• DOLAR 32.602
  • EURO 34.791
  • ALTIN 2496.241
  • ...
Mukaddes Sevgiyi İspatlama Zamanı!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Cabir bin Abdullah radiyallahu anh’den. Dedi ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi devesi üstünde cemreye taş atarken gördüm. Şöyle diyordu: “Ey insanlar! Nüsüklerinizi alınız (yani benden öğreniniz ve muhafaza ediniz). Bilmem belki bulunduğum bu seneden sonra hacc edemem” (Nesaî, Ahmed)

Ubade bin Samit radiyallahu anh’den. Dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benden alınız! Benden alınız!” (Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)

Birinci hadis-i şerif namaz, ikincisi hacc ibadeti hakkındadır. Efendimiz aleyhissalat-u vesselam kendisine bakılarak namazın öğrenilmesini ve ömrünün az kaldığını dolayısıyla seneye tekrar hacc edemeyeceği ihtimalinin olduğunu bildirerek hacc nüsüklerinin de kendisinden iyice öğrenilmesini ve her zaman bu şekilde hacc edilmesini istemiştir. Üçüncü hadis-i şerif ise zina haddi yani islamdaki cezası hakkındadır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem burada da bu gibi konuların ancak kendisinden öğrenilebileceğini bildiriyor. Ayrıca bu hadisin başında mutlak olarak söylenen «Benden alınız!» cümlesi umumiyeti ifade eder. Zaten daha önceki yazılarımızda bunların tamamını kapsayan ayet-i kerimeyi ve hadis-i şerifi aktarmıştık:

“Peygamber size neyi verdiyse onu alın ve size neyi yasakladıysa ondan sakının.” (Haşr, 9)

“Size bir şeyi yasakladığımda ondan uzak durun ve size bir şeyi emrettiğimde gücünüzün yettiği kadar onu yapın!” (Buhârî, Müslim)

Bütün bunlar gösteriyor ki gerek ibadet, gerek cezalar ve gerekse diğer konularda olsun Müslüman olan herkesin mutlaka Resulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) uyması gerekir ve bu, belli bir zamanla sınırlı değildir. Mesela bunun sadece asr-ı saadete has olduğu iddia edilemez. Aynı şekilde sadece bayram günlerine veya Cuma günlerine veya ramazan ayına ya da mübarek wiladet merasimlerinin yapıldığı aylara hasredilemez. Tam aksine insanın tüm ömrünü ilgilendirir. Yani insan hayatta olduğu müddetçe bu tabiiyet devam eder.

Evet, bir mübarek wiladet ayı olan Nisan ayını daha geride bırakmış bulunuyoruz. Allah’a sonsuz hamd-u senalar olsun ki bu ayda mübarek wiladeti anmak üzere onlarca/yüzlerce etkinlik düzenlendi. Yüzbinler bu etkinliklere akın etti. Mevlitler okundu. Efendimiz aleyhissalat-u vesselam’ın hayatı anlatıldı. Vaazlar verildi. Milyonlarca/milyarlarca salâvat-ı Şerifeler getirildi. Tekbirler, tehliller, “Muhammedun Resulullah” naraları semalarda hep dalga dalga yayıldı. Muhtelif kademelerde birçok sîret yarışması yapıldı. Bu vesile ile Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatı hakkında ciddi anlamda bilgi elde edildi. Ve daha nice fedakârlıklar yapıldı. Bütün bunlar kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ne kadar sevildiğinin göstergesidir. Rabbim bütün Müslümanların ecrini ve mükâfatını kat kat versin.

Ancak önemli olan bu etkinliklerden sonra da Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme olan bağlılığı, sevgiyi ve sevginin gereği olan davranışları devam ettirmektir. Malumdur ki kısa süreli şeyler nefse kolay gelir. Özellikle bir şenlik havası da mevcut ise nefis buna severek katlanır. Mesela bazı insanlar var sadece bayram ve cuma günleri camiye giderler. Diğer günlerde namaz kılmazlar, çünkü sürekli ibadet nefse zor gelir. Hem ramazan ayı geldiğinde genç-yaşlı, kadın-erkek ve küçük-büyük her kes hatta daha önce hiç namaz kılmayanlar bile camilere koşar, Teravih namazına iştirak eder, oruç tutar ve hayır işlerde bulunur. Ancak ramazan bittikten sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi her kes eski alışkanlıklarına geri döner. Aynen öyle de mübarek wiladet etkinlik ve şenliklerine katılmak da - ki büyük bir sevap olduğuna ve Allah Teâlâ’nın bunun mükâfatını vereceğine inanıyoruz– kısa süreli olduğu için nefse kolay ve hoş gelebilir. Ancak bittikten sonra ders ve ibret almadan eskiden olduğu gibi eski yanlışlıklara devam etmek yanlış olur ve bir Müslüman’a yakışmaz.

Zira bayram, cuma ve mübarek ramazan ayının olduğu gibi bu etkinliklere iştirak etmenin de bir hikmeti, bir gayesi olmalı. Yani sadece senelik bir vazife veya senelik bir bayram nazarıyla bakılmamalıdır ki yapıldıktan sonra her şey bitsin. Aksine bir yıl hatta bir ömür boyu zihinlere yön veren ve gönüllere Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin, onun sünnetinin ve sünnetine tabiiyetinin aşkını işleyen bir faaliyet olmalıdır.

Zira Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem harika ve dâhî bir adam olduğu için değil, Allah celle celaluh tarafından gönderilen bir peygamber, bir uyarıcı, bir müjdeleyici, bir yol gösterici ve bir rahmet olduğu için sevilir. O halde onu sevenler hayatta kaldıkları sürece ona tabi olmalı, sünnetini kendine rehber edinmeli ve emir ile nehiylerine harfiyen uymalıdır.

De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeden ve merhamet edendir.” (Ali İmran, 31)

“Kim sünnetimi ihya ederse o beni sevmiştir. Kim de beni severse cennette benimle beraber olur.” (Tirmizi)

Demek mübarek wiladeti kutlama merasimlerine katılmamız Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) sevdiğimizi iddia hükmündedir. Merasimler bittikten sonra artık bu mukaddes sevginin ispatlama zamanı başlamış olur.

O halde gelin hep beraber elimizden geldiği kadar bu bağlılık ve sevgiyi ispatlamaya çalışalım. Önce bu son devirde daha çok aciliyet arz eden bazı konulardan başlayalım:

Mesela Efendimiz aleyhissalat-u vesselam ilk önce imandan başlamış ve: “Kim ‘La ilahe illallah’ derse cennete girer” (Tirmizi, Taberanî) buyurarak Allah’a iman etmeye davet ve teşvik etmiş ve on üç yıl boyunca Mekke’de bu daveti sürdürmüştür. Zira imandan nasibi olmayanların hangi ırktan olurlarsa olsunlar dünyayı nasıl da cehenneme çevirdiklerini görüyoruz. Bu, eskiden olduğu gibi şimdi de böyledir ve her zaman da böyle olmuştur. İmanlı olanların da güven ve huzuru nasıl her tarafa yaydıkları ortadadır. “Mü’min, insanların malları ve canları konusunda kendisine güvendikleri kimsedir” (İbn-u Mâce)

Gelin! Biz de bu eşsiz sünnete tabi olalım, imanımızı sağlamlaştırıp sahih imana davet edelim, Mü’min ismine yaraşır bir şahsiyet ortaya koyup her yerde güven ortamını tesis etmeye çalışalım ki bizi gören güveni hatırlayıp kendini güvende hissetsin.    

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye ilk vardığında Müslümanları bir araya getirmek ve birlikte ibadet etmek için mescit inşa ettirmiştir. Müslümanlar da hep beraber mescide akın etmişler, vakit namazlarını birlikte kılmışlardır. Özürsüz cemaate katılmayanlar için Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Canım elinde olan(Allah)a yemin ederim, düşündüm ki namaza gelmeyen adamlara gideyim ve evlerini başlarına yıkayım.” (Buhârî, Müslim)

Gelin! Biz de bu mübarek sünnete tabi olalım, camileri şenlendirelim, beş vakit camilerde birlikte ibadet edelim ki kalplerimiz kaynaşsın, yumuşasın. Gelin! Camilerde buluşalım, Müslümanların cemaatini güçlendirelim, Müslümanların sayılarını çoğaltalım, bilelim ki kimin karaltısını çoğaltırsak onlardan oluruz ve bilelim ki “sürüden ayrılan kuzuyu kurt kapar.”

Kâinatın Efendisi aleyhissalat-u vesselam Müslümanların arasındaki ayrılıkları gidermek için ensar ve muhacirler arasında kardeşlik tesis etti. Müslümanların birbirlerini sevmelerini ve birbirlerine karşı samimi olmalarını cennete girme sebepleri arasında zikretti ve şöyle buyurdu:

“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim, Tirmizi, İbn-u Mâce)

“Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de sevmediği müddetçe iman etmiş olamaz” (Buhârî, Müslim)

“Birbirinize haset etmeyin, birbirinize öfkelenmeyin, birbirinizden ilişkinizi kesmeyin, birbirinize sırtınızı dönmeyiniz, birbirinizin kusurlarını araştırmayın, kardeş olup Allah’a kul olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zülüm etmez, onu yalnız bırakmaz, onu küçük düşürmez.” (Müslim)

Gelin! Biz de bu mübarek kervana katılalım, nefsin hırs ve hevasından öteye geçmeyen ayrılıkları ve sebeplerini tarihin çöplüğüne gömerek birbirimizi can-u gönülden sevelim, bir binanın taşları gibi birbirimizle kenetlenelim, bir vücudun azaları gibi birbirimize yapışalım, yardımlaşalım, küfrün şahs-ı manevisine karşı İslam ümmetinin güçlü şahs-ı manevisini meydana getirelim.

Efendimiz aleyhissalat-u vesselam kadınlar hakkında: “Arkamda, erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım.” (Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbnu Mâce) buyurmuşturb Günümüzde hayâsızlığın nasıl da her yeri istila ettiğini müşahede ediyoruz.

Gelin! Tesettür sünnetini yeniden ihya edelim. Kadınlarımızı, kızlarımızı, bacılarımızı batılın en etkili silahlarından biri hükmünde olan hayâsızlığa alet etmeyelim, erkeklerin fitnesi olmaktan kurtaralım. Evet, bazıları ısrarla kızlarımızı kendi açık saçıklıkları çerçevesinde bir eğitim sistemine davet edebilir. Ancak sünnetten uzak bir eğitim sisteminin ve anlayışın hâkim olması nedeni ile dinin, edebin, hayânın öğretilmesi ve öğrenilmesi gereken eğitim kurumlarımızda kızlarımızın her birinin bir erkekle nasıl da İslam dışı bir arkadaşlık kurduğunu ve ortaya ne kadar çirkin bir manzaranın çıktığını yani tefessühünü görüyoruz.

Kısacası gelin! Yeniden sünnete sahip çıkalım da kurtulalım. Eğer gerçekten Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) seviyorsak gelin bunu ispatlayalım!

Gayret bizden muvaffakiyet Allah’tandır. Rabbim gayret edenleri muvaffak eylesin. Âmin!

M.Abdulkuddus Yalçın / İnzar Dergisi Mayıs 2011

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir