Modern çağın imtihanı: İsraf!
Modern Çağın İmtihanı: İsraf
Bir şeyi yerli yerince, gerekli miktarda, gerekli vakitte ve aşırıya kaçmadan kullanmak; sahip olduğu her şey kendisine birer emanet olarak verilen insana yakışan bir davranış biçimidir. İsraf ise bu davranış biçiminin tersi olup nimet ve imkânları gereksiz ve aşırı tüketmektir. İsraf; aklın belirlediği makul ölçülerin dışına çıkmak, sahip olunan imkânları meşru olmayan gayeler için kullanmak, saçıp savurmaktır. İsraf; ölçüyü aşmak, aldanmak, ziyana sebep olmak, apaçık bir gaflete düşmektir.
İsraf kişisel değil bilakis toplumsal, hatta küresel bir sorun olup derin krizlerin kaynağıdır. İsraf yine insana ve topluma zarar verir. Her gün 6 milyon ekmeğin çöpe atıldığı günümüz dünyasında 1 milyar insan sefalet ve yokluk içerisinde yaşamakta, her yıl 10 milyon insan açlıktan ve yetersiz beslenmekten hayatını kaybetmektedir.
Yüce Allah; insanoğlunun yeme, içme ve harcama konusunda belirli bir denge içerisinde kalmasını istemiş, birçok ayette de bu hususa işaret etmiştir: "Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın." (İsrâ, 17/29.) Bu iki durum da birbirinin tersi olan fakat onaylanmayan tutum ve alışkanlıklardır; hem kişiye hem de topluma sayısız zarar vermektedir.
Müminler her yönü ile ölçülü, dengeli olmalı; sınırı aşmamalıdır. Hz. Peygamber; abdest alırken kullanılacak su miktarında dikkatli olunmasını, aşırıya kaçılmamasını öğütlemiştir. Bir gün Sa`d b. Ebi Vakkas (r.a.) abdest alırken Resûlullah onun yanına uğramıştı. Onun suyu fazla kullandığını görünce: “Bu ne israf?” buyurdu. Sa`d, “Abdestte de mi israf olur?” diye sorunca, Resûlullah, “Evet, akan bir nehirde bile (abdest alıyor) olsan israf olur.” diye cevap verdi. (İbn Mâce, Tahâret, 48.)
İslam`da israf yoktur, emanet olarak verilen kaynaklar verimli kullanılır. İhtiyaç ve zaruret dengesi her daim dikkate alınır. Temel ihtiyaçların temini için üretim yapılır. Kapitalist anlayışta olduğu üzere sırf üretim yapıldığı için tüketim yapılmaz. Tüketim eksenli yaklaşımlar insan kitlelerine sürekli tüketimi arttırması telkini vermekte, “Tüket, mutlu ol.” gibi mesajlar bilinçaltına yerleştirilmek istenmektedir. Tüketimi teşvik için nefsani arzuları kamçılayan, cazip, çekici pazarlama ve reklam yöntemleri kullanılmaktadır. “En çok sen kazanmalısın. Senin neyin eksik ondan; mevkin, makamın, evin, arabanın modeli daha da yüksek olsun. En çok sen tüket, tükettikçe varsın.” telkinlerine göre hayatı yaşamaya odaklanan insan, bu amaç ve hedefleri gerçekleştirmeye çalışırken düştüğü israf girdabında savrulmakta ve açlıktan ölen milyonlarca insanı hatırlayamamaktadır.
Maddeyi yücelten, ne pahasına olursa olsun ona sahip olmayı kamçılayan, tüketim hırsını pompalayan anlayışın sonucunda ise sınır tanımayan, israfa düşen, bir türlü doymayan, tatmin olmayan, açgözlü, kanaatsiz bir insan tipi ortaya çıkmakta; dünyevileşme, ahlaki yozlaşma, cimrilik, savurganlık, aşırı lüksün ihtiyaç gibi görülmesi ve tüketim çılgınlığı zuhur edebilmektedir. Nefsani arzuları sürekli olarak tatmine çağrılan insanın asıl huzur ve sükûn bulacağı ruhi ihtiyaçları ise arka plana itilmekte, insan bu şekilde manevi fakirliğe sevk edilmektedir. Dünyevi ihtiyaçlarını elde edebilmek uğruna daha çok, daha çok kazanmaya, borçlanmaya mahkûm edilerek bunun için koştururken zamanını, ömrünü, kazancını israf ettiğinin farkına dahi varamaz hâle gelmektedir.
İsraf gibi bütün bünyeyi sarsan bir olguya karşı toplum un her kesiminin gereken duyarlılığı göstermesi elzemdir. Bireyler; ihtiyaç maddelerini makul ölçülerde kullanıp harcamaya özen göstermek sorumluluğundadır. Yüce Allah, Kur`an-ı Kerim`de şöyle buyurmaktadır: "O, çardaklı, çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşrünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez." (En'âm, 6/141.)
Sahip olduğumuz yüce değerler, imanımız, bize tüketim ve harcamalarımızda haramdan kaçınma, helali esas alarak tüketme, temizlik, aşırılıklardan uzak durma, sağlığını tehlikeye düşürmeme ve çevredekileri de hesaba katma gibi temel ölçüler belirlemiştir. Müslüman; “Servet benim değil mi istediğim gibi harcarım.” düşüncesinden sıyrılıp “Sahip olduklarımda fakir, muhtaç ve diğer toplum kesimlerinin de hakkı var.” diye düşünerek hareket etmek ve israftan sakınmak durumundadır.
İnsanı el açar duruma düşürecek kadar saçıp savurmalar, ölçüsüzce harcamalar israftır. Boş yere akıtılan su, harcanan elektrik israftır; ekmeği ihtiyaçtan fazla alıp çöpe atmak israftır. Maddi manevi her türlü servet ve imkânların beyhude yere harcanması israftır. Sağlık, vakit gibi ilahi armağanların değerini bilmeyerek heder edilmesi de bir israftır; nimetin kadrini bilmeyiş ve ölçüye uymayıştır.
Vakitte de israf söz konusudur. Ömür ve vakit emanettir. Doğru yerde ve değerini bilerek kullanmak gereklidir. Ebedî hayatı kazanmak veya kaybetmek bu ömür içinde ortaya koyacağımız tutum ve davranışlara bağlıdır. Ömür; heder edilmeden; iman, ibadet, güzel ahlak, salih amel ile geçirilmelidir. Yoksa dünya ve ahirette hüsran kaçınılmaz olur.
Hz. Peygamber israf hususunda bazı hayat düsturlarını şöyle ortaya koyar:
“Kibre düşmeden ve israfa kaçmadan (dilediğiniz gibi) yiyin, sadaka verin/harcayın ve giyinin!” (Nesâî, Zekât, 66.)
“Zenginlik, mal çokluğu değil gönül tokluğudur.” (Buhârî, Rikâk 15.)
“İnsanoğlu, mideden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Hâlbuki birkaç lokma insanın belini doğrultmasına yeter. Eğer mutlaka dolduracaksa (midesinin) üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe ayırsın ve diğer üçte birini de nefes alıp vermek için boş bıraksın.” (Tirmizî, Zühd, 47.)
“Canının çektiği her şeyi yemen israftır.” (İbn Mâce, Et`ıme, 51.)
“Bu dünya malı göz alıcı ve tatlıdır. Kim bu mala tamah etmeden gönül zenginliği ile sahip olursa kendisi için malı bereketlenir. Ama kim de hırs ve tamah dolu bir kalple bu malı isterse tıpkı yiyip de doymayan kimse gibi onun için de malın bereketi kaçar. Veren el, alan elden daha üstündür.” (Buhârî, Zekât, 50.)
Kur`an-ı Kerim, israfla birlikte cimriliği yasak kılarken orta yolu, ölçülü olmayı emretmiştir. “Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.” (Furkan, 25/67.) Ömür, zaman, inanç, tutum, davranış, amel, söz vb. nimetlerin kullanımında israf etmek; insanoğlunun kendisine yapacağı en büyük kötülükler cümlesindedir. Her türlü nimeti yerinde ve israf etmeden kullanıp kullanmadığımızdan hesaba çekileceğimiz muhakkaktır. Müminler orta yolu, iktisadı esas alır; ifrat, tefrit ve israftan uzak dururlar. Müslüman; müsrif olamaz, sahip olduğu değerleri israf edemez, lüzumsuz ve gereksiz olarak kullanamaz. İsraf; birey, aile ve toplum olarak büyük yaralara yol açar. İsrafın sebep olduğu bozulmalar, huzursuzluklar tarihte olduğu gibi bu gün de başlıca sorunlardandır. Bilinçli tüketimi özümsemiş, dengeli ve ruhi disipline girmiş bir toplum için gerçekçi tasarrufu ilke edinmek, her türlü israftan uzak durmak büyük önem taşımaktadır.
Rabb`imizin sevgisi her işinde ölçülü olanlaradır. “Ey Rabb`imiz! Günahlarımızı ve işimizdeki israfımızı (taşkınlığımızı) bağışla…” (Âl-i İmrân, 3/147.)
Kaynak, Diyanet Dergi, Dr. Bahattin AKBAŞ (Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı)