• DOLAR 32.539
  • EURO 34.828
  • ALTIN 2440.497
  • ...
Avrupa`nın Mülteci İkiyüzlülüğü
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Son birkaç yıldır Avrupa Birliği`nin sınırlarındaki durumu takip eden ve "illegal sınır geçişleri" bağlamında meydana gelen ölümlerin sayısını kayıt altına alan Fortress Europe sitesi, AB`nin Arap Baharı sürecindeki ikiyüzlü politikalarına ayna tutuyor.

Bir yandan Arap Baharı isyanlarına destek verdiğini söyleyen AB ülkeleri, bir yandan da çatışmalardan kaçan insanlara kapılarını kapattı, bir şekilde Avrupa sınırını geçebilenler ise kötü koşullardaki kamplara atıldı.

Sitenin son güncellemesine göre, AB sınırları Arap Baharı`nın ilk aylarındaki kadar ölümcül bir döneme tanıklık etmedi: 2011`in ilk yedi aylık döneminde bin 931 mülteci Akdeniz sularında öldü. 2008 yılında Avrupa Parlamentosu`nun "AB sınırlarındaki ölüm tuzaklarını" kınadığı dönemde bile bu sayı bin 500`dü.

AVRUPA`YA GELMEYEN MÜLTECİYE YARDIM

Bu rakamlar Kuzey Afrika`daki siyasi kargaşadan binlerce insanın kaçtığı bir dönemde açıklandı. Libya`daki silahlı çatışma, Tunus ve Mısır`daki "devrimler" den çok farklı algılanmıştı Batı ülkelerinde...Ancak yaşanan mülteci krizine karşı tavır benzerdi.

Başından beri Arap ülkelerindeki isyanlarla ilgili AB`nin söylemi çifte standartlarla dolu. Bir yandan özgürlük ve demokrasi çağrılarını öven AB, bu olayların en önemli sonuçlarından biri olan insani krizlere ve mülteci akışına kulak tıkadı. Yapılan yardımların özellikle Kuzey Afrika`da kurulan kamplara yönlendirilmesi politikası izlendi, böylece sığınmacıların Avrupa sınırlarına gelmeleri önlenmeye çalışıldı.

2011`de Malta`da sadece 300 kamp alanı belirlenirken, Kuzey Afrika`da 700 mülteci kampı kuruldu. Eylül 2011`e kadar olan dönemde sekiz AB üyesi BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından sunulan 374 mültecinin başvurusunu incelemeye karar verdi. 303 mülteci başvurusu yedi devlet tarafından kabul edildi. Libya`daki kriz sırasında evlerinden olan kişilerin sadece yüzde 2`si Avrupa`da kabul gördü. Aynı dönemde Libya-Tunus sınırındaki kamplar, gıda ve içme suyu sıkıntısı yaşayan, farklı topluluklar arasında tırmanan gerginliğin pençesinde binlerce insanla tıka basa doluydu.

EKONOMİK ÇIKARLAR

Yasemin Devrimi için verilen destek ve Tunuslular`a yönelik muamele arasında da bariz bir tutarsızlık var. AB "tüm kalbiyle" Tunus`taki özgürlük ve demokrasi taleplerinin arkasında olduğunu söylerken, üye devletler topraklarına ulaşmak isteyen Tunuslular`ı hoş karşılamadı.

AB`nin bahanesi Tunuslular`ın "ülkelerinde kalarak değişime destek vermesi gerektiğiydi", Fas ve Cezayir`deki olaylar ise medyada neredeyse hiç yer almadı. Bunda, bu iki ülkenin Avrupa Birliği için çok önemli ekonomik ortaklar olmasının da büyük payı var.

MÜLTECİLERE "ÖZEL STATÜ"

Libya`daki olaylar sırasında "talep ve ayrım gözetmeksizin tüm mültecilere topraklarına giriş izni verilmesi" için yapılan çağrılara AB üyeleri "özel statüler" oluşturarak cevap verdi. Örneğin İngiltere Libyalılar için belirli ikamet şemaları oluşturdu, ayrı bir yasal çerçeve hazırladı, sığınma başvurularının sayısını sınırlandırdı. İtalya, Libya Ulusal Geçiş Konseyi (NTC) ile "yasadışı göçün" önlenmesi için anlaşma imzaladı. AB, sınırların korunması için özel güvenlik gücü Frontex operasyonlarını genişletti.

SORUMLU?

Schengen ruhu da bu arada katledildi: AB içinde dolaşım özgürlüğü Kuzey Afrika`dan gelen göçmenler için rafa kaldırıldı.

Tüm bu süreçte bin 931 kişi Akdeniz`de öldü. Mayıs 2011`de bu ölümlerden "kimin sorumlu olduğu" konusu Avrupa Parlamentosu`na geldi. Tartışmalar sırasında birçok "sorumluya" işaret edildi, ancak hiçbir noktada AB`nin sorumluluğu gündeme gelmedi.

dünya bülteni

 


 

Bu haberler de ilginizi çekebilir