• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
Yılmaz: Ahde Vefa Mitingi İle Yeni Süreç Başlattık
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

2004 yılında Diyarbakır’da kurulan, ardından da Türkiye genelinde onlarca şube açan Mustazaf-Der’in kapatılması üzerine, “Ahde Vefa Mitingi”nde ilan edilen ve siyaset sahnesine çıkmaya hazırlanan Mustazaflar Hareketi’nin sözcülerinden Hüseyin Yılmaz, Yenigün’e konuştu. Mustazaf-Der’in kapatılmasının, çalışmaları üzerinde herhangi bir etki oluşturmadığını belirten Yılmaz, Mustazaflar Cemiyeti olarak dernek çalışmalarına devam ettiklerini ifade etti. Bölgede temsiliyet sorunu olduğunu ve bu boşluğu doldurmayı amaçladıklarını vurgulayan Yılmaz, AKP’nin statükocu olduğunu, BDP’nin ise bir halkı bir kişiye kurban ettiğini ileri sürdü. Yerel seçimlere gireceklerini ancak TBMM’de yemin krizi yaşayacaklarından çekindikleri için genel seçimlere soğuk baktıklarını anlatan Yılmaz, seçimlere girmeleriyle birlikte AKP ve BDP’nin oylarında düşüş yaşanacağını kaydetti. Kürtçenin resmi dil olmasını istediklerini de anlatan Yılmaz, gayri Müslimler ile ilgili projelerinin olduğuna da dikkat çekti. Geçmişlerini inkar etmediklerini, geçmişte hem Hizbullah hem de PKK saflarında bulunan kişilerle şu anda çalıştıklarını da dile getiren Yılmaz, bu nedenle “Mustazaflar eşittir Hizbullah” denilemeyeceğini vurguladı. Yılmaz, sorularımızı yanıtladı:

Mustazaf-Der’in kapatılması sizi etkiledi mi?

Hiç etkilemedi. Dernek şubelerimiz Batman merkezli Mustazaflar Cemiyeti’ne bağlı olarak çalışmalarına devam ediyorlar. Sadece tabela değiştirdik. Başka bir şey olmadı. Derneklerin oturmuş faaliyetleri ve faaliyet alanları vardır. Bizim faaliyetlerimiz de bir değişiklik olmadı. Birileri çalışmalarımızdan rahatsız oldu, kılıfını buldu ve bu çalışmaları engellemek için derneği kapattı. Ancak bizim gibi halkla bütünleşmiş yapılara zarar veremezler. Bizim açımızdan kapatılmasının hiçbir sıkıntısı olmadı. Bu sayede yeni bir sürece girdik. Onlar “şer” murad ederken, bu bizim için “hayra” çevrildi.

Derneğin kapatılması üzerine Mustazaflar Hareketi’nin çalışmalarına başladığını ilan ettiniz. Neler yapıyorsunuz?

Yasalar derneklere siyaset yapma yetkisi vermiyor. Biz de bunun üzerine 27 Mayıs’ta Diyarbakır’da düzenlediğimiz “Ahde Vefa Mitingi” ile yeni bir süreç başlattık. Siyasi bir harekete dönüşme noktasında şubelerimizin ve bugüne kadar ortak bir platformda çalıştığımız sivil toplum örgütlerinin görüşlerini alarak mitingde bunu ilan ettik. Şimdi her ilde istişare toplantıları yapıyoruz. Bu hareketle ilgili fikir alışverişlerinde bulunuyoruz. Bunun sonuncusunu ise geçtiğimiz Pazar günü Diyarbakır’da yaptık. Toplantılarımıza gelemeyenlere biz gidiyoruz. Geniş çaplı çalışmalar yapıyoruz.

Bu toplantılarda ne tür önerilerle karşılaşıyorsunuz?

Bölgede bir temsiliyet sorunu olduğu belirtiliyor. Bölgede siyasi boşluk ve eksiklikler var. Bizim de bu yöndeki düşüncelerimiz pekişti. Bu boşluğu doldurmamız gerektiği kanaatine vardık. Bu camianın gücü ve Türkiye’deki genel yapılanması göz önünde bulundurulduğunda Mustazafların bu boşluğu doldurabileceği düşünülüyor. Dindarların temsil edilmediği bir ortam söz konusu. Türkiye’de ciddi bir kitle kendi düşüncesine uygun bir siyasi parti olmadığı için oy kullanmıyor. Ya da ceza almamak için gidip oyunu bilerek ve isteyerek “geçersiz” olarak kullanıyor. Sandık görevlilerinin gelmeyenlerin oyunu kendi partilerine kullanmamaları için, hiçbir partiyi beğenmemesine rağmen “A” partisi başa gelmesin diye “B” partisine oy verenler var. Örneğin; dini hassasiyetleri ağır basan kişi, bu konuda güçlü olan AKP olduğu için onu tercih ediyor. Kürdi hassasiyetleri ağır basan bir kişi ise bu konuda güçlü olan BDP’yi tercih ediyor. Bunlara sadece daha diğer partilere göre daha güçlü oldukları için oy veriyor. Gönül rahatlığı ile vermiyor.

Bu gerekçelerle mi Mustazaflar Hareketi’ni ilan ettiniz?

1980’li yıllarda bölgede Refah Partisi tavan yapan bir partiydi. Şimdi ise BDP bu konumda. Refah’a oy veren insanlar ölüp, yerlerine başkaları gelmedi. Beklentileri göremeyince bu bölge dine ve dindara meyletmiştir. Ancak şu anda dindar diye ortaya çıkan partiler statükoculuk yaptılar. Bu bölge genelde sisteme muhalif olan yapılara destek veriyor. AKP ilk çıktığında sistem muhalifiydi. Ama sisteme yaklaştıkça bu noktada sıkıntı ve uzaklaşma başlıyor. Bu halkın yapısı bu. Halkımız dindardır ama statükocu ve sistemden yana değildir. Şu anda sistemle problemleri olan parti olarak BDP ortada olduğu için orada yer alıyorlar. Ama bunlar BDP’yi de taktir etmiyorlar. Ancak BDP’nin Kürdi noktadaki bazı söylemlerinden kaynaklı oylarını BDP’ye veriyorlar. BDP başındaki sosyalist insanların düşüncesine bile inanmıyorlar. AKP’nin de İslami noktadaki yanlışlığını görüyorlar ama dini duyguları ağır bastıklarından AKP çizgisine yönelebiliyorlar. Ancak hiçbirinin içi rahat değil. Bu nedenle bir boşluk var.

Bu partilere rakip mi yoksa alternatif mi olacaksınız?

Dediğimiz gibi bölgede iki parti var; AKP ve BDP. BDP’nin bölgede rakibi yok. AKP’nin ise Türkiye’de. Rakipsizlik insanların yanlış politikalar üretmesine neden oluyor. BDP’nin geldiği nokta Kürtlerin genel taleplerini PKK’nin taleplerine indirgemesi. PKK’nin talepleri neler? Öcalan’ın özgürlüğü, Kandil’dekilerin özgürlüğü. Kürt halkının özgürlüğünden bahseden yok. Bundan da bir halkı bir kişiye kurban etme gibi bir durum ortaya çıkıyor. Halkın menfaatlerini düşünen siyasi yapılar kendilerini feda ederler. Kendini halkına feda edebilen liderdir. Lider, halkım özgür olsun ben olmasam da olur diyebilecek. Ama şu anda bu yok. Yapılmıyor. Bir halk her şeyiyle bir partinin ideolojik taleplerine kurban ediliyor. Örneğin, Öcalan’a özgürlük talebi kaç kişiye soruldu. Çıkalım sokağa soralım. Halkın kendi kimliğini Öcalan’ın özgürlüğünün önüne koyalım. Hangisi bunu isteyecektir. Ancak siyasi temsiliyette tek parti olunca bu parti de bunca halkın tercümanı olarak kendini bu şekilde yansıtıyor.

Peki sizin hedefleriniz nelerdir?

Tıkanmışlığın açılması gerekiyor. İki tarafın da rakibi yok. AKP statükoyu korumak adına pazarlık yapıyor. BDP Kürtleri temsil ediyorum edasıyla pazarlığa oturuyor. Ancak ne AKP ne de BDP halkın duygularına tercüman olmuyor. BDP, Kürt sorunu üzerinden PKK’yi meşrulaştırayım diyor. İkisi de bu sorunu kullanıyor. Bu nedenle de sorun tıkanıyor. Biz bu tıkanmayı aşmayı hedefliyoruz.

Tıkanmayı nasıl açmayı planlıyorsunuz?

İş nerede bozulduysa o noktaya kadar gelinmeli. 1921 Anayasasına kadar gelmek gerekiyor. Belki mükemmel bir anayasa değildir bu. Ama fikir verme açısından, yol bulma açısından ışık olabilir. Çünkü o dönemde ayrım yok. Bunu meclis tutanaklarında da görüyoruz. Devletin dini İslam’dır ibaresi var bu anayasada. Bu da hiçbir kanunun İslam’ın çizgisinin dışında olamayacağı anlamına gelir. Sistem 1924 Anayasası ile birlik ve beraberliği unuttu. İslam inancının yerine Kemalist ideoloji yerleştirilmek istendi. Bütün ırklar inkar edilerek, tek ulus anlayışını benimsedi. Herkesi Türk olmaya zorladı. Bu doğanın tabiatına aykırıdır. Bu nedenle katliamlar ortaya çıktı. 18 yıl boyunca ezan Türkçe okutuldu, Kuran-ı Kerim yasaklandı. Bu nedenle bu sorunlar ortaya çıktı. 1921 Anayasasında İslam bir üst kimlikti. Türkiye’deki bütün ırklar bunun etrafında birleşip millet oluyordu. Kürt sorunu diye bir sorun yoktu. Ancak Türk ulusu adı altında birliktelik oluşturmaya çalıştılar ve olmadı. Bizim düşüncemiz bu halkın ortak paydasının İslam olduğu yönünde. İslam’ı aradan çıkarırsak, bu insanlar hangi payda da bir araya gelecek. Kemalizm, Apoizm ya da Marksizm paydasında mı bir araya gelecekler. Eğer bu ülkede birlikte yaşanmak isteniyorsa bir payda bulunmalı. Bu da bir İslam üst kimliğini oluşturmaktır.

Bunun dışında neler yapılmalı?

Müslümanlara baskı uygulayan tüm uygulamalardan vazgeçilmeli. Ayrımcılık kaldırılmalı. Anayasadaki Türklüğe ve Türkçülüğe vurgu yapan maddeler ayıklanmalı. Ulus devlet anlayışı terk edilmeli. Kürtçe resmi dil olmalı. Diğer azınlıkların dilleri ile anadilde eğitim yapılmalı. Bu ülkeyi Türkiye’de yaşayan bütün halklar birlikte kurdu. Aynı cephede birlikte öldüler. Bunu Türk ulusu için yapmadılar. Allah için İslam için savaştılar. Hep beraber bu memleketi kurtardılar, can verdiler ama işgalden sonra tabiri caizse ortaklardan biri diğerlerine kelek yaptı. Türkler ulus devlet ve laiklikten vazgeçmezlerse o zaman diğer kavimlerin de kendi devletlerini kurma hakkını tanımak zorundadırlar.

Peki, Türkiye’de farklı dinlere mensup azınlıklar da var. Bunlar için bir projeniz var mı?

Gayri Müslimler için de şöyle bir projemiz var. Bunların nüfusa oranı neyse o yüzdeye göre mecliste temsil edilsinler. Kendi dindaşlarının haklarını temsil etsinler. Bunları da koruma altına alacağız.

Hareketi oluşturdunuz ancak seçimlere girip girmeyeceğiniz konusunda bir netlik yok. Seçimlere girmeyi düşünüyor musunuz?

En yakın olan seçime girme durumumuz var. Yerel seçimlerin erkene alınma durumu var. Biz de bu seçime girmeyi düşünüyoruz. Bu nedenle hareketten partiye geçiş sürecini kısa tutabiliriz. Başka bir isimle partiye gireceğiz. Ancak Mustazafların devamının olduğunun bilineceği bir isimle. Şu anda onu da kararlaştırmaya çalışıyoruz. Parti olarak katılamazsak bağımsız aday göstereceğiz.

Hangi illerde seçimlere gireceksiniz?

Kazanabileceğimizi düşündüğümüz ya da kazanamasak da etkin olabileceğimizi düşündüğümüz yerlerde seçime girmeyi düşünüyoruz. Şu anda bu iller netleşmedi. Camianın taleplerini göze alıyoruz.

Genel seçimlere de girmeyi düşünüyor musunuz?

Şu anda net değil ancak meclisin kendi yapısıyla ilgili bazı sıkıntılar var. Bazı arkadaşların yemin konusunda çekincileri var. Kemalizm’e bağlı kalacağımıza dair yemin edemeyiz diyorlar. Bu nedenle genel seçimlere girmeye soğuk bakılıyor. Ancak daha zaman var. O zamana kadar teşkilatlanma ve örgütleme yapılacak.

Seçimlerde hangi partilerin oyuna talipsiniz?

Biz herhangi bir partinin alternatifi değiliz. Sistemin ve rejimin alternatifiyiz. Bizim sıkıntılarımız bunlardan kaynaklı. Her partinin programı farklı biz kendi programımızı yapacağız. Biz sistemin yanlışlarını düzeltme noktasında siyaset yapacağız. İttifaklarda yapabiliriz. Kürtçenin resmi dil ve anadilde eğitim olması konusunda birçok partiyle aynı dili konuşabiliriz. Sistem üzerinde baskı kurabiliriz. Biz doğruya doğru, yanlışa da yanlış diyeceğiz. Örneğin CHP’nin cezaevleri ile bir sorunu meclise taşıdığını varsayalım. Sırf CHP taşıyor diye muhalefet olmayacağız buna. Bu nedenle ne “A” partisinin ne de “B” partisinin oyuna talip değiliz. Herkesin kendine göre bir tabanı ve oy potansiyeli var. Statükocular AKP ile ideolojik düşünenler BDP ile devam edecektir. Bizim kimsenin tabanından oy alma gibi bir derdimiz yok.

AKP ve BDP’de halk başka, yönetim başka bir telden çalıyor. Zaten bu bölgenin insanları dindar ve sistem karşıtı partilere oy veriyordu. Asıllarına döneceklerdir. Yine sandık başına gitmeyen ciddi bir kitle var. Geçersiz oy kullananlar var. Bunların da taleplerine yönelik çalışmalar yapmak istiyoruz. Bu insanların dahi bize oy vermesi ciddi bir potansiyeldir. Bizim seçimlere girmemizle hem AKP hem de BDP’nin oylarında görülebilir bir düşme yaşanır.

Önceki yıllarda da seçimlere girip girmeyeceğiniz konusunda tartışmalar yaşandı. Neden tam da Mustazaf-Der’in kapatılmasının üzerine böyle bir karar aldınız? Bu bir tepki mi?

Hükümete eskiden beri tepkimiz var. Bize yönelik dernek kuruluşundan beri hem yerel güçler hem de PKK çizgisindeki yapılar saldırılarda bulundular. İki tarafında şiddetine maruz kaldık. Bizi şiddet ortamına çekmek istediler. Devlet benim genel merkezimi kapattı. PKK fiili olarak benim Yüksekova şubemi kapattı. Bu şubemiz 17 defa saldırıya uğradı. Ubeydullah Durna kardeşimiz bu saldırılarda şehit oldu. 2007’den beri saldırılara maruz kalıyoruz. Bu yüzden tepki değil de ihtiyaç olarak seçimlere giriyoruz. Çünkü ne AKP ne de BDP bizi temsil etmiyor.

Peki, önceki seçimlerde AKP’ye destek verdiğiniz yönünde iddialar ortaya atıldı? Bunların doğruluk payı var mı?

Mustazaf-Der genel merkezi biraz dernek fonksiyonunun dışına çıkarak, siyasi seçimlerle ilgili açıklamalarda bulundu. Yerel seçimlerde birçok parti geldi konuştuk. Çünkü Mustazafların dengeleri değiştirecek bir kitlesi var. Buna talip olan partiler oldu. Adayımız budur destekleyin dediler. Biz de “madem burada ciddi bir kitle görüyorsunuz o zaman adayınızı belirlemeden önce gelip danışacaktınız” dedik. Bizim görüşlerimize önem vermeden aday dayatmaya çalıştılar. Biz de yerel seçimlerde tavrımızı koyduk ve oy kullanmadık. Bize yapılan baskıların sebeplerinden biri de buydu. Referandum da ise “yetersiz ama destekliyoruz” dedik. Genel seçimlerde ise kefil olabileceğimiz ve denetleyeceğimiz bir aday olmadığından tarafsız kaldığımız açıkladık. Yönetim olarak sandığa gitmedik ama halkı da yönlendirmedik. Eğer AKP’yi destekleme gibi bir düşüncemiz olmuş olsaydı bunu referandum da yaptığımız gibi ilan ederdik.

Toplumda çeşitli algılar var. BDP eşittir PKK gibi… Peki Mustazaf Hareketi eşittir Hizbullah mı?

Kimse kendi geçmişini inkar edemez. Hizbullah bu coğrafyanın bir gerçeğidir. Nasıl PKK bu coğrafyanın gerçeği ise Hizbullah da öyledir. Çünkü ikisi de halkın içerisinden çıkan siyasi yapılardır. Hangi aileye bakarsanız bakın hem PKK’li hem de Hizbullahçı vardır. Bizim dernek yöneticilerimiz arasında da bunu gözlemleyebiliyoruz. Bizim üyelerimizin birçoğu geçmişte o gelenekten gelmiştir. Bunu inkar etmiyoruz. Ancak bunu biz ne eksiklik ne de fazlalık görüyoruz. Bu nedenle Mustazaf eşittir Hizbullah diyemezsiniz. Şu anda bizimle çalışan insanlar geçmişi ne olursa olsun legal alanda çalışmayı arzulayan insanlardır. Zaten bu alanda çalışmak istemeselerdi illegal alana yönelirdiler. Şu anda geçmişte PKK içerisinde olup da bizimle çalışanlar da var.

Bölgede farklı cemaatler de çalışmalarını sürdürüyorlar. Eşit bir mücadele alanı görüyor musunuz?

Bölgede AKP’den ziyade gayri resmi hükümet ortağı olan Gülen Cemaati çalışmalar yapmaktadır. Gülen cemaatine mensup insanlar 90’lı yıllarda Hizbullah’tan yakalanan insanlara işkence eden kişilerdir. 90’lı yıllarda bunların işkencesinden geçmeyen kimse kalmadı. Bunlar işkence arasında “namaz” molası veren insanlardır. AKP ile birlikte ılımlı İslam modeli altında Müslümanları devlete entegre etmeye çalışıyorlar. Müslüman Kürtleri devletle barıştırmaya çalışıyorlar. Bu ABD’nin projesidir. Türkiye’de yaşayan Müslümanları radikal İslam söyleminden uzaklaştırıp, suya sabuna dokunmayan insan modeline getirmek istiyorlar. Avrupa Birliği kaynaklı bir proje ile de Kürtleri BDP çizgisi ile laikleştirmeye çalışıyorlar. Bu İslam ile mücadelenin farklı bir versiyonudur. İkisi de halkı yanlış mecralara götürüyorlar.

Diyarbakır Yenigün Gazetesi`nden Mehmet Pişkin`in söyleşisi...

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir