• DOLAR 32.371
  • EURO 35.039
  • ALTIN 2325.83
  • ...
Sömürü ve Katliam Dolu Acı Bir Tarih
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Merve ÇİRİŞOĞLU / izlenim / doğruhaber

Katarakt ameliyatlarından yetimhaneye…
İHH İnsani Yardım Vakfı’nın Afrika’da gerçekleştirdiği katarakt ameliyatlarına üç ameliyatlık destekte bulunmak ve kardeşlerimizin gözlerinde ışık olabilmek için ‘el emeği göz nuru kitap ayraçları’ çizip satmamızla başladı yolculuğumuz. İlkin sadece arkadaş çevresinde satışını yaptığımız ayraçlarımız, sosyal medyada yayılıp farklı üniversitelere taşınınca siparişlerimiz katlandı. Sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin pek çok şehrinde, hatta yurtdışında Avusturya, Almanya, İran, Bosna, Romanya ve Kıbrıs’ta yüzlerce gönüllü kardeşimizin çabalarıyla çeşitli ortamlarda on binlerce kitap ayracı satıldı. Önce kısa zamanda elde ettiğimiz gelirlerle masraflarını üstlendiğimiz ameliyatların sayısını 3’ten 21’e yükselttik. Ardından bir yetimhane açtırma kararı alarak bu bereketli satışları ‘yetimin başını okşa’maya vesile kılmak istedik. Ve projemize kitap ayraçlarının yanı sıra kendi çizdiğimiz karikatürlerle süslediğimiz rozetleri, anahtarlıkları ve not defterlerini ekledik. Bir sene içerisinde tüm bu ürünlerin satışıyla Allah’ın izniyle yaklaşık 130.000 TL’ye ulaştık. Ve küçücük kitap ayraçlarının Malavi’de 50 çocuğun barınacağı bir yetimhanenin tuğlalarına nasıl da dönüştüğüne hep birlikte şahitlik ettik.
Kısa sürede inşası tamamlanan yetimhanemizin geçtiğimiz ay açılışını yaptık ve fotoğraflarımızı çeşitli kanallarla paylaştık. Yetimlerimizi, açılış gününü ve Malavi anılarını anlatmaya başlamadan, Malavi’yi kısaca tanımakta fayda var:

Sömürgecilikle boynu bükülen küçük bir ülke…
Malavi; Afrika’nın güneyinde Zambiya, Tanzanya, Mozambik ve kıtanın üçüncü büyük gölü olan Malavi Gölü ile çevrili küçük bir ülke.

Malavi’nin adı, 14. yüzyılda hüküm sürmeye başlayan ve şimdiki Malavi, Mozambik ve Zambiya topraklarının bir kısmını içine alan Maravi Krallığı’ndan geliyor. 16. yüzyılda krallığın en parlak dönemini yaşatan Şef Masula öldükten sonra, Portekizliler ülkeyi yavaş yavaş istila etmeye ve parçalamaya başlıyorlar. O dönemde en önemli esir kaynaklarından biri haline gelen Malavi’de Portekiz işgaliyle köleleştirilen Müslümanlar Brezilya’daki plantasyonlara götürülüyorlar. Birkaç yüzyıl devam eden Portekiz vahşeti 1891’de el değiştirerek İngiltere ve Portekiz arasında yapılan anlaşmayla İngiliz sömürge yönetimine geçiyor ve Malavililer için çok kanlı bir koloni dönemi başlıyor. 1964 yılında bağımsızlığını elde edene kadar her alanda çok ciddi tahribata uğrayan halk, bu ‘düzeni’ dünyanın kanunu sanıyor: “Bir gece köyümüze baskın olacak. Diğerleri gibi kimimizi öldürecekler, kimimizi de alıp uzaklara götürecekler. Kalanlar, bir daha hiçbirimizin ne olduğunu bilmeyecek, kendi gidecekleri günü beklerken…”

Açlıktan ot ve ağaç yapraklarını yiyen insanlar…
Ekvator kuşağının altında, fildişi ve altın bakımından zengin, bereketli yağmurların suladığı verimli topraklarda sömürgecilik, Malavi’yi Afrika’nın en fakir 4. ülkesi yapıyor. Yer altı ve yer üstü servetleri İngiltere’ye aktarılan bu yemyeşil ülkenin halkı, açlıktan ot ve ağaç yapraklarını yemek zorunda bırakılıyor. Sadece bu da değil! Müslüman nüfusun çoğunluğu oluşturduğu ülkede koloni dönemlerinde kilise baskılarıyla Müslüman okulları kapatılıyor, Müslüman çocuklar vaftiz olmadan diğer okullara alınmıyor. Müslümanların inançlarının da tarumar edildiği Malavi’de hemen her şey misyonerlerden soruluyor. Ülkede birçok farklı grup, Protestanlar, Katolikler, Evangelistler, Yehova Şahitleri, Anglikanlar, Babtistler, Metodistler bizdeki külliye mantığıyla çalışıyorlar: Kiliseler, hastaneler, meslek edindirme kursları, okullar, misafirhaneler… Tabi tüm bunlardan faydalanmak için vaftiz olup Hıristiyan ismi almanız gerekiyor. Hıristiyan hükümet de misyoner faaliyetler de halka iman karşılığında yardımda bulunuyor.

İşte böyle bir ülkede, beyaz Müslümanın siyah kardeşini yüzyıllardır ‘yetim bıraktığı’ bu topraklarda bir yetimhanenin açılışını yapmak üzere yollara düşüyoruz. Bir hayli meşakkatli geçen bir yolculuğun ardından Güney Afrika üzerinden aktarma yaparak Malavi’nin başkenti Lilongwe’ye ayak basıyoruz. Şahit olduğumuz ilk şey, Malavi’deki genel tablo hakkında bize mesaj veriyor: Havalimanında bilgisayar yok; bütün işlemler tek tek dosya tutularak hallediliyor. ‘Kata kutu’ Afrika’yı biraz daha açtıkça bu duruma olan şaşkınlığımız gidiyor ve yerini bambaşka duygulara bırakıyor.
Lilongwe’de ilk işimiz, bizi havalimanında karşılayan İHH’nın partner kuruluşu Africa Muslim School Association sekreteri Adil Chilungo ile birlikte, elimizdeki dolarları Malavi’nin para birimi Kwacha’ya çevirmek oluyor. Orada yapacağımız harcamalar ve yetimhanemize bırakacağımız harçlık için bozdurmak istediğimiz bir miktar dolar, bize bir çanta dolusu Kwacha olarak geri veriliyor. En büyük banknotu bizdeki 6-7 liraya tekabül eden Kwachaları çantalarımıza bölüştürerek gizlemeye çalışıyoruz. İnsanların 1 dolar için birbirini öldürdüğü bir yerde bir çanta dolusu parayla gezmek, bizi biraz korkutmuyor değil.

Başkent Lilongwe, ülke geneline göre gelişmiş bir şehir. Nüfusun yarısı açlık sınırında olmasına rağmen bu bölgede lüks arabalar ve evler gözümüze çarpıyor. Yerli halka sattığı mallarla zenginleşen kesimin Hintli Müslümanlardan oluştuğunu; çay, tütün, kahve, fıstık, acı biber, pamuk, şeker pancarı yetiştirilen verimli arazilerin bu Hintli ve Avrupalı toprak sahiplerinin elinde olduğunu öğreniyoruz. Birçok yerde görmeye alışık olduğumuz zengin-fakir uçurumu, Malavi’de de bizi buluyor. Yerli halka karşı bir hayli yabancı olan Hintli Müslümanların siyah Müslümanlarla kardeş olmaları için dua ederek Lilongwe’den ayrılıp 5 saatlik uzaklıktaki şehir Blantyre’a doğru yola çıkıyoruz.

Malavi’de hayat…
Şehir merkezinden uzaklaştıkça, Malavi’nin asıl yüzüyle karşılaşmaya başlıyoruz: Yol kenarlarında kerpiçten yapılmış, çatısı otlarla kaplı evler, başlarının üzerinde eşya taşıyan kadınlar, annelerinin sırtına sarılmış bebeler, bisikletlerle seyahat edenler, küçük derme çatma yapılarda muz, çilek ve mısır satmaya çalışan köylüler, ışıksız, işaretsiz ve tabelasız yollar, hastalıktan karınları şişmiş yalın ayak dolaşan çocuklar…
Yolculuğumuza bir köyün camisinde yapacağımız iftarla ara veriyoruz. Cami önündeki su kuyusundan kadınlar ve çocuklar kovalarla evlerine su taşıyor. Malavi’de yenilen, bizdeki tost ekmeklerine benzeyen ekmeklerimizi çocuklarla paylaşıyoruz. Çocuklar bir dilim ekmek için resmen birbirini parçalıyor. Çoğunun ekmeğini aheste aheste yediğini görüyoruz, tadını çıkarmak istercesine… Fotoğraf çekmek istediğimizde hepsi ekmekleri yerken poz veriyor.

Gözümüzün nuru Boğaziçi Yetimhanesi…
Gece yarısı Blanytre’a varıyoruz ve bir pansiyonda konaklıyoruz. Ve ertesi sabah erkenden Kanyenda’ya doğru yol alıyoruz. 1,5 senedir hayalini kurduğumuz, gözümüzün nuru Boğaziçi Yetimhanesi’nin bulunduğu kent… Bizi, yetimhanemizin yakınlarındaki bir medresenin yanında köylü kadınlar ‘Mom Amina’ isimli şarkılarını söyleyip dans ederek karşılıyor. Her birinin yüzündeki gülücük ve samimiyet, neşemize neşe katıyor. Hanımlarla selamlaşıp Türkiyeli kardeşlerimizin yaptığı bileklikleri hediye ettikten sonra yetimhanemizi gezmeye başlıyoruz. Adil Bey, bir yandan bize yetimhanenin idari oda, tuvalet, banyo, çamaşırhane, yemekhane gibi bölümlerini tanıtırken, diğer yandan Müslümanların kurduğu bir yetimhanenin Malavi’de ne kadar elzem olduğunu anlatıyor: “Anne ve babasını yitirmiş çocuklar için Malavi’de hayat çok zor. Hele ki çocuk Müslüman ise durum çok daha vahim bir hal alıyor. Çünkü Malavi’de açılan yetimhanelerin ve okulların hemen hepsi misyonerlerin elinde ve çocuklar vaftiz olmadan ve Hıristiyan ismi almadan buralara gidemiyor. Bir yandan insan tacirleri ve organ mafyasının eline düşmemeye çalışan çocuklar, diğer yandan açlıkla boğuşuyor. Çocukların yiyebileceği tek yemek pub (mısır unundan yapılan tatsız tutsuz bir yemek). Zorunlu kayıt paralarını ödeyemediklerinden okula da gidemiyorlar. Ama biz bu yetimhanede çocuklara hem barınma imkanı sağlamış olacağız hem onlara düzenli olarak güzel yemek vereceğiz hem de okullara gönderip dini ve fenni eğitimleri almalarını sağlayacağız.”

Bir yetimi sevindiren şey…
Yeni eğitim-öğretim dönemiyle birlikte Eylül’de yetimhanemize yerleşecek olan çocuklarımızın kaldığı evleri ziyaret etmek için köyden ayrılıp başka bir bölgeye geçiyoruz. Yine birbirinden tatlı ve ürkek onlarca pıtırcık şaşkın gözlerle bize bakıyor. Her birine minik hediyeler verdikten sonra köyde bulunan bir medreseye giriyoruz. 11’i yetimhanemizde kalacak olan toplamda 20 çocuğu ilahiler söyleyip kitap okurken buluyoruz. Her biriyle tek tek konuşup fotoğraf çekiyoruz. Ardından zarfların içerisine koyduğumuz 500 Kwacha (yaklaşık 1,5 dolar) bayram harçlığını ve hediyelerini verip sınıftan ayrılıyoruz. Çok geçmeden sınıfta bir çığlık kopuyor. Şaşkınlıkla geri dönüyoruz ve hayatımızın sonuna kadar unutamayacağımız bir sahneyle karşılaşıyoruz: Çocuklar zarfları ve hediye paketlerini açmışlar, heyecanla birbirlerine gösteriyorlar; sevinç çığlıklarıyla havalara zıplıyorlar. Onları böylesine mutlu eden şey sadece 1,5 dolar ve plastik küçük bir oyuncak…

Rodney’in bakışlarındaki derinlik…
Medreseden sonra köyün iç kısımlarına doğru yürümeye başlıyoruz. Kerpiçten yapılmış evlerin önüne oturan kadınlar ve çocuklar uzaktan bizlere el sallayıp tebessüm ediyorlar. Ama aralarında biri var ki ne yapsak yapalım gönlünü alamıyoruz: Rodney Ngoma. Henüz 12 yaşında. Babannesiyle birlikte kuru otlarla örtülü çatısı çökmüş, kerpiç duvarlı bir evde yaşıyor. Ev, tek bir odadan ibaret ve içerisinde bambu hasırdan başka hiçbir şey yok. İçeriye girmek için izin alıyoruz. Rodney, fotoğraf çekmek için hazırlandığımızı görünce hiçbir şey demeden yanımızdan geçip hasırın üzerine uzanıyor “Burası benim yatağım!” diye göstermek ister gibi… Evi gördükten sonra Rodney’in bakışlarındaki küskünlüğü daha iyi anlıyoruz. “Neredeydiniz?” der gibi… “Adımın İbrahim, Musa, Muhammed değil de Rodney koyulmasına nasıl izin verdiniz?” der gibi… Başımız önümüzde çıkıyoruz evlerinden.

Yetimhanemiz açılıyor!
4 Ağustos 2012. Oldukça heyecanlı bir şekilde güne başlıyoruz. Bugün, yetimhanemizin açılış günü. Hazırlıklar tamam; Malavi Milli Eğitim Bakanı, çeşitli STK başkanları, gazeteciler, köy halkı ve onlarca pıtırcık yetimhanenin önünde açılışı bekliyorlar. Bizi yine köylü kadınlar, şarkılar ve danslarla selamlıyor. Ardından tören başlıyor. Protokol konuşmalarında bizlere de mikrofon veriliyor. Binlerce öğrencinin emekleriyle kurulan yetimhanemizin öyküsünü anlatıp, burada yetişen çocukların iyi birer insan, iyi birer kul olmaları için dua edip selamlarınızı iletiyoruz. Ve hep birlikte yetimhanemizin önüne gidip Malavi Milli Eğitim Bakanı ile birlikte kurdelemizi kesip yetimhanemizin açılışını yapıyoruz.

“I want to be your friend.”
Açılış sonrası çocuklarla birlikte oturup vakit geçirmeye, cimcim, şaşırtmacalar gibi oyunlar oynamaya başlıyoruz. Oyun oynarken bir kız çocuğunun bakışları ve hareketleriyle belli ettiği özel bir ilgisi dikkatimizi çekiyor. Yanına gidip soruyorum: “Bir şey mi söylemek istiyorsun?” Aldığım cevap beni benden alıyor: “Senin arkadaşın olmak istiyorum.” Bağrıma basıp “Canım benim! Ben senin kardeşinim.” diyebiliyorum. Böyle deyince daha sıkı sarılıyor yüzünde muzip ve şirin bir gülümsemeyle… En ufak bir ilgi, güzel söz veya tebessümle bile çok mutlu olabilen bu çocuklar, her halleriyle bize bir ders veriyor.

Pıtırcıklarla geçirilen en güzel 2 saat…
Eylül ayından itibaren yetimhanemizde kalacak olan çocuklarla özel olarak konuşmak için onları yetimhanede bir odaya alıyoruz. Birlikte resimler çizip İngilizce bilen çocuklarla konuşuyoruz; onları daha yakından tanımaya çalışıyoruz. Hayatta kimsesi olmayan, komşusunun evine sığınan Eşref… Babannesiyle birlikte yaşayan Handsome… Üzerinde çok bol ve her yanı yırtık bir kazak olan Whiteman; yani ‘beyaz adam’ isimli siyah boncuk… Bize yetimhaneyi çizip “Evimi çizdim.” diyen Recep… Çizdiği resminin arkasına “Sevgili bağışçılarımız! Bize gönderdiğiniz hediyeler ve yaptırdığınız okul için teşekkür ederim. Allah razı olsun. Sizi seviyorum.” diye yazan Brian… Ve diğer zeytin gözlü melekler…

Yetimhane önünde güzel bir iftar…
Malavi’deki son akşamımızda İHH’nın iftar için hazırlattığı yemekleri köylülere dağıtıp hep birlikte yetimhanemizin önünde dualarla orucumuzu açıyoruz. Yetimhanemizin ampulünden süzülen, dolunayla birlikte karanlık köyü aydınlatan tek ışık oluyor. Adil Bey “Buradaki köylerin %80’inde elektrik yok. Bu köyde de yoktu ama önümüzdeki ay yetimhaneyle birlikte kurulan sistemle bütün köy elektriğe kavuşacak.” diyor. İftarın ardından başkent Lilongwe’ye geri dönmek için hazırlanıyoruz.

Sefaletin içinde bizden istenen şey: Kitap
Lilongwe’ye dönerken Adil Bey’den köylü kadınların bize bir mektup yazdığını öğreniyoruz. Kendi yerel dillerinde yazılan bu mektubu çevirisiyle birlikte teslim alıyoruz. Mektupta kadınlar, 2010 yılından beri köylerindeki medresede dini eğitim aldıklarını ve İslami faaliyetler yürüttüklerini söyleyip bizden talep ettikleri şeyi ekliyorlar: “1- Kadınlarımıza İslamiyet’i öğretmek amacıyla diğer köylere ulaşabilmek için çok uzun mesafeler yürümemiz gerekiyor; o yüzden ulaşım problemimiz var. 2- İslami kitaplar ve yazı gereçleri gibi eğitim materyallerinden yoksunuz.”
Yiyecek ikinci bir yemeği olmayan bu insanların, hayatlarında en ciddi problem olarak gördükleri bu yardımlar, bize sahip olduğumuz ‘dert’lerimizi tekrar düşündürtüyor.
 

Hatice Ana Yetimhanesi…
Malavi’de son görevimizi tamamlamak üzere Lilongwe’de bulunan Bibi Khadija (Hatice Ana) Yetimhanesi’ne gidiyoruz. Bu yetimhanenin hikâyesi çok ilginç: Hatice Ana, tek odalı evinde 30 yetim çocuğa kendi imkânları ile bakan, onlara dini eğitim veren yaşlı bir kadınmış. Vefatının ardından evini eklemelerle genişleterek köydeki yetim çocuklar için bir yetimhaneye çevirmişler. Şimdi ise sorumluluğu kız kardeşi üstlenmiş. Topladığı yardımlarla yetimlerin boynunu bükmemek için gayret sarf eden bu teyzemizle oturup ihtiyaçlarını ve sıkıntılarını dinleme fırsatı buluyoruz. Ve yetimhane masrafları için bir miktar nakdi yardım yapıp çocukların her birine harçlık veriyoruz. Ayrılma vakti geldiğinde teyzemiz ellerimizi sımsıkı tutuyor ve güzel bir dua ediyor: “İnşaallah bir dahaki sefere cennette karşılaşırız.” Aminler…

Malavili Müslümanların var olma mücadelesi…
Türkiye’ye dönmeden evvel son durağımız bir mescid ziyareti oluyor. Adil Bey bizi Lilongwe’nin merkezine çok uzakta bir köyde bir mescide götüreceğini söylüyor ve birkaç saat içerisinde yollardaki derin yarıklardan dolayı arabaların bile zor girdiği bir köye varıyoruz. Mescidin önünde Adil Bey anlatmaya başlıyor: “Bu köye zamanında Müslümanlar gelmiş ve köylüleri İslam’a davet etmiş. Köylüler Müslüman olmuş fakat bir daha hiç kimse buralara uğramamış. İnsanlar namazdan da Kur’an’dan da bihaber yaşıyormuş. Ta ki 5 sene evvel buraya İHH ekipleri gelene kadar… Buradaki bir grup Müslümanın ricasıyla İHH, burada bu mescidin temelini atmış. Şu an bir kısmı medrese, bir kısmı mescid olarak kullanılıyor. Ve elhamdülillah artık bu köyün tamamı Müslüman.”
Resmi kayıtlarda %12’si Müslüman olarak gösterilen Malavi’nin aslında yarısına yakını Müslümanlardan oluşuyor. Nüfus sayımlarında köylerdeki Müslümanlar ya yok ya da Hıristiyan olarak yazılıyor. Bu da birçok problemi beraberinde getiriyor. ‘Sayıları az olduğu’ gerekçesiyle okullarda Müslümanlara yönelik din dersi olmaması bunlardan sadece biri…

Malavi’de neler yapılabilir?
Malavi, beyaz Müslümanların çok geç hatırladığı bir ülke… Yüzyıllardır devam eden sistem, Müslüman halkın hem servetini hem de inançlarını sömürmüş durumda. Birkaç yıldır İHH, Deniz Feneri, Kimse Yok Mu, Can Suyu ve Yeryüzü Doktorları insani yardımlarıyla Malavi’de var olsa da halen çok daha fazlasına ihtiyaç var:
1. Malavi’de her tarafı kuşatmış misyoner okullarda eğitim göremeyen Müslüman çocuklar için fon toplanıp medreseler, yetimhaneler açılması, mevcut olanların tamir edilmesi
2. Malavi’de açılan yetimhanelere ve okullara kitap, defter ve kırtasiye malzemelerinin tedarik edilmesi
3. Yetim çocukların sponsor aile sistemiyle kendi ülkelerinde desteklenmeleri (Bir yetimin aylık gideri 90 lira)
4. Malavi İslam Üniversitesi’nin açılması
5. Üniversite eğitimi için gençlerin Türkiye, Sudan, Uganda ve Mısır gibi ülkelerde desteklenmesi
6. Çeçeva ve Yao dillerinde Kur’an-ı Kerim ve ilmihal kitaplarının basılması
7. Yeni camilerin açılması ve mevcutlarının tamir edilmesi
8. Gönüllü doktorlar organize edilerek sağlık taramalarının ve katarakt operasyonlarının yapılması
9. AIDS’e karşı biliçlendirme çalışmalarının yapılması (Malavi’de AIDS oranı %14)
10. Meslek edindirme kurslarının açılması (bilgisayar, tarım ve hayvancılık vs.)
11. Balıkçılığın desteklenmesi
12. Hayvancılık yapan aileler için sağmal hayvan dağıtımı.

 

 

 

 


 

Bu haberler de ilginizi çekebilir