• DOLAR 32.549
  • EURO 34.995
  • ALTIN 2424.423
  • ...
Resulullah`ın Cennetteki Komşusu - II
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ne Mutlu Sana Ey Kahraman Şehit
Hubeyb bin Adiy arkadaşlarına hak yolda olduklarını ve sabretmeleri gerektiğini söylüyordu. Konuşmaları o kadar ateşli ve teşvik ediciydi ki, arkadaşları, onun bu konuşmalarından sonra yalnızca şehit olmayı tahayyül ediyorlardı. Onlar ölecekleri için değil, sadece Resulullah`a doymadıkları için üzülüyorlardı. Resulullah`ın şehitler hakkında söylediği sözler akıllarına geldikçe, üzüntülerinin yerini sevinç alıyordu. Artık tek düşünceleri müşriklerle çarpışma idi. Ne olursa olsun teslim olmayacaklardı. Şehitte olsalar, müşrikleri mağlupta etseler; yine de gerçek kazanacak olan kendileri olacaktı. O yüzden kaybedecekleri bir şey yoktu.
Müşrikler, teslim çağrılarının cevapsız kalmalarından dolayı gözleri hakikatlere kör bir biçimde, Resulullah`ın göz bebekleri 10 sahabenin üzerine hunharca saldırmaya başladılar. Müşrikler ilk önce ok fırlatarak, etkisiz hale getirmek istiyordu, Resulün göz bebeklerini... Sahabelerle bire bir savaş yapmaktan çekiniyorlardı. Bedir ve Uhud`u unutamamışlardı çünkü. Özellikle Bedir savaşında Müslümanların nasıl da cengâverce çarpıştıklarını biliyorlar, o yüzden kendileri 200 kişi olmalarına rağmen 10 kişilik Müslümanlara karşı kılıç savaşına girmek istemiyorlardı. Ama düşündükleri gibi olmadı. Oklarla Müslümanların direnişini kıramadıkları için bir kez daha saldırıya geçtiler.


Sahabeler kılıçlarını çekip, üzerlerine hücum eden 200 kişilik müşrik ordusuna karşı görülmemiş bir kahramanlıkla çarpışmaya başladılar. Müşriklerden bir kısmını öldürdüler. Müşrikler sayıca çok fazla olmalarına karşın alçakça ve azgın bir şekilde Müslümanları katletmek istiyorlardı. Ve öyle de yaptılar. Müslümanlardan 7`sini şehit ettiler. Ayakta kalan üç sahabeden birisi de, Hubeyb bin Adiy idi. Hubeyb, kahramanlığıyla, cesaretiyle ve gösterdiği üstün dirençle İslam tarihine adını altın harflerle yazdırıyordu adeta. Müşriklerin arasına korkusuzca dalıyor ve kılıç darbeleriyle müşrikleri yıldırıyordu. Müşriklerin bazılarını öldürüp, bazılarını da yaralıyordu. Artık Hubeyb`in aklına şahadetten başka bir şey gelmiyordu. Yolculuğa beraber çıktığı kardeşleri şehit düşmüş, kendisi ise hala hayatta idi. O yüzden onlardan geri kalmak istemiyordu. Bu düşüncelerle mücadelesine devam ediyordu.


Hubeyb bin Adiy kendisinden başka hayatta kalan Müslümanların olmadığını düşünürken, on-on beş metre ilerde birilerinin müşriklere karşı hala mücadele ettiğini gördü. Daha dikkatli baktığında bunların Zeyd bin Denisse ve Abdullah bin Tarık olduğunu anladı. Hz. Zeyd ve Hz. Abdullah hala ayakta idiler. Onlarda kahramanca mücadele etmeye devam ediyorlardı. Onlar da hala, şehit düşmemişler, şahadet şerbetini içmeyi bekliyorlardı. Onları gören Hubeyb bin Adiy, Allah-u Ekber deyip bir kez daha müşriklerin arasına daldı. Müşrikler Hubeyb`i kılıç darbeleriyle yaralamışlardı. Ama Hubeyb bin Adiy yediği darbeleri fark etmemişti bile. Kolundan akan kan, zaferi elde ettiğinin işareti gibiydi. Kolundan akan kanı gören Hubeyb`in yüzüne bir tebessüm yayıldı. Gülüyordu. Müşrikler, Hubeyb`in bu durumuna bir anlam veremediler. Neden dolayı tebessüm ettiğine akıl erdiremediler. Nerden bileceklerdi ki, Hubeyb bin Adiy`in kolundaki kana baktığında Canların Canı Resulullah`ı gördüğünü...


Müşrikler, Hubeyb bin Adiy`in bu boşluğunu iyi yakalamışlardı. Hareketsiz bir şekilde tebessüm etmeye devam ederken, birden üzerine çuvallandılar. Daha bir kaç dakika önce onlarca müşrike karşı kahramanca mücadele eden Hz. Hubeyb, üzerine saldıranlara bir tepki vermemişti. Onlar buna bir anlam veremediler. Zaten orası da onlar için pek önemli değildi. Onların amacı Müslümanları ya öldürmek, ya da esir almaktı. Hubeyb bin Adiy`i öldürememişler, ama esir almışlardı. Hubeyb bin Adiy`in esir edildiğini gören müşrikler, sağ kalan diğer iki sahabeyi de öldürmeden yakaladılar. Zeyd bin Denisse ve Abdullah bin Tarık`ta esir düşmüştü. 10 kişi olan sahabelerden 7`si şehit edilmiş, 3`ü de esir düşmüştü.


Kinlerinden garezleri ağızlarından akan müşrikler amaçlarına ulaşmışlardı. Esir düşen sahabeleri yayların kirişleriyle sıkı sıkıya bağladılar. Onları Mekke`ye götüreceklerdi. Bedir ve Uhud harbinde yakınlarını kaybedenler ise, esirlerin de bir an evvel öldürülmeleri gerektiğini belirttiler. Öldürdükleri yedi mazlum ve mustazaf sahabenin pak kanı onları doyurmamıştı. Daha fazla kana ihtiyaçları vardı. Onlar sahabelerin pak kanını döktükleri için hüsrana uğrayacaklarından habersizdiler. Artık onlar birer kan sevdalısı olmuş ve Resulullah`ın kıyamet gününde yakalarına yapışıp hesap saracağı kişiler listesine girmişlerdi. Ve zamanın kan sevdalılarına da, bir örnek, bir misal olmuşlardı. Onların cürümleri bir, cezaları da çok fazla olacaktı.
Esir aldıkları sahabelerle Mekke`ye doğru yol almaya başladılar. Yolculuk esnasında esir üç sahabeye kötü davranıyorlar, onlara hakaretlerde bulunuyorlar ve onların su içmelerine bile izin vermiyorlardı. Sahabelerden Hubeyb bin Adiy müşriklere yaptıklarının yanlış olduğunu, hiçbir vicdan sahibinin bunları yapmayacağını söylüyordu. Ama vicdansız insanlara, vicdani duyguları anlatmak bir fayda vermeyecekti. Yine de söylemeyi, söylememekten daha uygun bulduğu için söylemişti, Resulullah`ın cennet komşusu... Belki de üzerindeki sorumluluğu yerine getirmek için söylemişti.


Müşriklerin kötü davranması, esirlerden Abdullah bin Tarık`ın başkaldırmasına neden oldu. Abdullah bin Tarık Mekke`ye götürülmeye razı olmadı. Gitmemek için zorlandı. Şehit edilen arkadaşlarının şahadet anları aklına geldi. `Şahadete ulaşan kardeşlerimden güzel misaller vardır` diyerek haykırmaya başladı. Elleri o kadar sıkı bağlanmış olmasına rağmen, bağları koparmayı başardı. Ve şahadete koşmaya başladı. Her bir adımında nimetleri bol ve eksiksiz olan cennete yaklaşıyordu. Cennet, Abdullah bin Tarık`ı çağırıyor, o da çağrıya icabet ediyordu.


Artık dostlarına kavuşma anı gelmişti. Abdullah bin Tarık ellerinin bağını koparıp koşmaya başladıktan sonra, müşrikler onu taşlamaya başladılar. Her biri bir taraftan Abdullah bin Tarık`ı taş yağmuruna tuttular. Attıkları her taş, hanelerine cürüm olarak yazılıyordu. Onlar akıttıkları kanların bedeli fazlasıyla ödeyeceklerdi. Ama o anda akıllarına bir şey gelmiyordu. Sonunda attıkları taşlarla bir Peygamber Sevdalısını daha şehit ettiler. Bir kez daha Peygamberin göz bebeklerinden bir sahabeyi kana buladılar. Ve bir kez daha Müslümanlara karşı kinlerini izhar ettiler.


Hubeyb bin Adiy ve Zeyd
bin Denisse, Abdullah bin Tarık`ın gözleri önünde şehit edilmesi karşısında gözyaşlarını tutamadılar. `Ne mutlu sana ey kahraman şehit` diyerek, Allah`tan şahadetini kabul etmesini dilediler.


Hubeyb bin Adiy, elleri bağlı, gözleri yaşlı bir şekilde Zeyd bin Denisse`ye baktı. Bir şeyler düşünüyordu Hz. Hubeyb... Zeyd bin Denise ile göz göze geldi. Bir şeyler anlatmak istiyordu. Bir şeyler anlatmaya çalıştığını hisseden Hz. Zeyd, daha dikkatli bakmaya başladı, Resulullah`ın Cenneteki komşusuna...



Muhammet Şerif / Doğruhaber

Bu haberler de ilginizi çekebilir