• DOLAR 32.58
  • EURO 34.927
  • ALTIN 2441.556
  • ...
İmam`ın Mesajı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile… Hamd; âlemlerin rabbi olan Allah’a, salât ve selam; peygamberimiz Hz. Muhammed, Onun pak ve tertemiz ehl-i beyti ve kıyamete kadar Onun yolunu sürdüren Müslümanların üzerine olsun...

Hz. Hüseyin meleklerin konduğu, vahyin indiği bir evde, gün boyu gökle temas halinde olan, sabah akşam okunan Kur’an nağmelerine tanık olan tertemiz bir mekânda hicretin 4. Yılında dünyaya geldi.

Hz. Muhammed’in torunu, Hz. Fatima ve Hz. Ali’nin ikinci oğlu olarak gözlerini hayata açtı. Doğduğu zaman onu yıkamak isteyen halası Safiye’ye Peygamberimiz (s.a.v)’in; “Ey hala! Ne yapıyorsun? Allah Onu tertemiz kılmıştır. Onu yıkamana gerek yok” dediği birçok kaynakta geçmektedir. Ve yine doğduktan hemen sonra iki cihan serverinin Onu eline aldığı, iki gözünün ortasından öpüp, ağlayarak kulağına “O cennet gençlerinin seyididir” diye seslendiği yazılır…

Hz. Hüseyin’in ismini, Allah (c.c) tarafından gönderilen Cebrail (a.s)’in bildirmesiyle Peygamberimiz (s.a.v) koydu. Allah Resulü (s.a.v), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e çok düşkün olup onları çok severdi. “Allah’ım, ben bunları seviyorum, sen de sev. Hasan ve Hüseyin’i seven beni sevmiş, onlara kin tutan bana kin tutmuştur” diye buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir gün otururken Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin güreşmeye başlarlar. Peygamberimiz (s.a.v) gülerek “Ha gayret Hasan, göreyim seni, yakala Hüseyin’i” diyerek Hz. Hasan’ı kayırınca, Hz. Ali “Ya Resulullah! Sen Hüseyin’i kayırmalı değil miydin? Hasan daha büyüktür” der. Peygamberimiz; “Baksana, Cebrail de Hüseyin’e ‘ha gayret Hüseyin, göreyim seni’ diyor” diye karşılık verir…

Bu ve benzeri hadislerden de anlaşıldığı üzere Allah ve Resulünün yanında Hz. Hüseyin’in çok değerlidir.

Hz. Hüseyin, Allah Resulü’nün terbiyesi altında, Onun şefkatli ve merhametli kollarında çocukluk dönemini geçirdi. Kur’an ve İslam ahlakıyla ahlaklanması ve ölünceye kadar bu çizgiden ayrılmaması Ona öğretildi. Bu dönem beş yaşına gelinceye kadar devam etti. Beş yaşında çok sevdiği dedesini ve kısa bir süre sonra da annesini kaybetti. Bu durumdan çok etkilenmişti. Bir tarafta binlerce insanın uğrunda seve seve canını verdiği dedesi Hz. Muhammed öte yandan dünya kadınlarının en hayırlısı olan biricik annesi Hz. Fatima ve daha sonra da babası ilmin kapısı Hz. Ali’nin şehadeti. Babasının vefatından sonra onun vasiyeti üzerine abisi Hz. Hasan’a biat etti. Hz. Hasan’ın zehirlenerek şehid edilmesinden sonra, 10 yıl Müslümanlara imamet vazifesinde bulundu.

Bu on yıllık dönem çok zor koşullar ve ağır baskılar altında geçti. Çünkü o dönemde dini hükümler toplumda değerini kaybetmiş, hükümetin istekleri Allah’ın hükümlerinin yerine geçmişti. “Hüküm ancak Allah’ındır” ilkesi ortadan kalkmış, yeni yeni hükümler ortaya çıkaran devlet adamları başa geçmişti. O dönemde başta bulunan Muaviye de kendi kanunlarının uygulanmasını istemiş, uygulamayanlara ağır işkence ve baskılar yapmıştır. İşte İmam Hüseyin, böyle bir dönemde imamlık yapıyordu.

Her türlü işkence ve baskılara rağmen hak bildiği yolda yürümeye devam ediyordu. Onun, dedesi Resul-u Zişan’dan öğrendiği İslam ile uygulanan İslam arasında çok büyük farklar vardı. O yüzdendir ki dönemin halifesi olan Muaviye’ye biat etmedi. Zaten biat etmeyeceğini bilen Muaviye de Ona zorla biat ettirmedi. Hatta oğlu Yezit’e, yerine geçeceği zaman Ona asla dokunmamasını vasiyet etti.

Babasının bu vasiyetine rağmen hicretin 60. Yılında Muaviye öldüğünde hilafete oturan Yezit, Medine’nin hâkimine bir mektup yazıp; “Halktan biat al. İlk önce Kureyş’in büyüklerinden başla, onların ilki de Hüseyin bin Ali olsun” diye emir verdi. Medine’nin hâkimi İmam Hüseyin’den biat almak isteyince İmam Hüseyin; “Biz, nübüvvet ailesi ve risalet madeniyiz. Yezit ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi öyle bir insana biat etmez” buyurarak Yezit’i reddetmiştir.

İlk icraatı Hz. Hüseyin’e zorla biat ettirmeye çalışmak olan Yezit, İmam Hüseyin’in biati kabul etmesini, aksi takdirde Peygamberin o mübarek torununun kellesini gövdesinden ayıracağını söylüyordu. Nasıl kıyacaktı Peygamberimizin öpüp kokladığı o başı koparmaya! Makam hırsından dolayı Yezit’in gözü hiçbir şeyi görmüyordu. İmam Hüseyin’den biat istiyorlar ”etmem” diyordu. Bunu ona yaptıran takvasıydı.

Bizler de eğer Allah’a hakkıyla iman etmişsek her zamanda, her mekânda hakkı söylemekten, yaşamaktan ve hakkı yaşayanlara yardım etmekten asla vazgeçmemeliyiz. Bu ne pahasına olursa olsun. Evlerimizden, eşlerimizden, çocuklarımızdan, malımızdan, mülkümüzden olma pahasına da olsa. Adı ister Yezit olsun ister başka bir şey olsun. Her dönemde zalime başkaldıran Hüseyinler ve Zeynebler gibi olmalı ve zamanın Hüseyinlerinin mücadelesinde tıpkı Kerbela da ki yarenleri gibi kanımızın son damlasına kadar birlik ve beraberlik içinde mücadele etmeliyiz. Dünyada zulüm altında bulunan mustazaflara içimiz acımıyorsa ve onların kurtuluşu için mücadele etmiyorsak veya gücümüz nispetinde yardım etmiyor isek Allah’ın gazabına uğrayacağımızı, hiçbir mazeretimizin kabul edilmeyeceğini bilmeliyiz.

İşte Hz. Hüseyin’in imanı böyle bir imandı. Onlar “biat et” diyorlar, İmam “hayır” diyordu. Tehdit ediyorlar “öldürülmeye hazırım ama yine de biat etmem” diyordu. Başka bir deyişle meşru olmayan istekler karşısında “La İlahe İllallah”ın la’sını kullanıyordu. Neden “la” demesin ki. Çünkü İmam’ın biat etmesi demek Allah’ın hükümlerinin değişmesine razı olması demekti. Ama O bunu yapamazdı. Kâinatın Efendisinin kanını taşıyordu. Damarlarında ki o mübarek kanın da bunu kabul etmesi mümkün değildi. Başının kesileceğini bile bile böyle bir şeyi kabul etmedi. Dedesinden öyle görmüştü. İki Cihan Serveri (s.a.v) bu uğurda nice işkenceler, zulümler görmemiş miydi? Varsın O da görsün, ne olacaktı ki! Vereceği bir canı vardı, sonuçta onu da verecekti. Yeter ki Allah’ın dini Allah’tan geldiği gibi kalsın…

Hüseyin’i böyle üstün kılan neydi? Nasıl bir yaşam sürüyordu? Buna biraz irdeleyelim…

İmam Hüseyin, hayatı boyunca sürekli insanları doğru yola sevk etmek için uğraşmış, ümmetin iyiliğini istemiş, bu konuda ümmete yardımcı olmuştur. Yardımcılık vazifesini hiçbir zaman ihmal etmemiştir. Fakirlerin ve muhtaçların ihtiyaçlarını giderir, dul ve yetimleri de himaye ederdi. Akraba ziyaretlerine önem verir, asla ihmal etmezdi. Fakir bildiği insanların kapısını gece karanlığında çalar, bir takım ihtiyaçlarını kapının önüne bırakıp gizlice giderdi. Emri bil ma’ruf, nehyi anil münker düsturundan asla ayrılmamıştır. İşte Onun biat etmesi demek bunların hepsinin tepetaklak olması demekti. O, bu yolu seçmedi.

Gelecek tehlikeleri sezen Hz. Hüseyin bir gece ailesini de yanına alarak Mekke’ye hareket etti. Çünkü bu belde emniyetliydi. Bu belde de kan dökmek haramdı. Dört ay burada kaldı. Her tarafta İmam Hüseyin’in başkaldırısı konuşuluyordu. O, Allah için başkaldırmıştı. O, Allah dini değişmesin diye kıyam etmişti ve yine O, Allah için yurdunu terk etmişti. Tabii İmam gibi düşünen Müslümanlar da vardı. Onun Kufe’ye dönmesi halinde Ona yardım edeceklerini bildiriyorlardı. Hem kendileri Hz. Hüseyin’in yanına geliyordu hem de binlerce mektupla bunu Ona bildiriyorlardı. Bir grup insanın İmam’ın yanına gelip yaptığı işin çok tehlikeli olduğunu, bunun bir başkaldırı olduğunu ve sonunun ölümle neticeleneceğini söylemeleri de Onu davasından vazgeçiremedi.

Şehid olacağını bile bile Kufe’ye doğru hareket etti. Çünkü Kufe halkı ondan yardım istiyordu. Allah’ın dini için nasıl kayıtsız kalabilirdi bu teklif karşısında! Nasıl rıza gösterebilirdi Müslümanların zulüm altında inlemelerine! Yezit’in, paralı ve teçhizatlı otuz bin askeri tarafından Hüseyin’in yetmiş iki kişilik imanlı ordusu Kerbela’da abluka altına alındılar. Allah’ın Müslüman ve kâfir bütün insanlara bahşettiği sudan günlerce içmelerine müsaade etmediler. Bunu hak edecek ne yapmıştı Peygamberin torunu? Niye bu kadar kinlenmiştiniz Ona? Size biat etmemesi ne kadar önemliymiş sizin yanınızda!

Ey Kerbela! Ey Kerb-u bela! Nasıl kabul ettin bu zulmü? Nasıl kabul ettin Peygamberin torununun kesik başını? Nasıl kabul ettin Ehl-i Beyt’in kanıyla sulanmayı? Ey Kerbela! Ey Kerb-u bela! Yarın kıyamette şahitlik ettiğinde nasıl cevap vereceksin Rabbine?

Teker teker kılıçtan geçirdiler İmam Hüseyin ve yarenlerini. 33 mızrak, 34 kılıç darbesiyle Fatımatüz Zehra’nın kuzusunun başı bir yerde, gövdesi bir yerde…

Şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab! Senin dinin için verdiler o mübarek canlarını…

Ey İmamımız! Senden öğrendik haksızlığa karşı çıkmayı… Senden öğrendik hayatta en değerli şeyin canımız olmadığını... Senden öğrendik ne kadar güçlü olsa da zalime başkaldırıyı… Senden öğrendik Allah’ın hükümleri çiğnendiği zaman rıza göstermemeyi... Senden öğrendik şerefli yaşamayı... Senden öğrendik zillet içinde yaşamaktansa seve seve ölmeyi ve yine Allah’a hakkıyla kul olmayı...

Selam Sana Peygamberin öpüp kokladığı reyhanı; şehidlerin efendisi… Selam size zamanın Hüseyinleri! Selam size, evlatlarını Hüseyin gibi yetiştiren zamanın anneleri…

Allah’a emanet olunuz…

Arzu Demir / Nisanur Dergisi – Kasım 2012

Bu haberler de ilginizi çekebilir