sünneti daha yerine getirdiler.

İnsani duygularda yoksun müşrikler, Resullulah`ın üzerlerine titrediği sahabelerin ikisini de, elleri bağlı bir şekilde Mekke`ye götürdüler. Mekke`ye götürülene kadar Peygamber sevdalısı bu iki sahabeye yapmadıklarını bırakmayıp, her türlü hakaretlerde bulundular. Mekke`ye getirildiklerinde ise, Bedir ve Uhud harbinde yakınlarının kaybeden müşrikler, kin ve intikam duygularını tatmin etmek için, mustazaf yürekli sahabeleri yüksek fiyatlar karşılığında satın almak istediler. Bedir harbinde kardeşini kaybeden Huceyr bin Ebi Ihab-ı Temimi, intikamını almak Hz. Hubeyb`i satın aldı. Yine Bedir harbinde öldürülen babası Ümeyye bin Halef`in oğlu Safvan bin Ümeyye, intikam almak için Zeyd bin Denisse`yi satın aldı.

Kinlerinden garezleri ağızlarından akan müşrikler, hırslarının kurbanları oldular. Büyük bedeller ödeyerek, Peygamber aşığı iki sahabeye her türlü işkence etmeyi kararlaşırdılar. İşkence ede ede öldürmekle, daha fazla tatmin olacaklardı. Sonra içlerinde sözü dinlenen önde gelenlerden bir müşrik, iki sahabenin derhal öldürülmesi gerektiğini söyledi. Bu fikir diğer kindar müşriklerin de hoşuna gitmişti. Hz. Hubeyb ve Hz. Zeyd`in öldürülmesine karar verdiler. Kararı uygulayacakları günü ve yeri de belirlediler. Ancak, savaş yapmayı yasak saydıkları aylar içerisinde oldukları için, sahabeleri öldürmeyi yasak aylar bitimine bıraktılar.

Ve cesaret örneği iki sahabe için esaret hayatı başlamış oluyordu. Onların tutuklu kalacakları esnada, beraber kalalım teklifleri müşrikler tarafından kabul edilmemişti. Bir müddet ikisini de ayrı yerlerde hapis tuttular. Her iki sahabe de bu esaret karşısında büyük bir sabır, takat ve asalet gösterdiler. Her daim dik durdular, metanetlerinden taviz vermediler. İslam`dan dönmeleri için edilen teklifleri tereddütsüz reddettiler. Sabır göstermelerine neden Canların canı Resulullah`a karşı kötü sözlerin karşısında, sabırlarının sınırlarını zorladılar. Daima şunu dediler; sabrımızı zorlasanız, yine karşınızda sabır... Ve zamanın mustazaflarına sabır konusunda da bir örnek oldular.

Hubeyb bin Adiy`in hapsedildiği yerde bulunan azatlı bir cariye, Hz. Hubeyb`in hal ve hareketlerinden çok etkilenmiş, onun bu davranışları karşısında kalbi İslam`a ısınmıştır. Daha sonra bu cariye İslam ile müşerref olmuş, İslam davasına çok büyük faydaları dokunmuştur. En büyük faydalarından biri de, Hz. Hubeyb`in esaret altındaki metanetini ömrü boyunca insanlara anlatmıştır.

Azatlı cariye Hubeyb bin Adiy`in hapis zamanlarını şöyle anlatıyor.
"Hubeyb bin Adiy, benim bulunduğum bir eve hapsedilmişti. Ben ondan daha hayırlı bir esir görmedim ve daha sabırlı biriyle karşılaşmadım. Bir gün baktım ki elinde insan başı gibi kocaman bir üzüm salkımı vardı. Ondan yiyordu. Her gün böyle üzüm salkımı elinde görülürdü. O mevsimde hem de Mekke`de üzüm bulmak asla mümkün değildi. Allah-u Teâlâ ona rızk veriyordu, onu mükâfatlandırıyordu. Tutuklu bulunduğu hücresinde namaz kılar, çok duygulu ve hüzünlü bir şekilde Kur`ân-ı Kerim okurdu. Onun okuduğu Kur`ân-ı Kerim`i dinleyen kadınlar ağlaşırlar, ona acırlardı.

Bir gün ona bir isteğin var mı dediğimde; `Bana tatlı su ver, putlar için kesilen hayvanların etinden getirme, bir de beni öldürecekleri zaman önceden haber ver, başka bir şey istemem` dedi. Dediklerini aynen yerine getirdim. İçimden ona iyilik yapmak geliyordu. Elimde olsaydı eğer, onu bir dakika bile hücrede bırakmazdım. Öldürüleceği gün kararlaştırılınca istemeye istemeye ve sıkılarak gidip kendisine söyledim. Hayret ettim, öldüreceği zamanı öğrenince onda en ufak bir değişiklik ve zerre kadar üzüntü eseri görülmüyordu.

İdam edileceği gün yaklaşınca ölmeden önce vücut temizliği yapmak istediğini söyledi ve bir ustura istedi. Ben de çocuğumun eline bir ustura verip, gönderdim. Çocuk yanına gidince birden korktum. Eyvah! Bu adam çocuğu ustura ile keser, o nasıl olsa öldürülecek dedim. Koşup çocuğa baktım. Hubeyb bin Adiy, gönderdiğim usturayı çocuğun elinden alıp, çocuğu sevmek için dizine oturtmuş, onunla oynuyordu. Ben bu durumu görünce çok korkup, feryat etmeye başladım. Durumu anlayınca bana acıyarak baktı ve şunu dedi. `Bu çocuğu öldüreceğimi mi zannediyorsun? Bizim dinîmizde böyle şey yok. Haksız yere cana kıymak bizim hal ve şanımızdan değildir` dedi."

Muhammet Şerif / Doğruhaber

Bu haberler de ilginizi çekebilir