• DOLAR 32.513
  • EURO 34.603
  • ALTIN 2501.1
  • ...
Arap Baharının Geleceği
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Müslüman Arap halklarının kıyamları ikinci yılında da varlığını sürdürmektedir. Tunus’tan Kahire’ye ve Trablus’tan San’a’ya kadar yayılan protestolar büyük sarsıntılara yol açtı. Bu ülkelerde bazı değişikliklerin yaşanmasına neden oldu. Bu hareketler her ne kadar sistemlerde köklü değişikliklerin oluşmasına sebep olamadıysa da, diktatör rejimlerin cebr ve zora dayanan temellerinde ciddi sarsıntılar oluşturdular. Hatta bazı Arap ülkelerinde siyasi sistemin yapısının ıslahı yolunda kimi değişikliklere sebep oldular. Halkın protestoları karşısında tutunamayacağını anlayan Suriye’deki Baas rejimi bile göstermelik de olsa bazı ıslahatları gerçekleştirmek zorunda kaldı.

Arap ülkelerinde kıyam eden halklar genellikle “Halk sistemin yıkılmasını istiyor” sloganıyla protestolarını yürüttüler. Bu slogan ilk defa Mısır’ın Tahrir meydanında dile getirildi. Buradan diktatörlerin hâkim olduğu diğer Arap ülkelerine hızlı bir şekilde yayıldı. Arap diktatörlerin peyderpey yıkılmasıyla birlikte yeni bir sorun ortaya çıktı. Yeni sistemlerin eski rejimlerin hasta yapılarının rengini taşıyan çehrelerden vazgeçmedikleri görüldü. Mübarek’in son başbakanı Ahmet Şefik, bu paradoksun açık bir örneğiydi. Siyasi tecrübesini de kullanarak ve devletin imkânlarından bolca istifade ederek seçimin ikinci dönemine bile şirket etmeyi başardı.

Kıyamların yaşandığı Arap ülkelerinde protestolar, ciddi ekonomik sorunların ortaya çıkmasına sebep oldu. Aynı şekilde bu ülkelerde güvenlik epey darbe aldı. Bugün Mısır ve Libya büyük güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya bulunan kıyamın önemli iki ülkesidir.

Şu andaki şartların devam etmesinin ve inkılapçıların daha önce tayin ettikleri hedeflerine ulaşamamalarının sebebi nedir? Bu soruya cevap olarak, George Town Washington Üniversitesi Ortadoğu uzmanlarından Samir Şehade, Arap dünyasında kıyam eden halkların hedeflerine ulaşması ve inkılaplarını gerçekleştirmesi için önlerinde uzun bir aşamanın olduğunu bildirdiği açıklamasında şunları dile getirir: “İnkılaplar henüz hiçbir ülkede sona ulaşmadı.” Şahade gibi İslam dünyasından birçok uzman, inkılapların hedeflerine ulaşmaları için zamana ihtiyaç olduğunu, zamanla bunların kemale ulaşacağını dile getirmektedirler. Uzmanlar her ne kadar bunun bir süreç işi olduğunu, suyun mesirini bulacağını ve zamanla kemale ulaşacaklarını söyleseler de, hakikatin biraz daha farklı olduğunu görmek gerekir. Kıyamları biraz daha iyi tahlil etmek için köklü bir araştırma ve incelemeye ihtiyaç var.

Daha köklü ve daha kapsamlı bakışla gelişmeler irdelendiği zaman önümüze önemli sorular çıkmaktadır. Arap Baharı olarak adlandırılan bu protestoların mahiyeti nedir? Bu tür protestolar bir inkılap hareketi midir yoksa isyan hareketi mi? Basın organlarının yoğun olarak kullandıkları söylemlerin dışında konuya bakıldığında son bir buçuk yılki süreçteki gelişimlerin inkılap hareketlerinden çok isyan hareketleri olduğu görülür. Kıyam hareketleri daha çok Müslüman Arap halklarının diktatörlerin baskı ve zulümleri altında yıllara varan ezilmişliklerinden ve onurlarının ayaklar altında çiğnenmesinden dolayı küçük bir kıvılcımla patlak veren isyanlar şeklinde gelişti.

Bugün halkın protestolarının değişime zorladığı sistemler kendileri için bir olgu seçmede zorlanıyorlar. Kıyam eden halk Müslüman olduğundan, İslami kimliklerini muhafaza edecekleri bir sisteme ihtiyaç duyuyorlar. Hâkim sistemin kalıntılarının varlığını sürdürmesi, laiklik üzerine şekillenen bu sistemlerin yıllarca hâkimiyetlerinden dolayı halktan küçük de olsa bir zümrenin laik düşünceyi benimsemesi, başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin dayatmaları neticesinde temeli İslami olan kıyam hareketlerinin müstakil İslami bir sistem üzerine yoğunlaşmaktan kaçındığı görünmektedir. İslami sisteme dönüşüm çabaları olmayınca yeni arayışlara ihtiyaç duyulmaktadır. Kimileri laik sistemin varlığını sürdürdüğü ancak İslamcıların hükümet ettiği Türkiye’nin olgu olarak takip edilmesini istemektedir. Oysa Türkiye’de laik sistem varlığını sürdürürken, bu türden bir sistemin yıllarca diktatörlerin zulmü altında ezilen Müslüman Arap halklarına hiçbir getirisi olamayacak. Zaten diktatörlerin sistemleri de laiklik temeline dayanıyordu. Diğer taraftan İran’da 32 yıl önce gerçekleşen İslam inkılabıyla birlikte sisteminin dayanaklarını İslam oluşturduğu halde, gerek eski sistemin kalıntıları, gerek uluslararası propagandalar, gerek emperyalist güçlerin baskısı, gerekse de Şii olarak yansıtılıp insanların zihninde oluşturulan İran korkusundan dolayı sistem arayışındaki Arap ülkelerinde hiç kimse İran sisteminden bahsetme cesaretini bile bulamamaktadır.

Türkiye’yi olgu alırlarsa hem Batının menfaatlerinin teminine zemin hazırlayabilecek hem de küçük makyajlar neticesinde büyük ümitlerle kıyama kalkan halkın gözünü boyayıp beklentilerini kısa süreliğine de olsa karşılayabilecekler.

Yıllardır zulüm altında büyük acılar yaşayan Müslüman Arap halkları kıyam hareketleriyle büyük fırsatlar yakaladılar. Bu emeklerinin heba edilmemesi, zalim ve diktatör laik rejimlerin küçük makyajlarla varlığını sürdürmesinin önüne geçilmesi ve dayanağını halkın inancı olan Kur’an ve sünnetten alan, Resul-i Ekrem (sav)’in kurduğu İslami bir sistemin kurulmasının dışında hiçbir alternatif Müslüman halkların isteklerini cevaplayamaz. Buna ulaşmak için de hesaplı ve örgütlü hareket edip daha kapsamlı mücadeleye ihtiyaçları var.

Yazan: Mehdi Tacik
Kaynak: Sayté Aftab
Çeviren: Hanefi Aydın

Bu haberler de ilginizi çekebilir