• DOLAR 32.532
  • EURO 34.814
  • ALTIN 2440.426
  • ...
Medrese-i Yusufiye Sohbetleri;…KELLA
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Yusuf’un mekânına yabancı olmayanlar bilir. Burada haftanın belli gününde sohbet alanına çıkıyoruz. Diğer odada bulunan kardeşlerimizle bir araya gelir hasret gideririz. Onun da biz burada bulunanlar için ayrı bir güzelliği ve heyecanı vardır. Hocalarımızla bir araya gelmişken irticalen ayet-hadis kaynaklı sohbetlerimizin sıcaklığını size yansıtmak, bu güzelliği sizinle paylaşmak istedik.

Sohbetimizin konusu Abese suresinin ilk ayetleriydi. Şanı yüce Mevlamız şöyle buyuruyor:

1 - 2 Kendisine a’ma bir kimse geldi diye (Peygamber) yüzünü ekşitti ve döndü.

3 - 4 (Habibim, Ya Muhammed!) Hâlbuki sana ne bildiriyor ki, belki o (günahlardan) temizlenecekti veya nasihat alacak da bu nasihat kendisine fayda verecekti!

5 - 6 (Servetinin gururuyla) kendisini (imana) muhtaç görmeyen kimseye gelince, işte sen (imana gelir de İslam’a kuvvet verir mi diye) ona yöneliyorsun?

7 - Hâlbuki (onun kendi gururuyla) temizlenmemesinden senin üzerine bir şey yoktur!

8 -9-10- Fakat koşarak ve (Allah’dan) korkarak sana gelen kimseye gelince, sen onu bırakıp (imana gelmeyecek başkasıyla) oyalanıyorsun.

11 - KELLA (Hayır böyle yapma) Çünkü bunlar (bu ayetler) bir nasihattir.

12 - Artık dileyen ondan nasihat alır.

Mevlamız Allah (c.c.), bu ayetlerle ne mesajlar murat ediyor. Biz ne anlıyoruz. Hayatımızda nasıl yol göstericidirler. Bunun üzerine tüm kardeşler bir bir söz almaya başladılar.

Sağdan başlamanın sünnet olduğu gerçeğiyle bir abimiz sözü aldı:
Allah’a hamd ederiz. Sevgili Peygamberimize ve Onun yolundan giden tüm müminlere selam olsun.

Bu ayetler ile ilgili bir kaç hususu belirtmeden önce bu ayetlerin nüzul sebeplerine bakmakta fayda vardır. Allah rahmet eylesin Asım Köksal hocamız olayı şöyle nakleder: “Bir gün Peygamberimiz Aleyhisselam Kureyş müşriklerinin ulularından, yanında bulunan Velid bin Muğire’yi İslamiyete davet ettiği ve “Söylediklerimde bir sakınca görüyor musun” diye sorduğu, Onun da “Hayır” dediği ve Peygamberimiz Aleyhisselamın onun Müslüman olmasını umduğu bir sırada, a’ma İbn Ûmmü Mektum geldi ve:
“Ya Rasulallah! Beni irşad et! Allah’ın sana öğrettiği şeylerden, bana da öğret!” demeye, kendisine Kur’an okumasını Peygamberimiz Aleyhisselamdan isteyip durmaya başladı.

İbn Ümmü Mektum’un böyle oraya girmesi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın sözünü kesmesi Peygamberimiz Aleyhisselamı bunalttı.
Kendisini meşgul ettiği, Velid b. Muğire’nin Müslüman olması hakkındaki ümidini boşa giderdiği için, ona yüzünü ekşitti, ondan yüzünü çevirip ötekine döndü.

İbn Ümmü Mektum isteğini çoğaltınca da, Peygamberimiz Aleyhisselam yüzünü ekşiterek bırakıp evine gitti.

Bunun üzerene Yüce Allah, indirdiği Abese süresinde Peygamberimiz Aleyhisselamı uyardı” Daha sonra İbn Ümmü Mektum ne zaman Peygamberimizin bulunduğu meclise gelirse Peygamberimiz ona: “Kendisi için Rabbimin bana sitem ettiği kimseye merhaba” der ridasını çıkarır yere serer ve onu buyur ederdi.

Evet kardeşlerim! Bu ayetlerden anlıyoruz ki, davetçiler, davet yükümlülüklerini yerine getirirlerken herhangi bir sınıf farkı gözetmemeliler. Toplumda bulunan her katmandaki insana gidebilecek bir programımız olmalı. Lakin tüm kesimlerin-herkesin Allah’ın dinin öğrenmeye ihtiyacı vardır.

O halde; öncelikle ailemizden başlamak üzere halkayı genişleterek akraba, dost, iş arkadaşı kime gidebiliyorsak hepsini davet sahamıza alabilmeliyiz. Öyle ki, kendi toplumumuzun dışında diğer dünya ülkelerindeki insanları da halkamıza alabilmeliyiz. Allah razı olsun sizlerden” deyip sözlerini tamamlayınca yanındaki diğer kardeş konuşmaya başladı.

“Bu ayetlerden anladığım kadarıyla Rabbimizin insanlara değer veriş ölçüsü onların takvalı oluşlarıyla orantılıdır. A’ma olmuş, fakir olmuş, kimsesiz olmuş vesaire her ne fiziki eksiklik olursa olsun bunun Allah katında bir değeri yoktur. Bu kişide takva, Allah’a gönülden bağlılık varsa kıymetli olan o kişidir. Öte yandan diğeri sağlam, zengin, eşraf vs. Özellikler barındırıyorsa da bunun da Allah katında bir ehemmiyeti yoktur. Bu kişide takva yoksa onun Allah katında bir değeri yoktur. Takvalı olan A’mayı tercihimizde öne çıkaracağız. Ona Allah değer verdiği için biz de değer vereceğiz.”

Üçüncü kardeşimiz de bu ayetlerle ilgili şu görüşlerini paylaştı.
“Allah hayrınızı artırsın. Bir tarafta Rabbimizin kendisi için ağaçları, taşları dile getirdiği, ayı ikiye böldüğü, katına alıp O’na kendi cemalini gösterdiği Peygamberler peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.), öte tarafta dünyayı görmeyen, fakir toplum tarafından değer verilmeyen bir şahıs. Ve Yüce zat (s.a.v.) bu a’ma ile ilgilenmediği için ikaz ediliyor. Ne büyük bir adalet. Allah’ın (c.c.) kullarına yaklaşımdaki ölçüyü dikkatinizi çekiyorum. Kazanılmış birtakım değerler olsa da O’nun razı olmadığı adımların atılması ikaz edilmeye engel değildir.

İşte bu ayetler yüksek meziyete sahip davetçi ile davetine muhatap olan kişinin arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor. Kişi hangi konumda olursa olsun davaya, İslam’a sempati duyan biri ile ilişki geliştirmek ona değer vermek durumundadır. Onu dinlemek, derdine çare olmaya çalışmalıdır.
Bir diğer nokta da: İslam davetçisi öncelikle toplumda ezilen, hor görülen, zayıflara elini uzatmalı, davetini onlara ulaştırmalıdır. O zayıf ve fakir insanların davanın saflarına katılıp Allah’ın onlardan dolayı vereceği manevi güç ve desteğin, zengin ve eşrafın katılımıyla sağlanacak maddi güçten daha etkin olabileceği unutulmamalıdır. Onun için de önceliğimiz sırtındaki yükü daha az olanlara yönelinirse daha çabuk netice alınabileceği düşünülebilmelidir. Tabi zengin ve eşrafın da İslam’ın saflarına katılmaları ile İslam’ın kazanacağı gücüde inkâr edemeyiz.”

Sonra dördüncü kardeşimiz farklı açılardan ayetlerden anladığını açıkladı.
“Allah razı olsun. Ben de bir kaç noktaya vurgu yapayım.

1- İbn Ümmü Mektum a’ma yani gözleri görmüyordu. Dolayısıyla Peygamber Efendimiz’in yüzünü ekşittiğini görememişti. A’ma’nın görmediği bu davranışı Allah bütün insanlığa duyurmadan Resulünü gıyapta ikaz edebilirdi. Ama Allah’ın muradı, peygamberimizin şahsında tüm İslam davetçilerini de terbiye etmek ve kırmızı çizgilerini belirleyip ilan etmek olsa gerek. Ayrıca a’ma birine yüz çevirmek ikazı gerektirmişse rahatsızlığı daha yaygın olacak bir görene bu tavır sergilenirse durum daha da vahim olacaktır.

2- Meselelere, kişilere bakış açısı Allah’ın istediği gibi olmalıdır. Yani Allah’ın değerli, önemli dediğine hakeza değerli, önemli demek esas olmalıdır. Allah’ın önemli dediğinin küçüğü de büyüğü de olmaz. Önemsiz gibi görünen bir a’madan yüz çevirmek bir peygamberi ikaz edecek kadar önemlidir. O halde onun-bunun değil Rabbimizin önem verdiklerine bizlerin de önem vermesi gerekmektedir.

3- Büyük olarak görüp bütün varlığımızla ve iyi niyetimizle odaklandığımız bir amelden dolayı ihmal ettiğimiz ve küçük gördüğümüz bir şey Allah katında büyük olabilir. Önemsiz görüp kırdığımız bir gönül Allah’ın gayretine dokunabilir.

4-Kıyamete kadar hidayet kaynağı olan Kur’an, pek çok Peygamberin hayat hikâyesine ve ismine yer vermemiş, çok büyük toplumsal olayları aktarmamışken, bir körün uğrayıp fakat görmediği yüz ekşimesine, kocasının haksızlığına uğrayan bir kadının (Mücadele Suresi) şikâyetine yer veriyor. Onları ayetlerle ebedileştiriyor. Bu örnekler Allah’ın kullarının -özellikle de haksızlığa uğrayan zayıfların- her hali ile ilgilendiğini gösteriyor. Onlara yapılan haksızlık Rabbimize ağır geliyor. Müslümanların buna dikkat etmesi lazım.”Sözü alan beşince kardeşimiz Peygamberimizin risaletinin doğruluğuna işaret etti:“Allah razı olsun kardeşler ayetler etrafında söylenebilecekleri genelde söylediler. Ben de şunu ekleyebilirim. Bu ayetler bile tek başına Kur’an’nın Allah’tan geldiğinin ispatıdır. Kâfir ve müşriklerin dile getirdiği “Kur’an Muhammed’in sözleridir” iddiasına reddiye suretinde cevaptır. Çünkü kimse yazdığı kitapta kendisi hakkındaki bu kadar şiddetli bir tehdide, ikaba, ikaza ve ayıplanmaya yer vermezdi.
KUR’AN İLİMLERİNİN ÖĞRENİLMESİ İÇİN TÜM ENGELLER KALDIRILMALI

Sohbetimizde son görüşünü dile getiren ağabeyemiz Kur’an-ı Kerim eğitiminin önemli olduğuna vurgu yaparak şunları anlattı:
“İbn Ümmü Mektum a’ma idi. Kim bilir evinden çıkıp Resul-i Ekrem’e gelinceye kadar ne zorlukları aşmış. Ama o görmemesine rağmen, Resulllah’a gelmiş ve “Allah’ın sana öğrettiklerinden bana öğret” demekle ilmin (ve tabi Kur’an’ın öğrenmesi öncelikle) elde edilebilmesi için bütün engellerin aşılması gerektiğini ortaya koymuştur. Yani bir a’ma o özrüne rağmen aşkla Kur’an’ın ne anlattığını öğrenmek için ısrar ediyorsa buna yüce Kur’anımız da yer veriyorsa, sağlam olanların bu ilmi elde etmelerine ne mazaretleri olabilir ki?

O halde tüm Mü’minler, Kur’an’ımız bize ne söylüyor bizden ne istiyor, bunu öğrenmeye yönelik hızlı bir programla Kur’an Eğitimi dersleri almalılar.

Meselenin ikinci boyutu ise Resul-i Ekrem’e taalluk ediyor: İbn Ümmü Mektum’un ilim talebine Resul-i Ekrem(sav)’in o an olumlu yanıt vermemesi üzerine Allah (cc)’in, Resulünü uyarması söz konusu oluyorsa şüphesiz ki ilim sahiplerinin ilim talep edenlerin taleplerine olumlu yanıt vermemeleri sorumluluğu çok daha ağır olur. O halde ilim sahipleri bu ilimlerini mutlaka talep edenlere ulaştırma noktasında yoğun bir program takip etmeliler.

İlim elde edemeyen yer programsız bir yaşamın sonucu bundan mahrum oldukları gibi ilim vermek durumunda olanlar da “ders vermeye zaman bulamıyorum” mazeretinin arkasına sığınmamalıdırlar.

O halde her birimiz sorumluluğumuzun bilincinde olarak başta kendimiz olmak üzere Kur’an ilimlerine dair ne varsa (okuma, tecvid, tefsir, hafızık) bir program dâhilinde mutlaka birilerini bulup ders almalı, ders verebilecek biriysek ders alacak birilerini bulup ders vermek zorundayız.”

Son olarak;

Maalesef görüyoruz ki İslamî çalışmaları güçlendirmek adına güçlü, makam mevki, sermaye sahiplerine yönelik kazanma gayretleri bir müddet sonra rotada sapmalar meydana getirilebiliyor. Yani ‘yanımda bir güçlü yoksa bir İslamî hizmetimi gerçekleştiremem’ hezeyanına gelinmekte bir müddet sonra da maalesef sapmalar baş göstermektedir. Oysa amaç Allah’ı razı etmek olduktan sonra kimsenin kendisini zora sokacak bir yola başvurmasını Allah arzu etmemektedir. Lakin çok küçük olduğu halde o kadar çok şey var ki kişiyi Allah’a yaklaştıran. Bunlardan birini bile ihlasla, istikrar ile devam ettirmesi onu mesuliyete sokacak dev projeleri uygulamaya çalışmasından daha iyi netice verebilir, Allahu A’lem.

Böylece sohbetimizin sonuna geldik. Hayır dualarınızı bekler hayırlı çalışmalarınızda muvaffakiyetler dileriz.

Fikret Gültekin / İnzar Mayıs 2011

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir