• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.89
  • ...
"Doğu Türkistan’da inşa edilen hapishaneler Nazi Almanya’sı uygulamalarını andırıyor"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun.  Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Malatya’da faaliyet yürüten ve aralarında İHH, Memur-Sen ve Hayrın Yolcuları Derneğinin bulunduğu çok sayıdaki STK, Komünist Çin rejiminin Doğu Türkistan’da yaptığı zulme dikkat etmek amacıyla yaptıkları meşaleli yürüyüşün ardından basın açıklaması düzenledi.

Akşam namazının ardından Vilayet yanındaki Emekliler Parkında bir araya gelen STK temsilcileri ve çok sayıda vatandaş, meşaleler eşliğinde tekbirler getirerek Kernek Meydanı'na kadar yürüdü.

Mehmet Refik Metin'in Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından basın açıklamasını STK’lar adına Ramazan İlhan, okudu.

Çin’in ‘eğitim kampı’ olarak adlandırdığı toplama kamplarında yaklaşık bir milyon 300 bin insanın bulunduğuna dikkat çeken İlhan, Doğu Türkistan’da inşa edilen hapishanelerde Nazi Almanya’sı uygulamalarını andırdığını söyledi. Evlerinden, yurtlarından, eş ve çocuklarından zorla ayrılan insanların sayıları her geçen gün arttığına dikkat çeken İlhan, uygulanan işkence ve zulümler neticesinde yüzlerce insanın hayatını kaybettiğini ifade etti.

"Doğu Türkistan‘da inşa edilen hapishaneler Nazi Almanya‘sı uygulamalarını andırmaktadır"

İlhan, "2000 yılı sonrasındaki siyasi, ekonomik ve askeri atılımlarla gündeme gelen Çin, sınırlarının doğu ve batısında iki farklı yüzle ortaya çıkmaktadır. Özellikle uzun yıllardır asimilasyon ve yıldırma politikaları yürütülen Doğu Türkistan tüm dünya gündeminden saklanmakta, Müslüman Uygurlar her türlü hak ihlaline maruz bırakılmaktadır. Sincan Uygur Özerk Bölgesi Komünist Parti Sekreteri olan Chen Chuanguo’nun 2017 Nisan ayından itibaren Doğu Türkistan’daki Uygurları, hapishanelere veya zorunlu Politik Eğitim Kampları’na göndermesi ve beyin yıkamaya yönelik uygulamaları Çin için yüz kızartıcı yeni bir fiil anlamına gelmektedir. Çin’in ‘eğitim kampı’ olarak adlandırdığı toplama kamplarında bir milyon 300 bin insanın bulunduğu tahmin edilmekte. Doğu Türkistan’da inşa edilen bu büyük hapishaneler Nazi Almanya’sı uygulamalarını andırmaktadır. Evlerinden, yurtlarından, eş ve çocuklarından zorla ayrılan insanların sayıları her geçen gün artarken aynı zamanda uygulanan işkence ve zulümler neticesinde yüzlerce insan hayatını kaybetmektedir. Birçok aileye akrabalarının cesedi teslim edilmiş, ancak ölüm nedeni hakkında herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Kampların yaşam koşulları çok kötü olup, içerisinde çocukların da bulunduğu tutukluların sayısı, kampların alabileceği insan kapasitesinin kat kat üstündedir. İnsanlar, sırt üstü yatma imkânına bile sahip olmadıkları için, ancak yanlarına dönerek yatmaktadırlar." diye dikkat çekti.

"Doğu Türkistan‘da Çin yönetimi tarafından kurulan 16 toplama kampı bulunuyor"

İlhan, şöyle devam etti: "Uygulanan yol ve yöntemlere bakıldığında Çin yönetiminin halihazırda bütün Uygurları ‘suçlu’ olarak kabul ettiği, din ve geleneklerine bağlı Uygurları terörist olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Kamplardan çıkmayı başaranların ifadelerine göre toplama kamplarında mahkûmları su tanklarına daldırma, kadın tutukluların yüzlerinde ve vücutlarında sigara söndürme, bileklerinden asılan tutukluları copla dövme, elektrik verme, değişik, acı verici nesnelerle dövülme, soğukta bekletme, yoğun ve parlak ışıkla körleştirme, uzun süre gergin pozisyonda tutma, uykusuz, aç ve susuz bırakma, günlerce "kaplan koltuğu" denen hareketsiz koltuklarda oturtma, elleri kelepçeli ve ayakları prangalı olarak dolaştırılma gibi kötü muameleler yapılmaktadır. Bu türden işkenceler fiziksel veya zihinsel bozukluklarla, çoğu zaman da ölümle sonuçlanmaktadır. Batılı kaynaklara göre Doğu Türkistan‘da Çin yönetimi tarafından kurulan 16 toplama kampı bulunuyor. Bu her Uygur ailesinden en az bir kişinin söz konusu kamplarda tutuklu olduğu anlamına gelmektedir. Tutuklu olanlar genellikle 20 - 40 yaş arasındaki Uygur erkeklerdir. Bu kamplardaki Uygurlar kendi inançlarını değiştirmeye ve Komünist Parti ideolojisine boyun eğmeye zorlanıyorlar."

"Çin hukuksuz uygulamalarına son verinceye kadar malları boykot etmeli"

Son çeyrek asırdır siyasi, ekonomik ve askeri açılardan ivme kaydeden Çin’in özellikle ekonomik hamlelerle İslam dünyasını siyasi konularda baskılama politikasını uygulamaya koyduğunu belirten İlhan, şöyle devam etti:

Fakat İslam dünyası, Çin ve ABD dışında üçüncü bir yolun olduğunu unutmamalı, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz reel politik kaygılara kurban edilmemelidir. Çin uluslararası hukuka aykırı olarak Doğu Türkistan’da yapmış olduğu tüm hak ihlali uygulamalarının hesabını uluslararası mahkemelerde vermeli, bunun için İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) uluslararası toplumu, Gambiya-Myanmar örnekliğinde olduğu gibi acil göreve davet etmelidir. Başta İslam ülkeleri olmak üzere hak ve hukuka, insan haklarına riayet eden bütün ülkeler konunun takipçisi olmalıdırlar. Sivil Toplum Kuruluşlarının Doğu Türkistan’ı ziyaret etmeleri sağlanmalı. Bu ziyaretler doğal ve durum tespiti yapılabilecek ortamlarda gerçekleştirilmelidir. Bölgede iletişim kurulacak kişilerin ziyaret sonrasında başlarına bir şey gelmeyeceği garanti altına alınmalıdır.  Tüm dünyadaki vicdan sahipleri, Çin hukuksuz uygulamalarına son verinceye kadar Çin mallarını BOYKOT etmelidir. Çin dünya çapında sadece ekonomik hamleleriyle değil aynı zamanda lobi faaliyetleriyle de dikkat çekmektedir. Çin’in kirli lobi faaliyetlerine dikkat etmek gerekmektedir. Çin’in insanlık dışı hukuksuz uygulamaları tüm dünyada yüksek sesle duyurulmalıdır.

Çin’in kendi yasalarına ve taraf olduğu uluslararası antlaşmalara aykırı olan Politik Eğitim Kamplarını hemen kapatması gerektiğine vurgu yapan İlhan son olarak şunları söyledi:

"Bu kamplarda isteği dışında tutulan insanların maddi-manevi zararları karşılanmalıdır. Doğu Türkistan’da devam edegelen demografik değişikliklere son vermeli, Uygurlardan müsadere edilen toprak ve mülkler iade edilmelidir. Doğu Türkistan‘da yaşayan Uygurların yurtdışına seyahat yasağı ve yurtdışındaki Doğu Türkistanlıların memleketlerine dönüş ve akraba ziyareti engeli kaldırılmalıdır. Yurtdışında akrabası olanlara yönelik denetim ve gözetim kaldırılmalı, para gönderme, posta, telefon, haberleşme engeli kaldırılarak en temel haklardan olan iletişim ve haber alma özgürlüğü sağlanmalıdır. Uygurların şahsi bilgisayar ve cep telefonlarını gerekçesiz kontrol etme uygulaması kaldırılmalıdır. Uygurların evlerine yönelik gerçekleştirilen gerekçesiz baskınlar ve Uygur-Çinli ‘zorunlu akraba’ ya da ‘ikiz aile’ uygulamasına derhal son verilmelidir. İnanç ve ibadetlere, giyim kuşam ve örf adetlere yönelik yasaklar bir an evvel kaldırılmalı, camiler ve tüm ibadethaneler olması gerektiği gibi özgür olmalıdır. Dil, kültür ve eğitimin önündeki engeller kaldırılmalı, Uygurlar ana dilde eğitim yapabilmeli, tarihi eserler, kitap ve kütüphaneler korunmalı, okullar ve üniversiteler erişilebilir olmalıdır. Ekonomik baskılar, gerekçesiz vergiler ve el koymalar, Uygur kızların uzak bölgelere işçi olarak zorunlu gönderimleri son bulmalı, devlet dairelerinde ve iş bulma hususunda Uygurlara Çinlilerle eşit rekabet imkanı oluşturulmalı, bölgeye ait zenginlikler halkın refahı için kullanılmalıdır. Seyahat özgürlüğü, evlilik, helal gıdaya erişim ve benzeri haklar iade edilmelidir." (Mehmet Aslan-İLKHA)

Haberin Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız

Bu haberler de ilginizi çekebilir