• DOLAR 32.572
  • EURO 34.769
  • ALTIN 2412.38
  • ...
Sabra ve Şatilla`dan Yükselen Katliam Kokuları
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Katliamın yıl dönümüyle buluştuğumuz bu günlerde Fisk, Sabra ve Şatilla’da karşılaştığı vahşetleri anlatan bir makale yayınladı. Fisk’in makalesinden bazı bölümleri aktarıp barbarların katliamını göz önüne sermeye çalışacağız.

30 yıl önce 1700 Filistinlinin vahşice katledildiği bu kamplardan adaletsizliğin iğrenç kokuları burnuma gelmeye devam etmektedir. Bu vahşi katliamdan dolayı hiç kimse sorgulanıp yargılanmadı. Katliamın şiddetinden dolayı o günlerde siyonist bir yazar bunu İkinci Dünya Savaşında Nazilerin Yugoslavya’da gerçekleştirdiği katliamlara benzetmişti. Sabra ve Şatilla, henüz hiçbirinin hesap vermediği eli kanlı canilerin vahşi ve barbar yüzünü açıkça yansıtmaktadır.

Halid Ebu Nur isimli genç asker, siyonist Falanjistlerin kampa gelmesinden önce burayı terk edip bölgedeki dağlarda gizlenmişti. Kampları basıp tecavüz eden ve insanları katliamlardan geçiren katillere karşı savaşmadığı için vicdan azabı çektiğini dile getirmektedir.

Facianın büyüklüğünü anlattıktan sonra şunlara değinmektedir: Bugün bıkkınlık veren şeyleri hissediyoruz. Bu vahşete karşı adaletin işletilmesini istedik. Uluslararası adalet kurumunun devreye girmesini talep ettik. Ancak canilerden bir tanesi dahi ortaya çıkarılmadı ve hiç biri adalete teslim edilmedi. 1986’daki katliamın katillerin yanına kar kalması 2008 ve 2009 yılında Gazze’de birçok Filistinlinin katledilmesinin önünü açtı. Oysa 30 yıl önceki katliamların hesabı sorulsaydı Gazze’deki katliamlar gerçekleşmeyecekti.

Makale yazarı şu noktalara dikkat çekmektedir: Farklı ülkelerin başbakan ve cumhurbaşkanları 11 Eylül 2001’deki saldırıda ABD’deki ticaret merkezinde öldürülenler için saygı gösterisinde bulunurken, Batılı hiçbir yönetici, Sabra ve Şatilla’nın yürek yakan toplu mezarlarına uğrayıp buralarda ne olduğunu sorma cesaretini gösteremedi. Katledilen 1700 kişiden en az 600 kişinin defnedildiği yere Arap ülkelerinin yöneticileri de zahmet edip uğramadılar. Belki de Arap yöneticiler kalplerinin Filistinliler için çarptığını söyleyecekler, ancak Beyrut’a uçuş biletlerinin çok pahalı olduğunu, bunu karşılayamadıkları görülmektedir. Zaten onlardan hangi biri kendisini Amerika ve siyonist rejime karşı bir konuma getirme cesaretine sahiptir ki?

İsrail ordusu eli kanlı katilleri kampın içine gönderdi. Araştıranların karşısına geçip çalışmalarını engellediler. İsrail mahkemesi de katilleri aklayan kararlar aldı. Her ne kadar eli kanlı katil Ariel Şaron görevinden alınsa da, daha sonraları başbakanlığa getirtildi.

Katliamın son gününde kampa giren Fisk, yazısının devamında şunları dile getirmektedir: Katliamın üçüncü günü olan son gününde (18 Eylül 1982) kampa girenlerimiz o acıklı manzarayı hiçbir zaman unutmadılar. Üzerinde pijama bulunan yaşlı bir adam asası yanında olduğu halde ana caddede sırt üstü düşmüştü. İki kadın ve bir çocuk ölü bir atın yanında uzanıyorlardı. Katillerin korkusundan dolayı gazeteci arkadaşımla sığındığım evin bahçesinde genç bir kadının cesedi vardı. Kadınların bir kısmı öldürülmeden önce tecavüze uğramıştı. Ölülerin üzerinde sinekler dolaşıyor ve ağır bir koku yayılıyordu. Bunlar benim aklıma ilk gelen şeyler.

65 yaşlarındaki Ebu Mahir, katliam anında kampta bulunanlar arasındadır. Evini terk etmesini isteyen kadın ve çocukların sözlerine kulak asmaz. O günleri şöyle dile getirmektedir: Komşu kadınlardan birinin çığlığı duyuldu. Dışarıya baktığımda kurşunlanıp öldürüldüğünü gördüm. Kadının kızı kaçmaya başladı. Ardına veren katiller “Öldürün, gitmesine izin vermeyin” diyorlardı. Bana seslendi, ancak hiçbir şey yapamadım…

Fisk, makalesinin devamında şunları dile getirir: Norveç Radyosundan Christian Toip‘in katliamla ilgili yaptığı araştırmalar, katliamlardan canlarını kurtarıp kaçanların israil askerleri tarafından yakalanıp Falanjistlere teslim edildiğini ortaya koyuyordu. Bunları bir müddet zindanda bekleten Falanjistler, ardından hepsini öldürüp toplu mezarlara gömdüler.
Makalenin yazarı, bu müddet içinde İslam dünyasının düşmanları ve israil taraftarlarından çok sayıda mektup aldığını, Sabra ve Şatilla hatıralarını dile getirip katliamlara dikkat çektiği için kendisini tenkit edip israil düşmanlığıyla ve bu ülke aleyhinde raporlar hazırlamakla itham ettiklerini bildirmektedir.

Sabra ve Şatilla kampları Lübnan’da Filistinlilere ait 12 kamptan iki kamp olup bu ülkenin güneyinde bulunuyorlardı. Kamptakiler Filistin’in işgal edildiği 1948 yılından hemen sonra buraya sığınmışlardı. Bunların çoğu işgal edilmiş Filistin’deki “Elcelil” bölgesindendi. Bu iki kamp siyonistlerin cinayetlerinin işlendiği 1982 yılında 90 bin kişilik bir nüfusu barındırıyordu. Burada kalanların dörtte biri Lübnanlı yoksullardan oluşuyordu.

16-18 Eylül 1982’de Beyrut’un Güneyinde bulunan Sabra ve Şatilla kampları siyonist rejimin savaş bakanı Ariel Şaron’un emriyle siyonist rejim güçleriyle onların paralı askerleri olan ve başlarında Samir Caca ve Elias Hobeyka‘nin bulunduğu Falanjistlerin katliamına maruz kaldılar. Bu katliamda kadın, erkek, çocuk, yaşlı ve genç olmak üzere binlerce Filistinli vahşice katledildi.


Yazan: Robert Fisk
Kaynak: Khabergozariyé Fars
Çeviren: Hanefi Aydın / doğruhaber

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir