• DOLAR 32.59
  • EURO 34.821
  • ALTIN 2509.419
  • ...
FAİLİ MALUM 34 ÖLÜM
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Üzerinden tastamam bir yıl geçti. Ama Uludere’de öldürülen 34 mazlum için devlet erkanından beklenen özür gelmedi. Peki, neden özür dilenmedi? Neden 34 kişinin katledilmesi ile ilgili olarak komisyonlar somut bir veriye ulaşamadı? Neden her ne zaman bu konu Türkiye gündeminde yer alacak olursa, Başbakan tarafından hemen farklı tartışmalar yaratılarak kamuoyu manipüle edilmektedir? Türkiye bu olayın iç yüzünü ne zaman öğrenecektir ve sorumlular ne zaman hesap verecektir?

Türkiye ve dünya gündeminin bu vahim olayla çalkalandığı anda bile sessizliği tercih eden İktidar cenahı tepkisiz kalmakla ilk açığını vermiştir aslında. 34 ölümün sorumluları cinayetlerin duyulmasını istemiyorlardı. Bu onlar tarafından planlanmış bir olay değildi belki; ama cinayetteki derin tezgahı itiraf edecek medeni cesareti gösteremiyorlardı. Bu yüzden sessizliğe gömülerek Türkiye’nin yekpare sessiz kalmasını istiyorlardı. Ama istedikleri gibi olmadı. Ankara’nın doğusunda yaşayanlar ve doğudan gelecek her sese duyarlı yaşayan batıdakilerin yürekleri şiddetli bir depremle sarsıldı. Başbakan’dan yüreklere su serpecek bir açıklama beklenirken, cinayeti sümen altı etmeye çalışan baskı mekanizmalarıyla karşılaşıldı. İşte bu, Türkiye’deki Kürtler ve İslami kesim için kırılma noktası oldu. Çoğu çocuk 34 mazlumun ölüm emrini başka kim vermiş olabilirdi! Bunu anlamak için çok derin bir araştırmacı olmak gerekmez. Bu olaydan bir süre sonra, hiçbir becerisine vakıf olmadığımız hava kuvvetleri komutanına durup dururken neden şeref madalyası verildiğine anlam veren oldu mu? Bu madalya bir ‘sus payı’ olabilir miydi?

Suçluluk psikolojisinden olsa gerek, uçaklardan atılan alev toplarıyla yanmış cesetlerin dağlardan toplanması için kıllarını kıpırdatmadılar. Tunus’tan, Libya’dan, Mısır’dan, Suriye’den ve Filistin’den uçaklarla Türkiye’ye yaralı taşıyan İktidar, Misak-ı Milli sınırları içerisinde hataen(!) katlettiği yurttaşlarının cenazelerini dağ başlarında kurda kuşa yem bıraktı. Cenazelerin çaresiz köylüler eliyle hayvanlarla taşınan yük misali katırların sırtlarında ve odun kütükleri misali istiflenmiş olarak traktör römorklarında dağlardan indirilişine seyirci kaldı…

Bir Osmanlı torunu imajıyla hareket eden Başbakan, Selahaddin’in torunlarından beklenti içinde olduğunu belirtti geçenlerde. Kendisine soruyorum: Önce Selahaddin’in torunlarının beklentilerine cevap vermeniz gerekmez mi? Umurunuzda mı bilmem, ama bu olay ve sonrasındaki tavrınızla Selahaddin’in torunlarını sükût-u hayale uğratmış bulunuyorsunuz.

Farkında mısınız, o günden beridir yol şaşırmış bir haldesiniz. Adil olan Kudret’in rikkatine dokunmuş olmalı ki bu olay sonrası habire yalpalıyorsunuz: Basiret bağlanması olarak izah edilebilecek şekilde başörtüsü konusundaki çözümünüz ‘okulda baş açık’ diye belirten yönetmelik oldu. ‘Çekiç Güç’ işgalinin acılarını unutmamışken Türkiye’nin başına ‘Patriot belası’ açtınız. Amerika tarafından İsrail’in korunması amacıyla dayatılan radar üssüne onay verdiniz. Oslo’da karşılıklı kahve içtiğiniz silahlı düşmanlarınıza karşı ‘daha ne yapayım!’ çaresizliği içine düştünüz. Makam ve koltuklar verdiğiniz çevre tarafından sanık sandalyesine oturmaktan son anda kurtuldunuz.

Kuşku yok ki inanan bir insansınız. Öyleyse Davudi sesinizden dinlediğimiz Kur’an’dan şu Ayet-i Kerime’yi de hatırlamalısınız: “Bir de onlar (muttakiler) işledikleri hatalarda bile bile ısrar etmezler.” (Al-i İmran: 135). Türkiye’de Müslümanlar için ortam sağlayan, İslam dünyasının şahlanışına katkıda bulunan, Filistinli mazlumlara kol kanat geren, bir kısım İslam ülkelerinin dokunulamaz gördüğü İsrail’i Osmanlı sillesiyle sersemleten bir başbakan böyle olmamalıydı… Hatasında ısrar etmek insanı ne handikaplara sürüklermiş meğer…

CHP iktidarında devlet eliyle 1930’larda işlenen cinayetler için özür dileme erdemini gösteren bir başbakanın kendi iktidarında işlenmiş cinayetler için özür dilememesi nasıl bir politik manevradır? Yoksa hata olarak görmüyorlar mı? Öyle ise bugün hesap veren darbeler döneminin ‘kudretli generallerinden’ ne farkları kalır? Zira onlar da o gün için yaptıklarını hatalı görmezlerdi.

Görünen o ki, Uludere’de öldürülen 34 mazlum için özür dilemek başka bir iktidara kaldı. O gün hayatta olurlarsa hatalarında ısrar edenlerin hesap vereceği günü de adil olan Kudret bize gösterir inşallah. O zaman yüreklere gecikmeli de olsa bir nebze su serpilir…

İbrahim SADUNOĞLU/doğruhaber

Bu haberler de ilginizi çekebilir