• DOLAR 32.345
  • EURO 35.088
  • ALTIN 2321.082
  • ...
Molla Ramazan  [k]El-Botî[/k]  2
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

O Rabbine yaşamı içerisinde ciddi bir yer ayıran, dürüst kişiliğiyle ticaretle iştigal eden, talep edenlere İslami ilimleri tedris ettiren, halk içerisinde yaşantısı ve söylemleriyle davet vazifesini yerine getiren bir şahsiyettir.

Molla Ramazan El-Boti hac farizasını yerine getirdikten sonra, daha çok ibadete, zikre ve Kur’an okumaya yönelmiş, kimi zamanlar uzun halvete çekildiği, garip birtakım hallere girdiği müşahede edilmiştir.

Molla Ramazan, zaruri ihtiyaçlarının dışında bütün zamanını Kur’an okumak, zikir çekmek vs. ibadetlerle, ayrıca yine bu ibadetlerden biri olan ilmi dersler vermekle geçirirdi. Gece namazlarına kesintisiz bir şekilde kalkar, yazmış olduğu bazı münacatlarla Rabbine iltica ederdi. Talebelerinden Seyyid Yusufê Zivingî, Seyda hakkında şöyle der:

Nikarim medihkim, ji wayên berê

Xweda ew kirye misdaqa yên berê

Şeb u ruz di taet, di hizura xweda

Bi Allah u Allah nefes berdida.

ŞAM’A HİCRETİ

Molla Ramazan, 1933-34 yıllarında Şam’a hicret etmiştir. Bu hicretin gerekçelerinden biri şu idi; 1934’lü yıllarda Türkiye’nin tüm şehirleri İslam’a karşı yapılan baskılar altında inim inim inliyordu. Camisinde İslami ilimler alanında eğitim gören çok sayıda öğrenci barındıran Cêleka Köyü sık sık ağır silahlarla teçhiz edilmiş ve savaşa hazır askeri devriyelerle ani baskınlara maruz kalıyordu. Arapça ezan, camideki Kur’an nüshaları, Arapça ve dini kitapların bulunması yasaktı. Aynı zamanda sarık ve takkeleri çıkarıp, yerine şapka giymek dikta edilmişti. Devriye gezen askerler gittikleri köylerde istedikleri evi işgal edip günlerce kalırlar, kurallara karşı gelenleri keyfi işkencelere tabi tutarlardı.  Askerler camiye ayakkabılarıyla girmeyi adet edindikleri için Seyda, talebelerine kilimleri sarıp kaldırmalarını istemişti. Diğer bir husus; bölgede fakirlik ve cehalet zirvedeydi.

Tüm bunları göz önünde bulundurarak ve görülen bazı rüyalar neticesinde Şam’a hicret etmek kararlaştırılmış, Molla Ramazan ailesini yanına alarak Allah’a tevekkül etmiş, sade bir şekilde Şam’a hicret etmiştir.

Molla Ramazan, Suriye sınırını geçtikten sonra Ayndivar isimli köyde birkaç gün konaklarlar, köyün muhtarı Seyda’ya büyük ilgi gösterir, bütün ailenin doğum yeri olarak bu köy kaydedilir ve bu şekilde Suriye vatandaşlığına geçilmiş olunur.

Molla Ramazan Şam’a ilk gittiğinde Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı mahallede küçük bir eve yerleşir. İlk başlarda ticaretle uğraşan Seyda, Kürd medreselerinde yoğun olarak okutulan kitapları ve bazı Kürtçe eserleri baskıya verir, Cizre ve civarındaki yerleşim yerlerine gönderir bazen de kendisi gider satardı. Yine bu sıralarda Seyda, Kürd dili ve tarihine dair birçok kitap bastırmıştır. Ayrıca Melayê Batehî’nin Mewlid’ini ilk olarak o zamanlar Molla Ramazan matbaaya vermiştir.

Seyda, sadece Allah’a tevekkül ederek Şam’a yerleşmiş ve birçok sıkıntının rahatlığa dönüştüğüne şahitlik etmiştir. Bu onun “Allah yolunda hicret eden kimse, gidecek çok yer ve bolluk bulur.” Ayetine olan inancını sağlamlaştırmış, “Kulun mahareti değil, Allah’ın muvaffakiyeti” diyerek şükrünü fazlalaştırmıştır.

Kısa sürede Şam’da adı duyulan Seyda, Şafii mezhebi fıkhında mahir, Arabî ilimlere vakıf, zühd ehli bir âlim olarak halk arasında anılmıştır. Bu sıralarda birçok âlimle de tanışmıştır.

Molla Ramazan Şam’a yerleştikten sonra Kur’an’ın tamamını ezberlemiş, Hanefi ve Şafii fıkhında Şam bölgesinde parmakla gösterilen bir şahıs olmuştu.

Şam’da birçok âlimle dostluk kuran Molla Ramazan El-Boti, Şeyh Hasan Habenneke, Mustafa Es-Sıbai, Şeyh Abdulkerim Er-Rufai, Dr. Emin El-Mısri gibi kişilerle çok sıkı bir irtibat kurmuştu.

Daha sonraları birkaç müteahhit tarafından “El-Harretul Cedide” adındaki mahallede çöplük olarak kullanılan arsa temizlenip üzerine Rufai Camisi inşa edilmiş,  Molla Ramazan bu camide ilim ve tebliğ görevini sürdürmüştür. İlk bu camiye gelişinde cemaatle namaz kılmak için kimse bulunamayacak bir haldeyken, Molla Ramazan’ın güzel ahlakı ve tebliğ çalışmaları sonucu cami dolmaya başlamış, mahalle sakinleri İslam ile tanışmış, uzak yerlerden dahi Molla Ramazan’ın vaaz ve derslerinden istifade etmek için birçok insan bu camiye akın etmeye başlamış, bu sebepten ötürü cami defalarca büyütülmüştür. M. Said El-Boti babasının çalışmalarının bereketi hakkında; “El Harretul Cedide mahallesinin kırk yıl önceki halini bilip de bu günkü İslami halini görenler Allah’ın, çürümüş kemikleri nasıl dirilttiğini anlarlar. Aynı zamanda davanın ve yol boyunca kanatan dikenlerin zorluklarına sabretmenin değerini de bilirler.” demektedir.

MANEVİ EĞİTİME VEDİĞİ ÖNEM

Molla Ramazan, ilk eğitim kurumunun aile kurumu olduğu biliciyle hassas bir şekilde hareket ederdi. Çocuk ilk konuşmaya başladığında çocuğa Allah lafzını öğretmeye, sonra tam bir cümleyi konuşabilecek hale geldiğinde şehadet kelimesini telkin etmeye gayret ederdi. Beşikten çıkıp eşyayı idrak edecek ve kavrayacak duruma geldiği zaman ona en önemli kâinat gerçeklerini anlatırdı. Bu kâinatı sevk ve idare eden bir sahibinin olduğunu ve tüm insanların Allah’a kul olduklarını öğretmenin yanı sıra Hz. Resulullah’ın, baba ve annesinin isimlerini, doğum yerini, hicretini vs. hayatını kısaca öğretip, Kur’an’ı baştan sona kadar okumasını sağlardı. Çocuklarını bu ilkelere bağlı kalarak eğitmeye çalışır, çevresine de bu metodu tavsiye ederdi. Molla Ramazan, kız çocukları için müsait ortamlar olduğu takdir de fenni ve dini ilimleri öğrenmelerini isterdi. Kendi oğlu M. Said El-Boti’yi dostu olan Şeyh Hasan Habenneke’nin Meydan semtindeki Et-Tevcih El-İslami kolejine kaydetmiş, (Suriye’nin şu anki ciddi âlimlerinin büyük kısmı Şeyh Hasan’ın bu kolejinde yetişmişlerdir) oğluna burada aldığı eğitime ek olarak tatil günlerinde kendisi de ders vermiştir.

Molla Ramazan gençlerin çocukların manevi eğitimlerine de önem vermiştir. Her Pazartesi Perşembe günlerinde kendi çocuklarıyla toplu halde zikir yapar, her akşam Yasin süresini okuyup ümmetin salihlerinin ruhlarına teslim etmelerini ister, onlarla salih kimselerin mezarlarını (İmam-ı Nevevi’nin Neva köyündeki mezarını da sık sık ziyaret ettiği söylenir.) ve yaşayan muttaki şahsiyetleri ziyaret ederdi. Bunlar daha sonra sevenleri arasında da bir adet haline gelir, birçok kişi de ciddi etki bırakırdı. O insanları sık sık Kur’an ile hemhal olmaya davet eder, kendisi de her hafta bir hatim indirir, Perşembe akşamları son cüzleri okur ve hatim duasını yapardı.

MÜSLÜMANLARIN VAHDETİNİ SAVUNDU

Molla Ramazan İslam kardeşliğini parçalamaya İslami grupları çoğaltmaya karşı net tavırları vardı. Bazı grupların “bizimle beraber olmayan aleyhimizedir.” “bizden olmayan ikinci derecede Müslümandır.” şeklindeki sözlerine sert bir şekilde karşı çıkar. İslam kardeşliğini ayetler ve hadisler ışığında savunurdu.

MİLLİYETÇİ GRUPLARA KARŞI DURUŞU

Molla Ramazan, Müslüman Kürd, Müslüman Türk, Müslüman Arap ve Müslüman Fars’ın oluşturduğu manzarayı aynı bahçede birbirine karışıp birleşen rengârenk çiçeklerin oluşturduğu manzaraya benzetirdi. Kürt olduğu için, Suriye’de Kürt milliyetçiliği ile uğraşan şahıslar çoğu zaman Seyda’nın yanına gelmişler ve birçok münakaşaları gerçekleşmiştir. O münakaşaları buraya almayacağız.

GÜNAHKÂRLARLA DİYALOG YÖNTEMİ

Molla Ramazan gittiği her mecliste Allah’a davet etmeyi sürdürüyor, iyiliği emredip kötülüğü nehiy ediyordu. Yürüdüğü yolda bir münkerle karşılaştığı zaman o münkeri işleyenlerin yanında durup, onlara nasihat eder, yol gösterir ve onları uyarırdı. Bir gün evden camiye giderken bir evden eğlence ve âlem seslerinin geldiğini duydu, evin yanında durup “Ey saray ehli! Yarın mezara ineceksiniz.” diye seslendi. Bu şekilde birçok hatıraları vardır.

Seyda, “İnsanları Allah’a davet etmek onları irşat etmek şeriatın bir hükmünü icra etmekten başka bir şey değildir.” derdi.

Molla Ramazan Şam’da ilmi meselelerdeki ciddi araştırmalarıyla tanınır. Fakat yazma ve telif işlerine fazla meyletmemiştir. Günümüzde bir kitabı ve bazı ilmi makaleleri bulunmaktadır.

HASTALANMASI VE VEFATI

Molla Ramazan’ın şuuru vefat edene kadar yerindeydi.15 Mayıs 1990 tarihinde 104 yaşında iken vefat etmiştir. Şam’da ki “Babu-s sağir” mezarlığına binlerce kişinin katılımıyla kılınan cenaze namazının ardından defnedilmiş, Vefat ettikten sonra kendisini tanıyan herkese hitaben yazdığı şu kısa vasiyeti bırakmıştır. “Hamd sadece Allah’adır. Kendisinden sonra peygamber olmayan elçiye âline ve ashabı kiramına ve yolunu izleyen her mümine salât ve selam olsun. Bundan sonra, çocuklarıma ve benim sözlerimi işiten herkese vasiyetim şudur: “Allah’tan başka hiç kimseyi dost ve yardımcı edinmeyin.” Yine kimseyi hâkim ve kudretli bilmeyin. Allah’tan dileğim o ki, onları benim bu sözlerimi anlamaya muvaffak kılsın ve işlerini yoluna koysun.”

Allah onu rahmetiyle şad etsin. (Âmin)

Not: Geniş bilgi için M. Said El-Boti’nin yazdığı “Babam Molla Ramazan El-Boti” isimli kitaba müracaat edilebilir.

 

MOLLA RAMAZAN’IN OĞLU M. SAİD İÇİN YAZMIŞ OLDUĞU VASİYETNAMEDEN:

Evladım! Bütün hareket ve davranışlarında Kur’an ve sünnete uy, avamın çıkardığı bid’atlerden uzak dur. Zira bid’at şirkin tuzağıdır. Bir şeyi öğrenirken, öğretirken ya da gerçekleştirirken hep Allah’ın rızasını kazanmayı amaçla. Arkadaşların arasında öne çıkmayan bir garip gibi dur. Zira böylesi gariplik övülmüştür. Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Bu din garip olarak başladı ve ilk başta başladığı gibi tekrar garip olacaktır. Gariplere müjdeler olsun.” Hiçbir zaman Allah’tan gafil olma. Nefsini kızmak, kin, haset, ucup/kendini beğenmek, riyâkarlık, üstünlük duygusu, dünya ihtirası, cimrilik ve makam sevgisi gibi kalbi hastalıklardan ve çirkinliklerden arındır. Nitekim bu hastalıkları ve tedavi yöntemlerini öğrenmek farzı ayndır.

Ey evladım! Nefis tezkiyesi için riyazet yap ve Allah’tan muvaffak olmayı dile. Bu, nefsine ağır gelse de buna aldırış etme. Zira olgunlaşmayan meyvelerin çoğu acıdır. Fakat olgunlaştıklarında ise çok lezzetli olurlar. Her ne kadar ilk bakışta dünya, insana tatlı gelse de sağlıklı düşündüğün zaman ve basiretinle ona baktığın zaman onun zehirli bir yiyecek olduğunu görürsün. Başlangıçta rahman olan Allah’a itaat nefs-i emareye ağır gelse de nihayetinde nefs-i mutmainneye çok hafiftir ve ondan daha lezzetli bir şey olamaz. Dünyadan uzak durmak hem dünya hayatında hem de ahret hayatında beden için rahatlık sağlar. Dünyayı sevmek ve ondan bir şeyler bir şeyler koparmaya çalışmak insanı sonu gelmez üzüntülere sokar.

M. Ali Erdoğan

Bu haberler de ilginizi çekebilir