• DOLAR 32.551
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2490.31
  • ...
Üçüncü Bin Yılda İslami Uyanış
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Bugünlerde üçüncü bin yılda Ortadoğu halklarının geniş çaplı kıyamlarına şahit olmaktayız. Sahip olduğu petrol ve gaz yataklarıyla dikkatleri üzerine çeken bu bölge Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının kesiştiği noktada bulunması, İslam, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin başlangıç neşet ettiği yeri teşkil etmesiyle stratejik, jeopolitik ve jeoekonomik açıdan büyük öneme sahiptir.

“Ortadoğu” kavramı ilk defa 1902 yılında Batılı tarihçi Alferd Mahan tarafından kullanıldı. Avrupa kıtasından bakıldığında doğudaydı ama burası ne yakın olan bir doğuydu, ne de uzak olan bir doğu. Dolayısıyla Batılılar tarafından Ortadoğu adıyla kullanılmaya başlandı.

Ortadoğu coğrafyası Akdenizin ortalarından Fars körfezine kadar uzanan toprakları kapsamaktadır. Diğer bir ifadeyle bu bölge Afrika’nın bir bölümü ile Asya’nın bir bölümünün üzerinde bulunmaktadır. Ortadoğu bölgesindeki ülkeler, İran, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Afganistan, Bahreyn, Türkiye, Suriye, Irak, Arabistan, Umman, Katar, Kuveyt, Lübnan, Mısır, Yemen, Filistin, Cezayir, Tunus, Libya, Fas ve Sudan’dan müteşekkildir. Batılılar Ortadoğu’daki ülkelerin bir kısmını uzunca yıllar sömürgelerinde bulundurdular. İngiltere, İtalya, Almanya ve Fransa’nın Ortadoğu’daki sömürgeciliği uzunca yıllar devam etti. Sömürge ülkelerin yöneticileri neredeyse sömürgecilerin birer valisi konumundaydı. Çoğu zaman darbelerle istediklerini atıyor, istemediklerini de yönetimden uzaklaştırıyorlardı.

Batıya bağlı bu ülkelerde hiçbir zaman halkın istediği sistem ve benimsediği yöneticiler iktidara gelmedi. Arap ve Afrikalı Müslüman halkların kıyamının devam ettiği Mısır, Tunus, Libya, Yemen, Bahreyn, Suriye… gibi ülkelerde halkın başında bulunan gayrı meşru yönetimlerden rahatsız olan halkın itiraz etmemesi için bütün tedbirler alınmıştı. Herhangi bir kıpırdanma durumunda orantısız güç kullanılarak kan dökülüyor, adeta halka kan kusturuluyordu. Zulme tahammülü kalmayan Müslüman halk bir volkan gibi patlayıverdi. Meydanlara çıkıp slogan atan insanların kahramanca direnişi, halkta uyanışlara yol açtı. Korku duvarları yerle bir edildi. İnsanların evlerinde bile isimlerini söylemekten korktukları yöneticilerin heykelleri yerlerde süründü. Hep bir ağızdan bunları lanetleyen Müslüman halklar defolup gitmelerini istiyorlar.

Müslüman halkların kıyamlarının en fazla göze çarpan özelliklerinden biri, gün geçtikçe daha fazla İslami renk kazanmalarıdır. Kıyamlarla birlikte bölgede İslami uyanışın ciddi şekilde arttığı görülmektedir. Halklar, meşru haklarına kavuşmanın biricik yolunun mücadele ve cihad olduğunu anladılar. Şu anda kıyamın devam ettiği Tunus, Libya, Bahreyn, Mısır ve diğer ülkelerde halkın ortaklaşa istekleri şu şekilde sıralanabilir:

Ülkeyle ilgili istekler:

Batıya bağlı olan hakim rejimin değiştirilmesi

Anayasanın değişmesi için seçimlerin yapılması

Özgür bir ortamda cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin yapılması

Diktatörlerin ve işbirlikçilerinin yargılanması

Bütün alanlarda inanç özgürlüğünün sağlanması

Siyasi ve ekonomik imkânların adil bir şekilde dağıtılması

Ülkenin yağmalanan servetinin ülkeye geri döndürülmesi

Bölge ve dünyada ölçeğiyle ilgili istekler:

Zulüm ve sömürüye karşı mücadele…

Bölgedeki ve dünyadaki Müslüman ülkelerle sıkı ilişkiler geliştirme

Ülkenin tamamıyla bağımsız hale gelmesi, bölgedeki ve dünyadaki siyasi gelişmelere yabancıların müdahalesinin engellenmesi

Dünya çapında bölge halkının kültürüne ve dinine saygının gösterilmesi…

Batı ülkeleri ve hakim rejim tarafından petrol ve gaz servetinin yağmalanmasının engellenmesi

Batı ve diğer yabancı bankalarda el konulmuş halka ait sermayenin serbest bırakılması.

Kıyama kalkışan Müslüman halkların ortak isteklerine bakıldığı zaman yaklaşık olarak aynı şeyleri istedikleri ve kıyamların önemli ölçüde benzerlikler taşıdığı görülür. Yapılan zulümler ve halkın çiğnenen hakları, halkın kıyamıyla birlikte İslami uyanışın yoğun bir şekilde gelişmesine yol açtı. Halkın kıyama kalktığı ülkelerin tepesindeki rejimler, yalan ve iftira silahlarını ateşleyip bütün imkanları kullanarak kıyamları durdurmaya çalışıyorlar. Zor kullanıp kan dökerek halkların inkılabi yürüyüşünü durdurabileceklerini sanıyorlar. Oysa İslami uyanış her geçen gün daha fazla artmakta ve Müslüman halklar “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, bölünmeyin” ayetini şiar edinerek vahdetlerini gerçekleştirip hedeflerine adım adım yaklaşmaktadırlar.

Yazan: Hüseyin Muhammedi Fumeni

Kaynak: Risalet Gazetesi

Çeviren: Hanefi Aydın

Bu haberler de ilginizi çekebilir