• DOLAR 32.502
  • EURO 34.764
  • ALTIN 2487.721
  • ...
"Bu eylemlerin patronu Amerika`dır"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Türkiye Adalet Araştırmaları Merkezi (TÜRKAD), Türkiye'nin maruz kaldığı askeri, siyasi, hukuki ve ekonomik saldırıların ele alındığı "17/25 Aralık FETÖ'nün Yargı Darbesi Sempozyumu" düzenledi.

İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası doktora salonunda gerçekleştirilen sempozyumun 2'nci oturumunda konuşan Avukat Cüneyt Toraman, 2000 yılında Selam-Tevhit soruşturmalarında avukatlık yaptığını ve dosyaların FETÖ elemanlarından alınarak başka birimlere verilmesiyle 16 Aralık 2013'te binlerce dosyanın imha edildiğini söyledi

17/25 Aralık olayının pek çok boyutu olmasına rağmen hukuki boyutunun büyük bir önem arz ettiğini belirten Toraman, olayın daha iyi anlaşılması için birkaç soru üzerinden değerlendirme yaparak sunumda bulundu.

Toroman, "Neden 17 Aralık tarihi seçildi? 17 Aralık Hazreti Mevlana'nın ölüm günü ve Şeb-i Arus olarak nitelendirilir. Bunun son derece anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bu adam (FETÖ) psikopat, şizofren. Çok sayıda subliminal mesaj verdiğini televizyonlardan, haberlerden biliyoruz. Bunu kendi doğumu olarak nitelendiriliyor. Aslında yerel seçimlerden bir hafta öncesinde yapılması planlanıyordu. Ancak dershane meselesi gündeme geldiğinde erkene aldılar. Bu tarihi de FETÖ elebaşının kendisinin belirlediğini düşünüyorum. 2'ncisi bu operasyonu kimler hazırladı? Buna geriden başlayalım. 15 Temmuz'un patronunun Amerika olduğundan şüphesi olan var mı? Peki, 15 Temmuz'dan önce hendek kazıları vardı. PKK'nın bölgesel bir çatışmayı planladığı bir hendek kazma operasyonundan bahsediyoruz. Ondan önce terör örgütlerinin büyük şehirlerde bombalı eylemleri var. Burada çok sayıda insan öldü. Bunların amacı sıkıyönetim ilan edip yönetime el koymaktı. Çünkü 12 Eylül darbesinde de önce bombalar patladı. Ardından düdüğü çalıp yönetime el koydular. Öncesinde MİT tırları vardı. Öncesinde başarısız olan bir 17/25 Aralık vardı. MİT tırları bu ülkenin Başbakanını uluslararası mahkemede yargılatmaya yönelik bir operasyondu. Alt yapısı hazırlanmış gazetelerde haberleri çıkmıştı. Bu eylemlerin hepsinin patronu Amerika'dır." dedi.

"Bu soruşturma birbirini tanımayan insanları örgütmüş gibi yapılmış bir soruşturmadır"

 "17/25 Aralık eğer yolsuzluk soruşturması olsaydı buna özel yetkili askeri mahkemeler, terörle mücadele mahkemeleri ve savcıları bakmazdı. Bakanlarla ilgili soruşturma da yürütülemezdi." diyen Toraman, "Çünkü onları soruşturmak özel izne tabidir. Bir bankanın da denetlenemeyeceğini bütün hukukçular bilir ama Halkbank'ı denetlediler. Bankalar da özel yetkiyle denetleniyor. Bankalar yargı eliyle denetlenmez. Onları denetleyen Bankacılar Düzenleme Denetleme Kurulu (BDDK) var. Onlar düzenli olarak raporlarını hazırlarlar. Eğer bunlar olsaydı direkt olarak AK Parti hükümeti hedef alınırd ki hedef alındı. Oysa cezaların şahsiliği ilkesi uyarınca kim haksızlık, yolsuzluk yapmışsa sadece onlarla ilgili bir soruşturma yürütülebilir. Bu soruşturma birbirini tanımayan insanları örgütmüş gibi yapılmış bir soruşturmadır. 17 Aralık soruşturma dosyasında 89 kişi var. 25 Aralık iş adamlarına yönelik soruşturmada 96 kişi var. Bunların büyük çoğunluğu birbirini hiç tanımıyor ve bunlardan bire örgüt oluşturuyorlar. Eğer bu yolsuzluk soruşturması olsaydı bu soruşturmayı yürütenlerin en az yarısının FETÖ ile ilgisinin olmaması gerekirdi. Ama bu soruşturmayı yürüten emniyet görevlileri,  şube müdürleri, amirleri, istihbarat görevlileri, savcıları, tutuklama kararı veren hâkimler istisnasız tamamı ya FETÖ' den tutuklu ya da firari. Yine eğer bu bir yolsuzluk, bir adli soruşturma olsaydı Türkiye Cumhuriyeti polisi, ya da bir kamu görevlisi bu belgeleri kucaklayıp başka bir ülkeye götürmezdi. Rıza Zerrap davasında belgelerin Amerika'ya götürüldüğünü biliyoruz." şeklinde konuştu.

17/25 Aralık diye bir soruşturma olmadığını, ikisinin farklı dosyalar olduğunu hatırlatan Toraman, "Birinci dosya doğrudan bakan çocuklarına yönelik bir soruşturma ki bunun üzerinden bakanlar istifa ettirilecekti. Sonrasında başbakan istifa ettirilip oğlu tutuklanacaktı ve böylelikle hükümet düşürülecekti. Bunula birlikte devam eden başka dosyalar da var. 1 Ocak MİT tırları var. Bunun 5 günde planlanması mümkün değil.  17 Aralık operasyonunu yaptı, başarılı oldu. 25 Aralık operasyonunu yapamadı. 1 Ocakta Hatay'da  MİT tırları operasyonunu denediler olmadı. 19 Ocak'ta bir daha Adana'da denediler." ifadelerine yer verdi.

"Selam-Tevhit soruşturmaları başarılı olsaydı Türkiye'de cezaevlerine tıkılacak kişi sayısı 100 binden aşağı olmazdı"

2000 yılında Selam-Tevhit soruşturmalarında avukatlık yaptığını ve dosyaların FETÖ elemanlarından alınarak başka birimlere verilmesiyle 16 Aralık 2013'te binlerce dosyanın imha edildiğini söyleyen Toraman, şunları söyledi:

"Bunların tayinleri ocak ayının 10 ile 15'inde yapıldı. Başlarına ne geleceğini bildikleri için dosyaları imha ettiler. Biz o dönem en az 7 bin kişinin tutuklanacağını söylemiştik. Hatta Nazlı Ilıcak itiraz edip 30-40 kişinin anca tutuklanacağını söylemişti. O zaman 7 bin kişi demişim ama samimi olarak söylüyorum Selam-Tevhit soruşturmaları içerisinde Türkiye'de cezaevlerine tıkılacak kişi sayısı kesinlikle 100 binden aşağı olmayacaktı. Türkiye genelinde ne kadar İslamcı varsa, tehdit oluşturan ne kadar insan varsa hepsini cezaevlerine dolduracaklardı."

Her şeyin başlangıcı olarak Gezi olaylarının işaret edildiğini fakat FETÖ'nün 40 yıllık bir örgüt olduğunu belirten Gazeteci Fadime Özkan, "1970'lerde temeli atılan bu örgütün safha safha gelişip güçlenerek sonuç almaya yönlendirilmiş bir terör örgütüdür." dedi.

"Amerika'nın başımıza geçirmek istediği çuvalı Türkiye Amerika'nın başına geçirmiştir"

Trump'un Suriye'den çekilme kararına değinen Özkan, "Trump'un geçen hafta 'Suriye'den çekiliyoruz' şeklinde yaptığı açıklama aslında Türkiye konusunda bir çaresizliği ifade ediyor. Her yolu denemenin, her türlü operasyonu çeşitli ambalajlarda yeniden denemenin, değişik kadroları yeniden devreye sürmesine rağmen sonuç alamamasının bir teslimidir. Başımıza geçirmek istediği çuvalı Türkiye Amerika'nın başına geçirmiştir. Bu yüzden kendimize haksızlık etmeyelim. Evet yaralandık ve daha erken fark etmeliydik, içimizde barınmalarına izin vermemeliydik. Çünkü canımız çok yandı. Bu sadece FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz'da 251 kişinin canını almasıyla sınırlı değildir. Bu örgüt ve bu örgütün başka versiyonları, DEAŞ'ın aniden ortaya çıkmasının arkasındaki ellere baktığınız zaman hemen hemen adresler aynı yere çıkıyor. PKK'nın varlığı, YPG'nin sınırımızdaki varlığı, bunların hepsi aslında bu coğrafyanın 100 yıl sonra etnik ve mezhepsel sebeplerle daha küçük parçalara ayrılma projesidir. Bu projenin daha önceki yüzyılda İngiltere, şimdiki yüzyılda Amerika'dır. Reza Zerrap, Rahip Brunson birer projeydi tutmadı. Fakat bu kadar büyük yatırım yapan, böylesine operasyonlar çeken bir gücün 100 yıllık bir projeyi şimdilik rafa kaldırsa da bundan vazgeçtiğini asla düşünmemeliyiz. Şu anda bizi yeniden gafil avlama zaman aralığı gözlediğini unutmamamız gerekiyor. Karşımızdakinin coğrafyamız üzerindeki emellerini unutmamamız gerekiyor.  Bir daha FETÖ diye, PKK diye bir örgüt karşımıza çıkmayacak ama başka bir şekilde karşımıza çıkacaktır."

Sempozyum, katılımcılara verilen plaket ve çekilen hatıra fotoğraflarıyla sona erdi. (Nizamettin Aşkın-İLKHA)






 

Bu haberler de ilginizi çekebilir