• DOLAR 32.603
  • EURO 34.811
  • ALTIN 2504.145
  • ...
MİRAÇ,  En Sevgiliyle Buluşma Anıdır
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Doğruhaber

O ancak kendisine vahyolunanı söyler. Onu muazzam kuvvetlere, üstün bir akıl ve dirâyete sahip Cebrâil öğretti ki, kendisine gerçek sûretiyle görünmüştür. O, ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hattâ daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi kuluna vahyetti. Onun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi onun gördüğü hakkında onunla mücâdele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki sûretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi Allah’ın nuru kaplamıştı. Göz ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü. (Necm Sûresi: 4-18.)

“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”

(İsra: 1)

Mirac’ın kelime anlamı merdivendir. Istılahi anlamı ise, Peygamber Efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem elli iki yaşında uyanık iken, beden ile, hicretten altı ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi, Mekke-i Mükerremede Mescid-i Harâm’dan Kudüs’e ve oradan göklere ve bilinmeyen yerlere götürülüp, getirilmesi demektir.

MİRAC’IN HİKMETLERİ

Mübarek gecelerden bir gece. Recep ayının 27. gecesi. Eşref-i mahlûkat olan Resul-i Ekrem aleyhisselatu vesselam mahlûkatın Rabbi’nin huzuruna uruç ediyor. Bütün nev-i beşer adına hatta kâinat adına ubudiyet makamından ulûhiyet makamına misafirliğe gidiyor. Bu mucize Cenab-ı Hakk’ın kendi mahlûkatına verdiği değerin en güzel numunesidir. Habibini kendi katına çıkartarak habibine ve habibinin temsil ettiği umum ma’butlara şeref bahşetmiştir.

Resul-i ekrem aleyhiselatu vesselam’ı şehirlerin anası Mescidü’l-Haram’dan mecma-i enbiya olan Beytü’l-Makdis’e isar ile oradan katına mi’rac ile çıkartan Cenab-ı Hak, bu yolculuk sırasında habibine mülk ve melekût âleminden ayetlerini bir bir göstermiş, zamansız ve mekânsız âlemlerde gezdirmiş, ru’yeti ile şereflendirmiştir. Onunla bizzat konuşmuştur. Çevresini mübarek kıldığı Mescid-i Aksa’da bütün peygamberlere imamlık yapıp namaz kıldırmış, böylece dinlerinin aslının varisi olduğunu ve dinlerin tevhidi ortaya koymuş, “Tilkerrusulu feddalna be’dehum...” sırrı zahir olmuştur. Miracı sırasında her bir gökte peygamberlerden biriyle görüşmüştür. Habibullah Mescid-i Aksa’ya teşrif ederek çevresine bereket ve şeref kazandırmıştır. Âlem-i melekûtun kumandanı Cebrail aleyhisselam dahi “bundan sonra ben gelemem” dediği mertebeyi tek başına geçen Habibullah, elbette meleklerden de üstündür. Meleklerin kendisine secde ettiği insanoğlu, Habibullah’ın yolundan giderek bu şerefi kazanır. Her insan için kalbinden Rabbi ile görüşmek fırsatı tanınmıştır. Nihayet beş vakit namazın farz kılınması emri ile aynı gecede geri dönmüştür. Bu sır ile namazın İslam’ın en önemli farzı olması ve müminlerin mutlaka, her şart ve zamanda namazlarını kılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Bundan başka şöyle bir mana vardır ki, Namaz müminin miracıdır. Rabbinin huzuruna çıkarak şereflenmek isteyen namazını kılar.

Şu kâinatın Hâlıkı, bu mi’rac ile kullar arasından seçtiği has kulunu, kendine muhatap yaparak, bütün insanlar ve cinler adına, kendi maksadını ona anlatmak ve onunla bildirmek ve onun nazarı ile yarattığı varlıklarda sanatının güzelliklerini, mükemmelliğini müşâhede etmek ve ettirmek istemiştir. İşte Mi’racın hikmetlerinden biri de budur.

Risâletin vazifesini en mükemmel bir tarzda ifâ eden, mevcudâtın en eşrefi olan zîhayat ve zîhayat içinde en eşref olan zîşuur ve zîşuur içinde en eşref olan hakiki insan ve hakiki insan içinde vazifesini en âzamî bir derecede, en ekmel bir sûrette ifâ eden zât, elbette o Mi’rac-ı Azîm ile Kâb-ı Kavseyne çıkacak, saadet-i ebediye kapısını çalacak, hazîne-i rahmetini açacak, imânın hakâik-ı gaybiyesini görecek, yine Muhammed Mustafa (sav) olacaktır.

MİRACLA İLGİLİ  BİR KAÇ HADİSE

Mi’râc gecesi bir cemâate uğradım. Önlerine nefis yemekler koymuşlar. Bir yanda da leş duruyor. O nefis yemekleri bırakmış, leş yiyorlardı. “Bunlar kimlerdir?” dedim. Cebrâil aleyhisselâm; “Bunlar, helâli terk edip, harama meyl eden erkek ve kadınlardır. Helâl malları varken, haram yiyen kimselerdir” dedi. (Hadîs-i şerîf-Meâric-ün-Nübüvve) Mi’râca götürüldüğüm gece, Cennet’te bir seviyeden yüksek yapılmış köşkler gördüm. Dedim ki: “Yâ Cebrâil! Bunlar kimin içindir?” Buyurdu ki: “Öfkesini yutanlar ve insanları affedenler içindir. (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)

Mi’râc gecesi, çok fecî ve elîm bir şekilde kendi kendilerine azâb eden birtakım insanlar gördüm. Cebrâil aleyhisselâma sordum ki: “Yâ Cebrâil! Bunların günâhı nedir? Niçin böyle kendi kendilerine azâb ederler?” Cebrâil aleyhisselâm dedi ki: “Bunlar, başkalarının ayblarını (kusûrlarını) açığa çıkaranlardır. (Hadîs-i şerîf-Meâric-ün-Nübüvve)

MİRAC HEM RUHEN, HEM DE CESEDEN VAKI OLMUŞTUR

Mîracın ruh-ceset birliğiyle meydana geldiği hususunda Sahabîlerden İbni Abbas, Câbir bin Abdullah, Enes bin Mâlik, Ebû Hüreyre, Hz. Ömer, Abdullah İbni Mes’ud başta olmak üzere yirmi kadar Sahabî ve âlimin görüş birliği içinde bulunduklarını söyleyen Şifa-i Şerif sahibi Kadı İyaz, İsra suresindeki âyet-i kerimeyi zikrettikten sonra şöyle bir izah yapmaktadır:

“Gerçek ve sahih olan görüş, Mîraç hem ruhen, hem de bedenen vâki olmuştur, görüşüdür. Yukarıda gösterilen âyet ve hadisler (Miracın safhalarını Peygamberimizin kendi dilinden anlattığı uzunca bir hadis) bunu ispat etmektedir. Peygamberimizin bedenini uyanık halde Mîraca çıkışında herhangi bir imkânsızlık yoktur. Çünkü bu vak’a rüyada cereyan etseydi, Cenab-ı Hak ‘Kulunu ruhu ile yürüttü’ derdi. ‘Kulunu geceleyin yürüttü’ buyurmazdı. ‘Resûl-i Ekremin gözü ne kaydı, ne de aştı’ (Necm:17) sözü ile teyit etmezdi. Çünkü bu vak’a uykuda cereyan etseydi mucize olmaktan çıkardı. Böyle rüyada meydana gelen bir hâdiseyi kâfirler de akıldan uzak görmezlerdi. ‘Olabilir’ derlerdi. Onlar bu itirazı hadiste anlatıldığı gibi ruhen ve cismen gerçekleştiğini duydukları zaman yapmışlardı. Eğer bütün anlattıkları rüyada olsaydı, itiraz etmezlerdi. Zira itiraz etmelerine hiçbir sebep yoktu.”

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir