• DOLAR 32.541
  • EURO 34.924
  • ALTIN 2433.141
  • ...
Medya Patronları 28 Şubat`ı Anlattı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Aydın Doğan, ‘Gerekirse silah kullanırız’ manşetini savunurken Turgay Ciner, 1994-2001 arasında medya terörüne maruz kaldığını belirtti

‘Dirayetli bir Meclis olsa o günler yaşanmazdı’

Sabah Gazetesi eski patronu Dinç Bilgin, 28 Şubat`ın dik duracak bir başbakan, dik duracak bir Meclis olmadığı için yaşandığını söyledi.

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat Alt Komisyonu gazete patronlarını dinledi. Komisyona konuşan Bilgin, 28 Şubat sürecinde Türkiye`deki atmosferin çok farklı olduğunu belirterek "O zamanki Türkiye başka bir Türkiye`ydi. Türkiye koptu, gazeteciler olarak biz de koptuk. Şimdiki Başbakanımız gibi bir başbakan olsaydı, şimdiki gibi bir Meclis olsaydı, darbeleri araştırabilecek bir komisyon olsaydı, Türkiye`nin başına bunlar gelmezdi" dedi.

Bilgin, gazetelerin ve gazetecilerin o dönemde yeterince cesur ve demokrat olamadığını itiraf ederek, "O zamanki Türkiye`yi bir hatırlayın. Bırakın Genelkurmay Başkanı’nı, üst düzey bir generalin beyanatı bile ortalığı titretirdi.

Basın, muhalefeti hep seçilmişlere karşı yapardı. Atanmışlara muhalefet yapılmazdı. Askeri darbelerle kavga eden bir basın da çıkmadı. Uzlaşmak basının işine geldi" ifadelerini kullandı.

Bilgin özeleştiri de yaparak, "Daha kahramanca davranabilir miydim emin değilim ama davranmalıydım" dedi. O dönemde askerin yalnız olmadığını, yargının da süreçte payı olduğunun altını çizerken "Hatırlayın o tarihte başsavcıları, savcıları bir hatırlayın. Basın kahramanca direnmeliydi ama sonuç alır mıydı pek emin değilim`` şeklinde konuştu.

HELALE HARAM KATTIM

Bir gazete patronu olarak bankacılık sektörüne girmesinin büyük bir hata olduğunu belirten Bilgin şöyle devam etti: "Bankası olmayan medya patronu yoktu. Ben gazetecilikten iyi kazanıyordum. Cavit Çağlar`a ortak olarak girdim. Büyük bir hataydı. Helale haram kattım. Ama ben 28 Şubat döneminde gazete sahibi olmadım. Gazeteciler kendi işlerini yapmalı. Kamu ile işleri olmamalı." Etibank`ta generallerin görev almasını zamanın ruhu ile açıkladı ve hata olduğunu belirtti. Devletten hiçbir zaman ihale almadığını savundu.

28 Şubat döneminde kendisine askerden manşetleri ile ilgili bir telkin yapılmadığını savunan Bilgin, gazetecilerin işlerine niçin son verildiği sorusuna şöyle cevap verdi:

YAZARLARI ŞİKAYET ETTİLER

"Bir kez Genelkurmay`a davet edildim. Karadayı ile görüştüm, bir odaya alındım, orada Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ve Erol Özkasnak ile pek hoş olmayan 15- 20 dakika geçirdim. Sabah Grubu`ndaki yazarlarla ilgili şikayetlerini söylediler. Bana askerlere servis edilen bülteni gösterdiler. Yazarların yazısının altında `aslında şunu demek istiyor` şeklinde notlar vardı. Gazetenin böyle okunmasının doğru olmadığını söyledim. Onlar Türk ordusunun geleneklerinden söz edip ben de karşılık verince aramızda tatsız bir hava oluştu. Gazetecilerin işten atılmasına ilişkin telkin yapılmadı. Genelde o tür işler Ankara büroları kanalıyla gelirdi." Doğan grubu ile aralarında promosyon savaşları bulunduğunu dile getiren Bilgin, "Bu iş siyasi arenaya da sirayet etti. Grup olarak DYP`ye destek olduk, Doğan Grubu da ANAP`a destek oldu. Basının işlevi o tarihte bozulmaya başladı.”

‘Erbakan tankın üzerine çıksa böyle olmazdı’

28 Şubat döneminin medya patronlarından Aydın Doğan, 28 Şubat sürecinin yaşanmasında Necmettin Erbakan`ı suçladı. Darbelerin sebebini siyasilerin muktedir olmaması olarak gösteren Doğan, "Erbakan, Boris Yeltsin gibi tankın üzerine çıksaydı böyle olmazdı" ifadelerini kullandı.

Doğan, gazetelerinde çıkan manşetlere askerin herhangi bir dahli olmadığını da ileri sürdü. 28 Şubat Alt Komisyonu`nda soruları cevaplayan Doğan, Fadime Şahin olayını muhabirlerinin polis telsizinden duyduğunu anlattı. Doğan, "Polis, MİT bizi kullandı diye söyleyebileceğim spesifik bir olay yok. Ama kamu kuruluşlarından gelen haberler çok fazla irdelenmez. MİT`in, emniyetin verdiği haberlere genelde güven duyulur. Bu açıdan bizi kullanmış olabilirler" dedi.

‘411 EL’ MANŞETİ YANLIŞTI

Aydın Doğan`a ‘411 el kaosa kalktı’ manşeti soruldu. Doğan, "Ben o sırada Bodrum`da bulunuyordum. Manşeti yanlış buldum. Bir hatadır ve hata olduğunu da her zaman söylüyorum" dedi. Ahmet Kaya hakkında atılan "Vay şerefsiz vay" manşetinin yanlışlığını da kabul etti.

Doğan, "Gerekirse silah bile kullanırız" manşeti için ise "Bunu söyleyen etkili bir paşa. Bu bir haberdir. Bugün olsa yine yazardım" görüşünü savundu. Yaşar Okuyan`ı iş güvencesi yasası ile ilgili tehdit edip etmediği sorulan Doğan, "Yaşar Bey bana geldi. Eşinin bir sergi açtığını söyleyip haber yapmamızı rica etti. Bana İş güvencesi yasasını sordu. Ben de şakayla `İş olmayan memlekette iş güvencesi yasası çıkarmaya çalışıyorsun` dedim. Tehdit etmedim. Getirin Kur’an`a el basayım" şeklinde konuştu. O dönemde Tansu Çiller`in kendisi hakkında ithamlarda bulunduğunu belirten Doğan, "Refahyol hükümeti döneminde `cebine 7 katrilyon lira koydum` dedi.

Doğru söylemedi. Ben de mahkemeye verdim ve 26 bin lira tazminat kazandım. Tansu Çiller`e siyasi bir meydan okumam söz konusu olmadı" ifadelerini kullandı.

ÇÖLAŞAN`I BEN KOVDUM

Emin Çölaşan`ı yönetilemez hale geldiği için kendisinin kovduğunu dile getiren Doğan, Çölaşan`ın her yazısına 10 bin dolar tazminat öder hale geldiklerini anlattı. "Çölaşan`ı ben çıkardım. Çok da iyi yaptım. Bekir Coşkun için ise gitmesin diye uğraştım. Çok para vermişler gitti”dedi. Doğan gazeteden kimseyi siyasi nedenler veya baskı sonucu işten çıkarmadığını ileri sürdü. Doğan`ın konuşması sırasında söylediği "Gazeteciler diğer meslek sahiplerinden daha az ahlaklı değildir. Hatta daha ahlaklı insanlardır" ifadeleri tartışmalara neden oldu. Komisyon Başkanı Nimet Baş ile bazı üyeler bu cümleden dolayı Doğan`a tepki gösterdi.

‘Ne baskı yaptım ne de baskı gördüm’

Habertürk Gazetecilik A.Ş sahibi Turgay Ciner, bir medya patronu olarak bugüne kadar kimseye şantaj yapmadığı gibi kimseden de tehdit ve baskı görmediğini söyledi. 28 Şubat Alt Komisyonu`na bilgi veren Ciner, "1994-2001 arasında medya terörüne maruz kaldım. 2002-2007 yılları arasında ise önemli bir medya kuruluşunun patronuydum. Ne hiç kimseye şantaj, tehditle yayın yaptım ne de hiç kimseden herhangi bir şekilde baskı gördüm. Asosyal kişiliğe sahibim, görüştüğüm insan sayısı 3 kişiyi geçmez. Bu binaya da yaklaşık 15 yıl önce geldim" dedi.

28 Şubat`ta ve bunu takip eden süreçte, 27 Nisan bildirisi döneminde medyanın içinde olmadığını belirten Ciner, medyaya arzu ederek değil zorlanarak, para kaptırarak girmek zorunda kaldığını anlattı. Ciner, 2000 yılında Sabah-atv grubundan alacaklarına karşılık belirli oranda hisse aldıklarını ifade ederek şöyle devam etti:

"En azından parayı ödeyemedikleri için belirli hisse verdiler. Ama yönetimde değiliz. Sonra, sistem rakip medya grubunun eline geçti. 2002`de bu arkadaşlar bizi tekrar çağırdı, `Biz batıyoruz, katkı verir misiniz` dediler. Belli miktarda paramız içeride batık olduğu için bu işin içine girdik. TMSF veya o günkü BDDK, sadece bu işin tarafı olarak izin verdi, dahli, sadece izin vermekle oldu. Yaklaşık 5 yılda o grubu ayağa kaldırdım. BDDK veya TMSF`nin Bilgin`in elinden aldığı bir çöp dahi yoktur. Bana göre 1 milyar 100 milyon dolara satılan maldan Dinç Bilgin`e hayatının en büyük hediyesini yapmışlardır, bütün borçlarını ödeyerek veya bilmiyorum, ödeyeceklerdir."

Kahramanmaraş olayları bir tertipti

1979`da İçişleri Bakanlığı yapan Hasan Fehmi Güneş, 12 Eylül`ün, sadece yerli bir proje ve senaryo olmadığını belirterek ``Uluslararası güçteki merkezlerin hazırladığı, CIA`nın da içinde olduğu, ABD`nin desteklediği bir projeydi`` dedi. Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu`nun 12 Eylül alt komisyonunda konuşan Güneş, ülkenin adım adım 12 Eylül`e götürüldüğünü kaydetti. Sıkıyönetim, askeri yönetim, cinayetler, Kahramanmaraş ve Çorum gibi olaylarla, ara kademelerde yapılması gerekenlerin gerçekleştirildiğini kaydetti. Kahramanmaraş olaylarının temel nedenini, ``askeri yönetime geçiş için bir aşama katetmek`` olarak gösteren Güneş şöyle devam etti:

"Kahramanmaraş olayları hazırlanmıştı. Bunun içinde kamu erkini kullanan resmi yapılar da vardı.MİT, o konuda gerekli istihbaratı vermemişti. Benim kuşkum, olayı kolaylaştırmıştı. Davanın sonunda kurulan hükümden de vicdanen rahat değilim.``

‘Basına girmem hataydı’

28 Şubat soruşturması kapsamında ifade veren Türkmedya Grubu patronu Mehmet Emin Karamehmet, basına girmesinin hata olduğunu söyledi

TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda medyada olmadığını ifade eden Mehmet Emin Karamehmet, ailesinin darbelerden çok zarar gördüğünü ama hepsinden çıktıklarını dile getirdi.

Kemal Ilıcak’ın ölümünden sonra oğlunun gazeteye ortak olmasını istediğini, ortak olmadığını ancak birmiktar yardımyaptığını kaydetti. Karamehmet,‘’Bir süre sonra Özer Çiller aradı; Erol Aksoy’un gazeteyi aldığını yarısına ortak olmamızı istedi, o şekilde girdik. Maaşlar ödenemeyince alacağımızdan vazgeçip çıkmak istedik, ama olmadı, üzerimize kaldı’’ diye konuştu.

PAMUKBANK ZARAR ETTİ

Erol Özkasnak ile görüştüğünü, ancak kendisine davetin Çevik Bir’den geldiğini anlatan Karamehmet, ‘’Tamne görüşütüğümüzü hatırlamıyorum. ‘Bunu, şunu yapmayın’ diye değil, ‘vatanmillet Sakarya’ şeklinde görüşmeler oldu” dedi.

Karamehmet, fona devredilen bankalar arasında en büyük zararın Pamukbank’ta olduğunun ifade edilmesi üzerine şunları söyledi: ‘’1989’da Fiskobirlik’in fındık paraları ödenemiyordu. Devlet bizden Fiskobirlik’e para vermemizi istedi. O zamanki kanunlara göre, özel şirketler kamu bankalarına kredi veremiyordu. Kanun değişti. Para ödenmedi. Pamukbank devrolduktan sonra da ödenmedi. 3,6 milyon doların içinde bu rakam da vardır. Her şeyimizi satarak 2 yıl içinde ödedik. Demirbank’ın Fona alınmasından 1 gece önce bizi Ankara’ya çağırdılar. İş Bankası, Garanti Bankası, Akbank ile biz vardık. ‘Yarın sabah 1 milyar dolara ihtiyaç var’ dediler. ‘Kur çıpasıyla hiçbir zararınız olmayacak’ denildi. Diğer bankalar veremeyeceklerini söylediler, sadece biz 384 milyon doları götürüp yatırdık. Çıpa kalktı, 600 liraya sattığımız dolar 1400’e çıktı. Aradaki farkı şirketlerimizin üstüne yazdık.Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel’e gittim, ‘vergi kabul edin’ dedi.’’

ÇARESİZLİKTEN YAPILDI

Karamehmet, ‘’Ağır bir durumamaruz kaldınız, kullanıldığınızı düşünüyormusunuz?’’ sorusuna, ‘’Özel bir şeyden dolayı olduğunu zannetmiyorum. Çaresizlikten dolayı yapılan hareket diye düşünüyorum. Biz belki beceriksiziz, basını bu şekilde kullanmadık. Benim basına girmemhataydı. Çıkması kolay değil, inşallah düzelteceğiz’’ dedi.

Zafer Mutlu: Yanlış yaptık

Gazeteci Zafer Mutlu da, 28 Şubat’ın kötü ve yanlış olduğunu vurguladı, şunları söyledi: ‘’28 Şubat’ın savunulacak hiçbir tarafı yoktur. Basının da yanlışları olmuştur. Evet 28 Şubat sürecinde yanlışlarımız oldu. Takımtutar gibi bir siyasi partiyi tutup, öbür siyasi partiye karşı olmak yanlıştı. Türkiye o seçime giderken bir parti gazetesi gibi davrandık. Kendimizi fazla kaptırdık. Kendimizi bir tarafta bulduk. Bugün de var. Basın etiği açısından yanlış yaptık’’ diye konuştu.

28 Şubat’tan 5 gün önce Tansu Çiller’le evinde önce baş başa görüştüğünü anlatan Mutlu, ‘’İktidarı alacağını, askerlerin kendisini desteklediğini’’ söyledi. Kendisine ‘’yanlış düşünüyorsunuz, öyle bir hava yok’’ dediğini belirterek, ‘’Bana itiraz etti. Sonra aşağıya indik, Fatih Çekirge ve Hasan Cemal de vardı. Kahvaltı sırasında ‘teybi kapatın bir şey söyleyeceğim’ dedi. Bana yukarıda söylediklerini anlattı. Aradan 1 ay geçti, Fatih Çekirge bunu yazdı. O zaman kime gitseniz askerlerin estirdiği hava konuşuluyordu’’ şeklinde konuştu.Mutlu, Dinç Bilgin’n hatasının Etibank’a ortak olmak kadar Cavit Çağlar’ın hissesini Hazine’den devralmak olduğunu kaydederek, ‘’Tekerlek orada kırıldı’’ dedi.

ÇETİN DOĞAN İTİRAFI

‘’Manşetler kendi düşünceniz miydi yoksa size böyle yayın yapmanızı telkin eden başkaları var mıydı?’’ sorusuna Mutlu, şu karşılığı verdi:

‘’Hayatımda tek bir brifinge gittim. Hiçbir komutanı tanımam. 28 Şubat döneminin meşhur basın toplantısına gittim. Fatih Çekirge, ‘Çevik Bir sizinle tanışmak istiyor’ dedi. Brifingden sonra gidip tanıştım. 15 dakika sürmüştür. Çetin Doğan brifingde söylediği, ‘gerekirse silah kullanırız’ lafını orada da kullandı. Erol Özkasnak bana 3-4 kez telefon etmiştir. Asker karşıtı isimler bizde yazıyordu. Askerden gelen telefonlar, ‘bunlar demokratlık uğruna TSK’ya zarar veriyor’ şeklindeydi. Beklentisi atın... Tamamını tuttuk. Darbeden sonra ayrılan oldu. Andıç alçakça, onursuzca bir olaydı. Ortamçok gergindi. Mehmet Ali Birand ile yolları ayırdık. Çok yanlıştı, kendimizi korumak için yaptık.’’  Bugün

Bu haberler de ilginizi çekebilir